İstiğfar, işlenilen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir.
Kur’an-ı Kerîm’de işledikleri kötülüklerden pişman olup tövbe-istiğfarda bulunanlar övülmektedir. Nitekim bu hususta mealen şöyle buyrulmaktadır: “Ve onlar çirkin bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân, 3/135.) Kur’an-ı Kerim’de, “istiğfar duası” adında özel bir dua yoktur. Ancak içeriği bakımından “istiğfar” anlamı taşıyan pek çok dua vardır. Ancak Hz. Peygamber seyyidü’l-istiğfar duası vardır. Hz. Peygamber’in “seyyidü’l-istiğfâr” (istiğfârın en güzeli) diye nitelediği dua şöyledir: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz.” (Buhârî, “Daevât”, 2.)
İnsanın başına gelen sıkıntı ve hastalıklar onun günahlarına kefaret olur. Yani başa gelen ölümlere, sıkıntılara, acılara, elemlere, hastalıklara sabredip Allahtan gelenin baş üstünde yeri var deyip metaneti ve vakarı korumak kişinin günahlarına kefferattir. Yani kişinin günahlarını affettirme vesilesidir.
Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: “Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez.” (Müslim, “Birr”, 49.) Yine sevgili Peygamberimiz bir başka hadisinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Allah hayrını dilediği kimseyi günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için sıkıntıya sokar.” Ancak kefferatın olabilmesi için başa gelen bu musibet ve hastalıklara sabretmek gerekir.
Gusül veya abdest alırken, yıkanması gereken organların kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması gerekir. Aksi halde gusül veya abdest geçerli olmaz. Dolayısıyla, gusledecek veya abdest alacak kimsenin bedeninde veya abdest organlarında suyun ulaşmasına engel olacak bir madde bulunmamalıdır. Ancak mesleğini icra ederken tırnaklarının arasına boya giren boyacı veya tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan müstesnadır. Buna göre bir meslek gereği olmayan bir nedenden dolayı bedene ya da tırnağa bir cisim yapışmış ise bu cisim temizlenmeden abdest ve gusül eksik kalır. Fakat meslek icabı bu cisimden kaçınma imkanı olmayan meslek erbabının cildine yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk, boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz.
Günün Ayeti
Ey iman edenler yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden nefsinizi ve ehlinizi koruyunuz.
Tahrim, 66/6.
Günün Hadisi
“Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez.”
Ebû Dâvûd, “Salât”, 35.
Günün Sözü
İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olamadıklarını önemser.
Konfüçyüs.
Günün Duası
Allah’ım beni insanlara zarar veren kullardan değil hizmet edebilen kullardan eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Kasem nedir?
Bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere Allah’ın ismini vererek söz vermek anlamına gelir.
Günün Nüktesi
Fatih Sultan Mehmet’in Rüyası…
Rivayet odur ki, Fatih Sultan Mehmet Bosna’yı fethetmeden bir gün önce çadırında bir rüya görür. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman ve Hz. Ali rüyasındadır.
Akşemseddin’e rüyasını anlatır.
Hocası şöyle yorumlar;
Hz. Peygamber Bosna’nın İslam toprağı olacağına delalettir.
Hz. Ebu Bekir bu topraklardaki insanların vefa ve sıdk duygusunu,
Hz. Osman Bosna insanının edebi ve ahlakını,
Hz. Ali ise bu topraklarda temin edilecek olan ilmi simgeler.
Rüyada Hz. Ömer yoktur.
Fatih buna çok üzülür, çünkü Akşemseddin der ki;
Ömer adalettir, öyle bir zaman gelecek ki bu topraklarda adaletten eser kalmayacak, insanlar bundan ötürü öldürülecek, bu topraklar İslamiyet’ten uzaklaşıp kaybedilecek.