Mükemmel bir plana göre yaratılan bu kainatta gayesiz ve görevsiz yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Eşref-i mahlûkat olan insanın yaratılışı da şüphesiz gayesiz değildir.
Nitekim sadra şifa olan son kitap Kuran-ı Kerimde rabbimiz Allahu Teale insanın görevi ile ilgili olarak mealen şöyle buyurmaktadır: Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım bu ayetin ifade ettiğine göre yaratılışımızdaki temel amaç ve hikmetin Allaha ibadet ve kulluk olduğudur.
İbadet ve kulluk Allaha gönülden yönelmek, iyi ve güzel bir niyetle, Onun rızası için Salih, güzel, hayırlı amel işlemek; emir ve yasaklarını tutarak itaat etmek; imanı, güzel söz ve davranışlara dönüştürmektir. Yani imanı ibadetlerle kuvvetlendirmek ve süslemektir.
Diğer bir ifadeyle ibadet; hayatın bütününü kuşatan bir kulluk göstergesidir. Bu itibarla Allaha ibadet ve kulluk; namaz, oruç, hac ve zekât gibi dinen belirli şartlara ve vakitlere bağlı olan bazı özel ibadetleri kapsadığı gibi; kişiye Allah indinde değer ve sevap kazandırıcı her türlü güzel söz ve salih amelleri de kapsamaktadır.
Binaenaleyh ibadeti sadece namaz kılmaktan oruç tutmaktan ibaret bilmememiz gerekir. Bilakis namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek mutlaka edâ edilmesi gerekli birer ibadet olduğu gibi; başta ana-baba ve aile fertleri olmak üzere; eş-dost, komşu ve akrabalara karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmek; hasta, yaşlı, ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere maddeten ve manen yardımcı olmak; ruh, beden ve çevre temizliğine riâyet etmek, zararlı maddeleri yollardan kaldırmak da birer ibadettir.
Aynı şekilde; insanlara güzel söz söylemek, güler yüz göstermek, selâm vermek, kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek, insanlar arasında adâletle hüküm vermek, kazancı helâl yollardan temin etmek ve kazandığını helal yollarla harcamak, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî faaliyetlerde bulunmak; hatta her çeşit haram ve günahtan uzak durmak yine başlı başına birer ibadettir.
Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde kişi beş şeyin hesabını vermeden hesap sahasından ayrılamaz bunlardan ikisi de malını nerden, nasıl kazandığı ve bu kazandığı malını nasıl harcadığıdır. Yani Müslüman kişi helal yollarla kazanmak zorunda olduğu malını yine helal yollarla harcamak zorundadır. Sevgili peygamberimiz bir başka hadisinde ise kardeşine tebessüm etmen sadakadır. Sözü ile bir müslümanın yüzüne tebessüm etmenin dahi ibadet olduğunu vurgulamaktadır.
Tabi bu güzel ibadetleri ifa ederken bir şeyi unutmamamız gerekir. O da bu ibadetleri sadece ama sadece rıza-i ilahi için yerine getirme şuurudur. Zira ibadetler Allah rızası için Allaha yapıldığında kişiye bir fayda sağlar. Allahtan başkası adına ibadet yapılamayacağı gibi, Allah rızası dışında başka bir amaçla da ibadet yapılamaz.
Allah rızası için yapılan ibadetlerin maddî ve manevî hayatımız üzerinde çok olumlu etkileri vardır: Allahı anma vesilesi olan ibadetler; her şeyden önce müminlere Allah indinde değer kazandırır. İmanımızın olgunlaşmasını, ruhlarımızın yücelmesini, kalplerimizde Allah sevgisinin yerleşip yeşermesini sağlar. Bizleri kötü düşüncelerden, her türlü zararlı alışkanlıklardan, günahlardan, fuhşiyyattan, yanlış söz ve davranışlardan uzaklaştırıp ahlâkî güzelliğe kavuşturur. Nitekim mevlamız Allahu Teale Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmaktadır: Namazı kıl çünkü namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar.
Kısaca ibadet, hakkı ile huşu içinde eksisiz ve ihlas ile yapıldığında kalplerimizi çeşitli sıkıntılardan, üzüntülerden ve stresten korur. Gönüllerimize huzur ve mutluluk verir. Yaratılışta mevcut olan aşırı duygu ve eğilimlerimizi frenleyerek, hayatımıza düzen ve ahenk getirir.
O halde hepimiz, ruhlarımızın gıdası, gönüllerimizin huzûr ve mutluluğu, maddî ve manevî sıkıntılarımızın ilacı, Yüce Allahın ihsan ettiği sayısız nimetlerin şükrü olan ibadetlerimizi yerine getirelim. Ahirette cezadan kurtulmanın ve ebedi mutluluk yurdu olan cennete kavuşmanın yegâne vesilesinin de Allaha ibadet ve kulluk olduğunu unutmayalım.
Soru ve Cevaplar
Oruç her insana farz mıdır?
Oruç her insan farz değildir. Bir insana orucun farz olması için kendisinde üç şartın bulunması gerekir. Bu şartlar da şunlardır.
1. Müslüman olmak.
2. Akıllı olmak.
3. Bulûğa ermiş olmak.
Hasta ve yolculara da oruç farzdır. Ama bunlar Ramazanda tutmayıp daha sonra kaza edebilirler. Oruç tutarlarsa daha iyi olur. Allah Teâlâ Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmaktadır: Sayılı günlerde... Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha hayırlı olur. Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Bir bilseydiniz! (Bakara, 2/184)
İnsanların kimisi fakir kimisinin zengin olmasının hikmeti nedir?
Allah herkesin rızkını farklı yaratmıştır. Nitekim Kuran-ı Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: Biz bazılarınızı bazılarınıza rızık hususunda üstün kıldık.
Tabi bunda pek çok hikmetler vardır. Kimisi servet ile imtihan olurken kimisi de yokluk ya da az rızık ile imtihana tabi tutulmaktadır. Yani rızkın uhrevi sorumluluğu söz konusudur. Dolayısıyla Allah dilediğine az rızık verir, dilediğine ise bol rızık verir. Ama hangisi daha hayırlı onu da ancak Allah bilir.
Biz kullara düşen teslimiyet içinde olmak ve kadere rıza göstermektir. Öyle ki bu hususla ilgili olarak Allahu Teala, Kuran-ı Kerimde mealen: "Eğer Allah bütün kullarına (eşit olarak) bol rızık verseydi, yeryüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir. Şüphe yok ki O, kulların (ın her halin)den hakkıyla haberdardır, (her şeyi) kemaliyle görendir." Şeklinde bizi uyarmaktadır.
Teravihte Rükûdu ve secdede ne kadar beklemek namazı geçerli kılar?
Fıkıh dilinde, rüku ve secdede beklemeye tadili erkan denir. Tadili erkan, rükünleri düzgün, yerli yerinde ve düzenli olarak yapmak demektir. Namaz, müminin miracı ve İslam'ın ana direklerinden bir direk olduğundan kılındığında belli bir hassasiyet, önem ve düzgünlük içerisinde kılınması lazım.
Tadili erkana uyularak kılınan namaz, şekil olarak düzgün ve kıvamında yerine getirilmiş olur. Böyle bir ehemmiyet içinde kılınan namaz "üstün körü" kılınmadığından bilakis tabiri caizse "dört başı mamur" kılınmadığından Allah indinde makbul olur. Böylece namazdan beklenen ibadet amacı da hasıl olmuş olur.
Tadili erkan, Şafii, Hanbeli, Maliki ve Hanefi fıkıhçısı Ebu Yusuf'a göre farzdır. Bu fıkıhçılara göre namazda tadili erkan mutlaka yerine getirilmesi gerekir. İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye göre ise tadili erkan vaciptir.
İslam fıkıhçılarından anlaşılan şudur ki namazda tadili erkan farzdır. Namazda dinin temel direklerinden bir direk olduğundan, namaz kılarken özellikle rükuda, rükudan doğrulmada secdede ve iki secde arasındaki oturuşta dikkat edilmesi gerekir. Yoksa namaz eksik kaldığından fasit olur.
Her Müslümanın üzerine fıtır sadakasını vermek farz mı?
Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.
Şafii mezhebi fıkıhçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her Müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak Şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.
Günün Ayeti
Zekat malı temizler
Günün Hadisi
Ana-Babaya iyilik etmek ömrü artırır, yalan konuşmak rızkı eksiltir, dua kazaya mani olur
Günün Sözü
Dünya pazarı sizi ahiret pazarından alıkoymasın
Gazzali
Günün Duası
Allahım İslam coğrafyasında ağlayan bir göz, üzülen bir kalp, hüzünlü bir mümin bırakma.
Ramazan Kavramları
Hırka-i Şerif Nedir?
Hz. Peygamberimiz tarafından Veysel Karânî'ye hediye edilen hırkadır. Hz. Peygamber efendimiz vefâtına yakın sırtlarındaki hırkanın Veysel Karânî'ye verilmesini Hz. Ömer ile Hz.Ali'ye vasiyet etti. Resûlullah'ın vefatından sonra Hz.Ömer ile Hz. Ali bu mübârek emâneti götürüp Veysel Karânî'ye teslim ettiler. Bu hırka şuan İstanbulda Hırka-i Şerif camisinde bulunmaktadır.
Günün Nüktesi
Sen buna küçük amel mi diyorsun?
Gazali Hazretleri, İhyau - Ulumiddin kitabında anlatır: Rivayete göre gece-gündüz ibadetle meşgul olan büyüklerden bir zata, gece rüyasında cennetteki komşusu gösterilir. Bakar ki dağda koyunlarını otlatan bir çoban cennetteki komşusu. Merak edip gündüz çobanı görmeye gider. Cennette kendisine komşu yapan amelini öğrenmek ister. Ancak çobanda farklı bir hal göremez de sorar:
- Üç gündür incelediğim halde sende farklı bir özellik göremedim. Acaba bilmediğim gizli bir halin mi var, der? Çoban şöyle cevap verir:
- Benim farklı bir amelim yoktur. Ancak şöyle küçük bir halim var diyerek sıkıntı ve zorluklara karşı gösterdiği sabır ve tahammül tavrını anlatır:
- Ben der, bolluk verdiğinde Rabb'imden nasıl razı olursam, darlık verdiğinde de öyle razı olurum. Hatta hastalık verse sıhhat istemem, fakirlik verse zenginlik talep etmem. Neyi layık görüyorsa onu ben de uygun bulur gönülden razı olurum, asla şikâyete yönelmem.
Misafir zat cevap verir:
- Sen buna küçük amel mi diyorsun?
Buna Rabb'imizden gelen "kazaya rıza hali" derler. Böyle kazaya rıza duygusuna sahip olan insanlardan Rabb'imiz o kadar razı olur ki, onu cennetine layık kul olarak kabul eder. Şimdi anladım Rabb'im dağ başındaki bir çobanı neden cennetliklere komşu olmaya layık gördüğünü. Yani 'kazaya rıza' halini.
Kısa Surelerin Mealleri
FİL SURESİ:
1 - Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yaptı?
2 - Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
3 - Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.
4 - Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı.
5 - Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.
Kutsal Mekanlar
Hicr-i İsmail
Hicr-i İsmail, Kâbe-i Muazzama'nın kuzey cephesinde bulunan bir sahanın ismidir. İbrahim 'in oğlu İsmail burada yetiştirilip himaye edildiği için de bu isim verilmiştir. Hicr-i İsmail, 131 cm. yüksekliğinde ve yarım daire biçiminde bir duvarla çevrilidir. Bu duvarla Kâbei Muazzama arasında kalan sahaya Hicr-i İsmail denilir.
Hicr-i İsmail'in en az üç metresinin Kâbe'den olduğu kesinlik kazandığına ve bu kısım Kâbe duvarının bitişiği olduğuna göre, bu kısımda namaz kılan kimse Kâbe'nin içinde namaz kılmış gibi olur. Nitekim Ebû Davud, Tirmizi ve Nesâi'nin rivayet ettikleri bir hadiste Aişe:
"Ben Kâbe'nin içine girip orada namaz kılmayı çok arzuluyordum. Bunun üzerine Rasulüllah elimden tutup beni Hicr-i İsmail'e koydu ve: "Kâbe'ye girmek istediğin zaman Hicr-i İsmail'de namaz kıl. Çünkü Hicr-i İsmail, Kâbe'den bir parçadır.