2

Kaybeden tarafın halısaha parasını ödemesi şeklinde maç yapmak caiz mi?


  • Oluşturulma Tarihi : 14.09.2015 07:12
  • Güncelleme Tarihi :

  Kağıt ve benzeri haram olan bir oyunu oynamak kumardır ve haramdır. Bu ister ödetmesine oynansın isterse zevkine her ikisi de haramdır. Tabi bu oyun ödetmesine oynandığı zaman günah daha da büyük olur.

       Futbol ve benzeri helal olan oyunları oynamakta bir sakınca yoktur. Fakat caiz olan bu oyunların kumara alet edilmemesi, kazananın, kazanma sonucunda oyundan bir menfaat elde etmemesi gerekir. Kaybeden de maddi bir zarara girmemesi gerekir.

       Buna göre kaybedenin sahanın parasını ödemesi, yemeğine veya çayına, gazozuna…  şeklinde futbol maçı yapmak caiz değildir.

 Kurbanlık olarak niyetlenilen bir hayvanın sütünden ve yününden yararlanmak caiz midir?

      Kurban etmek üzere satın alınan veya kurban etmek niyeti ile belirlenin hayvanın kesim öncesinde sütünden ve yününden yararlanmak mekruhtur. Çünkü bu durumda hayvan satın alınmasından veya kurban edilmek üzere niyet edilmesinden itibaren kurbanlık olarak belirlenmiş olmaktadır.

      Şayet böyle bir hayvandan yararlanılmışsa bedeli sadaka olarak fakirlere verilmelidir.

 Kabenin etrafına niçin Harem-i şerif denmektedir?

Kâbe-i Muazzama'yı çepeçevre kuşatan, etrafı kubbeli, ortası açık büyük câmiye Harem-i Şerif diyoruz. Ortasındaki küçük meydan üzerinde bulunan Kâbe, Zemzem ve Makam-ı İbrahim, bu câminin birer parçasını teşkil eder. Dilimizde daha çok Haremi Şerif olarak bilinen bu mescide, Mescid-i Haram da denilir.

Kur'ân-ı Kerîm'de 16 ayette "Mescidü'l-Harâm" geçmektedir. Bu ayetlerden iki tanesinin anlamı şöyledir: "Ey iman edenler, müşrikler murdarın murdarıdırlar bu yıldan sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Yoksulluktan korkarsanız bilin ki, Allah dilerse, yakında sizi büyük lütuf ve ihsanı ile zenginliğe kavuşturacaktır. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir" (Tevbe  28).

"Muhakkak ki, o inkar edenler, Allah'ın yolundan ve bir de kendisinde yerli ve yabancının eşit hakka sahip olduğu ve bütün insanlar için meydana getirdiğimiz Mescid-i Haram'dan alıkoymaya çalışanlar, bilmelidirler ki, kim zor kullanarak orada zulme yeltenirse, ona acı azabı tattıracağız" (Hac 25).

Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi, "haram" olarak isimlendirilmesi, hürmet duyulan yer olduğundandır. Harem dahilinde kan dökmek, ağaç kesmek ve avlanmak haram kılınmıştır.

Hac hep aynı aylarda mı yapılmak zorundadır?

  Hac, hep aynı aylarda yapılır. Çünkü hac ayları, Hicrî takvime göre Şevval, Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk 10 günüdür. Bu günlere hac ayları denmesi, hac menasikinin yerine getirilmesi bakımından değil, haccın şartı olan ihramın bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesinin zorunlu olması itibariyledir.          

Bu süre içerisinde ihrama girmeyen kişi, zamanında hacca başlayamadığı için, o yıl haccı kaçırmış olur.

 Günün Ayeti

Allah’ın nimetini sayalım derseniz sayamazsınız. Böyle iken yine insan çok zalim, çok nankördür.

Günün Hadisi

Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki organları hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm.

 Günün Sözü

Bitkinin güzelliği tohumda insanın güzelliği ise kalbinde gizlidir"

Hz. Mevlana

 Günün Duası

Allah’ım güne hayırla başlamayı ve hayırla bitirmeyi nasip eyle.

 Bunları biliyor muyuz?

Tecvid Nedir?

Kur’an-ı Kerim’i düzgün ve güzel okuma kurallarını öğreten bilim dalı demektir.

 Günün Nüktesi

Berat Kağıdı…

        Abdullah-ı Rumi, Ebülleys-i Semerkandi'den naklen şöyle bir kıssa anlatır:

Bir tarihte Bağdat'ta, zenginler hacca gidiyorlardı. Peygamber efendimizin aşkıyla yanan bir fakir de, o sene hacca gitmeye niyet etti ve hac kafilesiyle yola çıktı. Kafile hareket etmeden önce, herkes eşi-dostu ile helalleşti.

        Şehir dışına çıkıldığında, zenginlerden biri bir fakirin de hacca gittiğini görünce;

"Bineğin yok, azığın yok. Sen hacca nasıl gideceksin? Bari cebinde birkaç bin altının var mıdır?" diye alay etti.

         Fakir, bu zenginin alaylı sorusuna çok üzüldü ve;

"Allah ne güzel vekildir. Mahlukatın rızkını o vermektedir. Hepimiz O'nun verdiklerini yiyoruz." diyerek, zenginin bulunduğu yerden mahzun bir şekilde ayrıldı. Hac vazifelerini yapana kadar da o zengine hiç görünmedi. Herkes Mekke-i mükerremeden, Medine-i münevvereye yola çıktıkları zaman, o zengin, fakiri sağ salim tekrar karşısında görünce hayret etti ve;

"Komşu, sen de buraya kadar gelip hac vazifeni yapabildin mi?" diye sormaktan kendini alamadı.

