Ramazan ayında tutulmayan oruçların ve başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de, “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar.” buyrulmaktadır (Bakara 2/184). Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar oruç tutulması mekruh olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir. Ancak bu oruçların, geciktirilmeden bir an önce tutulması uygun olur.
Bayanların, doğum, ay hali gibi durumlarda namaz kılması, oruç tutması, Kur’an-ı okuması dinen caiz görülmemiştir. Söz konusu özürleri geçtiği zaman namazı kaza etmeleri gerekir. Ancak orucu kaza etmeleri gerekmez. İslam alimleri bunu şöyle yorumlamaktadırlar: Namaz ibadeti her gün, her hafta, her ay ve her yıl kesintisiz bir şekilde vardır. Kadının da bu özrü hemen hemen her ay vuku bulmaktadır. Dolayısıyla bu namazı onlara kaza ettirmek biraz zor gelebilir. Onun için namazı kaza etmekten muaf tutulmuşlardır. Ama oruç ibadeti senede bir ay olduğundan ve her zaman erişme imkanı olmayabileceğinden kazası kadınlara farz kılınmıştır.
İslam dini, inanç, ibadet ve muamelat olmak üzere üç kısımdan oluşur. İnanç kısmını inkar etmek yani imanının altı esasından birini Allah’ı, Peygamberi… inkar etmek küfürdür dinden çıkmadır. Diğer konularda haddi aşmak ise günahtır. İçki içmek, namaz kılmamak, yalan söylemek… gibi. Kişi kafir olmadıkça günah işlemekle dinden çıkmaz. Küfür dışında günah işleyen kişi ne kafir ne de münafık olur, imandan çıkmaz. Ama günahkar olur. İşlediği günahın büyüğüne göre de asi olur. Bu anlamda ibadet ve muamelat kısmında işlenen günah insanı kafir yapmaz günah işlendiğinde tövbe etmek gerekir. Tövbe edildiğinde de günahın işlenmemiş gibi affedileceğine inanırız. Çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim’de günah işleyenleri “Ey iman edenler, samimi bir tövbe ile Allah’a dönün” (Tahrim, 66/8) hitabı ile tövbeye ve halis bir pişmanlığa çağırmaktadır. İmanlı olmak kaydı ile işlenen günah tövbe edilmekle silinir ama dinden çıkmayı gerektiren bir fiil işlenmişse yani Allah, Peygamber, Ahiret, Kader… inkar edilmişse bunun tövbesi öncelikle tekrar imana ve İslam dönmek için iki şahadeti getirmektir. Ondan sonra tövbe ve istiğfar etmektir. Var olan kul hakkını affettirmek için de tövbe etmek yetmez. Çünkü tövbe etmekle kul hakkının sorumluluğundan kurtulmaz. Bunun için de hak sahibinin hakkını ödemek ve helalleşmek gerekir.
Şevval ayında ramazandan kalan kaza orucu mu yoksa nafile oruç mu tutulmalıdır?
Oruç, namaz gibi dinin farz kıldığı ibadetleri yerinde ve zamanında yerine getirmek gerekir. Bir özür olmadan bunları sonraya, kazaya bırakmak dinen büyük bir günahtır. Fakat bir özür varsa özre binaen geciktirilebilir. Özür ortadan kalkınca en yakın zamanda kaza etmek gerekir. Oruç borcu olan (hastalıktan, yolculuktan) Ramazan ayının bitmesi ile bayramdan sonra bunları kaza etmesi gerekir. Şayet kaza etmeden ölürse ahiret gününde bunlardan sorulur. Allah affetmezse azap da görür.
Buna göre kaza borcu olan kimse sorumlu olmadığı ve ahiret gününde azap görmesine sebep olmayacağı nafile orucu tutacağına, üzerinde borcu olan kaza orucunu tutmalıdır. Kaza oruçları bitince istediği kadar nafile oruç tutabilir.
Zekat verirken ister yakında, ister uzakta bulunsun öncelikle yoksul akrabaların tercih edilmesi gerekir. Akrabalar içerisinde yoksul kimse yoksa yakın komşulardan başlamak üzere kişi bulunduğu yerdeki fakirlere zekat verebilir. Zekat, öncelikle kişinin bulunduğu yerde yaşayan akraba ve fakirlere verilmelidir. Ancak bölgenin dışında fakir akraba ve muhtaç kimseler varsa onlara göndermek de caizdir.
“Ey iman edenler, samimi bir tövbe ile Allah’a dönün”
(Tahrim, 66/8)
“Allah’ın en çok sevdiği ibadet az da olsa devamlı olanıdır”
(Buhari, “İman”, 32.)
Ramazan günlerinde sarkıtılan merhamet ipine sarıl da şu beden kuyusundaki hapisten kendini kurtar.
Hz. Mevlânâ
Allah’ım bizi ramazan ayında dua ve ibadetleri kabul edilen ve bayrama kavuşabilenlerden eyle.
İtikâf Nedir?
Bir mescitte belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle kalmak demektir.
En kötü hırsız… Sevgili Peygamberimiz bir defasında ashabıyla sohbet ederken, en kötü hırsızlığın namazdan çalmak olduğunu söyledi. Birisi: “Ey Allah’ın Resûlü! Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorduğunda; Peygamberimiz: “Rükû ve secdelerini tam olarak yapmaz” şeklinde karşılık verdi.
(Mâlik, Muvatta, “Kasru’s-Salât”, 72.)