Sayfa Yükleniyor...
Bir insan malının üçte birini ister mirasçılarına isterse mirasçısı olmayan başka kişilere bağışlayabilir veya vasiyet edebilir. Yalnız mirasçılarından bazılarına yapmış olduğu vasiyetin yerine getirilmesi, diğer mirasçıların iznine tabidir. Çünkü Allah Resulü bir hadis-i şeriflerinde “varise vasiyet yoktur. Allah her hak sahibine hakkını vermiştir” buyurmuştur. Bu hadisten hareketle Hanefi fukahası varise yapılan vasiyetin yerine getirilmesini, sair varislerin iznine bağlamıştır. Fakat kişi hayatta iken varisine veya başkalarına malının üçte birini de, hepsini de bağışlayabilir. Öte yandan Allah Resulü, malının hepsini Allah yolunda infak etmek için kendinden izin isteyen Sa’d b. Ebi Vakkas’a “madem istiyorsun üçte biri yeter hatta o bile çok. Vereseni zengin bırakman, insanlara el-avuç açıp dilenen dilenciler olarak bırakmandan daha hayırlıdır” demiştir. Buna göre kişi malını çocukları dışında kurum veya kişilere bağışlayabilir. Ancak çocuklarını da ihmal etmeden ya da gönüllerini kırmadan yapması daha uygundur.
Borç para ile gidilen hac kabul olur mu?
Servet yönünden haccetme imkanına sahip olmayan kişilerin borçlanarak hacca gitmeleri gerekmez; ancak, borçlanarak hacca gitmeleri halinde, hac ibadetleri geçerlidir. Diğer taraftan, haccın farz olması için gerekli şartları taşıdığı halde, hac mevsiminde hazır parası bulunmayan ve borç aldığı takdirde bunu daha sonra ödeme gücüne sahip olan kişilerin, bu görevi bir an önce ifa etmeleri için, borç alarak hacca gitmeleri uygun olur.
Yurt dışında ölen kimsenin cenazesini Türkiye’ye getirmede bir sakınca var mı?
Dinimize göre cenazeyi öldüğü yere defnetmek menduptur. Cenazeyi defnetmeden önce başka yere nakletmek mekruh olmakla beraber caizdir. Definden sonra kabrinden çıkararak nakil ise kesin zaruret olmadıkça mutlak suretle caiz değildir. Buna göre yurtdışında ölenlerin, bulundukları yerde bir Müslüman kabristanı varsa, orada defnedilmeleri uygun olur. Şayet Müslüman kabristanı yoksa Hıristiyan mezarlığında Müslümanlar için ayrılmış olan bölüme defnedilmeleri mümkün olduğu gibi, Türkiye’ye nakledilmeleri de caizdir. Ama orada gömülmelerinin dini bir sakıncası yoktur. Tabi gömerken Müslümanların kabristanına gömmek gerekir. Ya da gayrı Müslimlerin mezarlarının olmadığı köşede bir yerde gömmelidir.
İşçinin çalıştığı elbise ile namaz kılması caiz mi?
Namazın şartlarından birisi de necasetten temizlenmektir. Namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde, kan, idrar, şarap, dışkı... gibi namaza engel necasetler bulunmamalıdır. Tesettüre uymak ve temiz olmak şartıyla iş elbisesi ile namaz kılınabilir.
Bu itibarla, işin cinsine göre iş elbisesinde bulunan madeni yağlar, pas ve benzeri kirler namazın sıhhatine engel değildir. Ancak kişi, camiye veya mescide gidecekse temiz elbise giymesi Kur’an’ın emridir. Örf, adet ve medeniyet gereği olarak camiye veya cemaate giden kimsenin en güzel elbiselerini giymesi cemaate saygının bir gereğidir. Gerek evde, gerek diğer yerlerde tek başına da olsa namazların temiz ve güzel bir kıyafetle kılınması, şüphesiz daha iyidir. Ancak inşaat ustası, araba tamircisi, tarlada çalışan çiftçi… gibi çalışanların gerek vakit gerekse kıyafet bakımından böyle bir imkanı yoksa iş elbisesi ile namaz kılmasında bir mahzur yoktur.
Günün Ayeti
“Şüphesiz insanların Allah’a ibadet etmeleri için yeryüzünde kurulan ilk mabet, Mekke’deki mübarek, bütün alemlere hidayet ve nur kaynağı olan Kabe’dir. Orada apaçık nice alametler, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya giren emniyet içinde olur. Gücü yeten, imkan ve yol bulan insanlar üzerinde, Beytullah’ı haccetmeleri, Allah’a bir kulluk borcudur. Al-i İmran, 3/96-97.
Günün Hadisi
Şüphesiz ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır. Tirmizi, “Edeb” 54.
Günün Sözü
Kimse elindekinin değerini bilmez sahip olduğu sürece. Ama bir gün elinden uçup gittiğinde, tek bir söz kalır; keşke!
Günün Duası
Allah’ım imanımızı, sağlığımızı, vicdan ve ihlasımızı daim eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Vahy-i Gayri Metluv Nedir?
Allah tarafından peygamberlerin kalplerine bildirilen vahyi, peygamberlerin kendilerine ait kelimelerle yanındakilere bildirmesi demektir.
Günün Nüktesi
Bulamaç Aşı…
Ebu Muhammed Ceriri hazretlerine bir gün talebeleri;
- Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hadise var mıdır? Diye sordular. Cevabında buyurdu ki: “Bir gün ikindi namazında mescidimize, halinden garip olduğu anlaşılan bir kimse geldi. Abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra başını önüne eğip tefekküre başladı. O gün akşam yemeğinde, halife bizleri davet etmişti. Gideceğimiz zaman o kimsenin yanına yaklaşıp;
- Biz davete gidiyoruz siz de bulunmak ister misiniz?” dedim.
Başını kaldırdı.
- Davete gitmeyeyim. Bir bulamaç aşı getirebilirseniz yerim. Yoksa siz bilirsiniz, dedi.
Ben de, her halde bizim arkadaşlarla beraber olmak istemiyor diye düşünüp, kendisine fazla iltifat etmedim. O gece rüyamda Peygamber efendimizi gördüm. Yanlarında yaşlıca iki zat ve arkalarında kendilerini takip eden birçok kimseyle geliyorlardı. Yanımdakilere, Peygamber efendimizin yanındaki iki zatın kim olduklarını sordum. Birisi İbrahim Halilullah, diğeri Musa Kelimullah ve arkalarındakiler de binlerce nebidir, dediler. İleri atılıp kendileri ile konuşmak istedim. Fakat Peygamber efendimiz bana iltifat etmediler.
- Ya Resulallah! Ne kabahatim var ki, mübarek yüzünüzü benden çeviriyorsunuz? Dedim.
- Dostlarımızdan biri senden bulamaç aşı istedi. Sen ise vermekten çekindin.” buyurdular.
Ağlayarak uyandım. Hemen mescide koştum. O zat hala başı önüne eğik olarak tefekkür ediyordu.
Kendisine;
- Ey efendim! Arzunuzu yerine getirebilmem için bir miktar bekleyiniz, dedim.
Tebessüm edip;
- Bir kimse bir ihtiyacını size söylüyor. Siz de, yüz yirmi bin nebi şefaat etmedikçe onu yerine getirmiyorsunuz değil mi? dedi ve çıkıp gitti. Bundan sonra ne kadar aradım ve sordum ise kendisini bulamadım. İşte kırk yıldır bu hadisenin üzüntüsü bende devam ediyor, buyurdu. Hadisenin üzüntüsü bende devam ediyor, buyurdu.