Fakir de;

"Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun. Yüzümüzün karasına bakmayıp, bu mübarek makamı ziyaret etmeyi nasip etti. Geldim, Beyt-i şerifi tavaf ettim. Sağ salim dönüyorum." dedi.

 Zengin;

 "Hacı efendi! Acaba sana da berat verdiler mi?" diye sordu.

 Fakir; "Bu ne beratıdır ki?" dedi.

Zengin;

 "Beyt-i şerifi ziyaret edenlere, Cehennem'den azad olduğuna dair berat kağıdı verilir." diyerek, koynundan herhangi bir kağıt çıkarıp fakiri aldattı.

      Fakir, berat kağıdının kendisine verilmediğine çok üzüldü. Derhal geriye dönüp Harem-i şerife geldi. İki gözü iki çeşme halinde, kanlı yaşlar akıtarak çok inledi. Allah’a kırık bir gönülle dualar etmeye, yalvarmaya başladı:

 "Ey alemleri yaratan yüce Rabbim! Sen her şeye kadirsin, ihsanların bütün kullarına her an yağmaktadır. Cehennem'den azad olup orada incinmemeleri için kullarının bazısına berat vermişsin. Bu fakir kuluna berat verilmedi. Yoksa bu garip kulun azad olmadı mı?" deyip bayıldı. Baygın halde iken, mana aleminden yanına bir kimse gelip;

 "Ey fakir! Başını kaldır ve şu beratını alıp arkadaşlarına yetiş!" diyerek elindekini ona verdi. O anda fakir kendine gelerek ayıldı. Elinde, dünya kağıtlarına hiç benzemeyen, yeşil renkli nurdan yazıları olan ve misk gibi kokan bir berat kağıdı vardı. Kağıdı defalarca öpüp başına koyan fakirin sevincinden neredeyse aklı gidecekti. Şükür secdesine kapandı. Ömründe hiç görmediği o beratı, yüzüne ve gözüne sürdü, bağrına bastı ve koynuna sokarak arkadaşlarına yetişmek için hızlı adımlarla yürümeğe başladı. Arkadaşları, geriden fakirin geldiğini görünce gülüşmeğe başladılar. Yanlarına soluk soluğa gelen fakire alayla;

 "Cehennem'den azad olma beratını alabildin mi?" diye sordular.

 Fakir de koynundan beratını çıkararak;

 "İşte! Rabbimizin ihsanı olan beratım!" diyerek, misk kokulu beratını zengine sunuverdi. Herkes yerinde donakalmıştı. Beratı alan zengin, nurdan yazılarla fakirin Cehennem'den azad olduğunu okuyunca, aklı başından gidip, atından düştü. Bir süre yerde baygın yatan zengini zor ayılttılar. Kendine gelen zengin, kağıdı öpmeye, misk kokusunu koklamağa başladı. Kendi kendine de; "Vah, vah benim boşa geçen ömrüme! Keşke ben de bu fakir gibi sadık bir fakir olsa idim. Onun kavuştuğu bu saadete ben de kavuşsaydım. Bu fakir, sadakati sebebiyle bu mertebelere ulaştı. Ben ise zenginliğim sebebiyle gurura kapıldım ve bundan mahrum oldum. Bütün malımı versem, bu kağıttakilerin bir noktasını alamam" diyerek ah eyledi. Gözlerinden yaşlar döktü.

 Fakir;

 "Hacı efendi! Beratım sende kalsın. Sakla. Ben öldüğüm zaman kefenimin arasına koyun da kabrimde sual meleklerine onu göstereyim." dedi.

        Hacı efendi beratı büyük bir itina ile koynuna koydu. Uzun yolculuktan sonra evlerine ulaştılar. Zengin olan hacı, beratı sandığına koydu. Aradan günler geçti. Zengin, ticaret için başka memlekete gittiğinde, fakir vefat etti. Yıkayıp kefenlediler, fakat beratını bulup kefenin içine koyamadılar. Fakirin cenazesini kabre defnettiler. Ancak birkaç ay geçtikten sonra, zengin ticaretinden döndü. Fakiri sorduğunda; "Sizlere ömür! Sen gittikten sonra vefat etti." dediler.

 Zenginin sanki dünyası başına yıkıldı. Çok ağladı ve;

"O zavallının bende pek kıymetli bir emaneti vardı. Onu yerine getiremedim. Böylece vasiyetini yapamamış oldum. O ahirete göçtü, beratı ise bende kaldı. Beratını yanına koyamadım." dedi. Hemen sandığın yanına varıp ağzını açtı. Fakat beratı koyduğu yerde bulamadı. Tekrar tekrar aramasına rağmen yine bulamadı. "Kabrine gidip bakayım. Belki, birisi beratı alıp ona vermiştir." dedi.

 Kazma kürek alarak kabre gitti. Mezarını açmak istedi. O anda;

"Kabri açma! Biz ona o beratı verdik, dışarıda bırakmadık!" diyen bir ses işitti. Nereden geldiği belli olmayan bu ses karşısında zengin, düşüp bayıldı. Mana aleminde fakiri gördü.

Fakir;

 "Ey hacı efendi! Allah sana selamet versin. O berat bana verildi. Hamdolsun. Münker ve Nekir meleklerine gösterdim. Onu görünce sorgu sual bile etmediler. Bu beratı almama hacdan dönerken sen sebep olmuştun. Allah senden razı olsun." deyip kayboldu. Zengin ayıldığında, doğru evine gidip, fakir için hatimler okuttu. Yemekler pişirtip, yetimleri, fakirleri doyurdu.

Kaybeden tarafın halısaha parasını ödemesi şeklinde maç yapmak caiz mi?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık