Sayfa Yükleniyor...
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölünün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm'ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir.
Türbelerde yatan kişilerin duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak; bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak; mum yakmak; tevhid dini olan İslâm ile bağdaştırılamaz.
Buna göre kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince de Hazreti Peygamberin tavsiye ettiğ gibi; Müminler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allahtan afiyet dilerim demelidir.
Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kuran okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak ağıt yakmak ise uygun bir davranış değildir.
Bir hayrın sevabı bağışlandığında bağışlayan kişinin sevabı kalır mı?
Yapılan ibadetlerin ve hayırların sevaplarını başkasına bağışlamak dinen caizdir. Kişi okuduğu Kur'an'ın, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve istediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir.
İster sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla, bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir. Annesi babası öldükten sonra onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını soran kimseye peygamber:
"Evet onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmak, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmaktır" buyurmuştur.
Annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini, onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran Sahabeye de: "Evet ulaşır. Onun namına sadaka ver" buyurmuşlardır.
Buna göre, sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere ibadet yapılabileceği gibi, çeşitli vesilelerle dua da edilebilir. Ancak 7, 40 ve 52. gün duası gibi uygulamaların hiçbir dini dayanağı yoktur.
Ayrıca kişi sevabı bağışlarken kendi sevabından bir şey kaybetmez. Her iki kişiye de aynı şekilde yazılır.
Namaz kıldıran kimse de dinen aranan şartlar nelerdir?
Cemaatle namaz kılmak erkekler için sünnet-i müekkededir. İslam fıkıhçılarına göre Cemaatle kılınan namaz, münferit olarak kılınan namazdan yirmi yedi derece efdaldir. Cemaatle namaz kılabilmek için de bir imam gereklidir. İmamlık yapacak kişilerde şu şartlar aranır:
1. Müslüman olması,
2. Akıllı olması,
3. Buluğ çağına ermiş olması,
4. Erkek olması,
5. Namaz sahih olacak ölçüde Kur'an-ı Kerim'i okuyabilmesi,
6. Kekemelik, pepelik, abdest tutamamak gibi, imamlığa engel bir özrünün bulunmaması.
Bu nitelikleri taşıyan, her Müslümanın arkasında, namaz kılmak caizdir.
Günün Ayeti
İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?
Enbiya 30.
Günün Sözü
İnsanların manen Allah'a en yakın olanı, önce selamı verenidir.
(Ebu Davud, Edeb 133)
Günün Sözü
İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır. (CICERO)
Günün Duası
Ya rabbi bizi, ülkemizi ve de ümmeti İslamı insanların ve şeytanların fitnesinden koru.
Bunları Biliyor muyuz?
Ebabil Nedir?
Fil Sûresinde kuşların sıfatı olarak kullanılmıştır. Yemen Vâlisi Ebrehe, ordusu ve filleriyle Ka'beyi yıkmak için gelip Beytullah'ı kuşatınca Allah üzerlerine sürü sürü, ardı ardına gelen kuşlar (tayran ebâbîl) göndermiştir.
Bu sürü sürü kuşlardan her biri; biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere mercimek, nohut ve fındık büyüklüğünde üçer taş atarak Ebrehe'nin ordusunu perişan etmiş, darmadağın yapmıştır.
Günün Nüktesi
Cennete Zahmetsiz Girilmez
Halife Ömer bin Abdülazizin oğlu, devletin hazinesinden sorumlu idi. Bayram arifesine rastlayan bir gün, Ömer bin Abdülazizin kızları yanına gelerek;
Baba, yarın bayram! Halkımızın kızları ve kadınları bizleri ayıplıyorlar ve sizler, müminlerin emirinin kızlarısınız, buna rağmen giyecek güzel bir elbiseniz yok. Siz şu beyazdan başka elbise giymez misiniz? diyorlar dediler ve ağlamaya başladılar. Ömer bin Abdülazizin bu durum karşısında göğsü daraldı, kalbi sıkıştı, hazineden sorumlu oğlunu çağırarak;
Bana bir aylık maaş ver dedi. Oğlu;
Ey müminlerin emiri! Siz aylığınızı önceden aldınız, bir ay daha yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz ki bir aylık maaş alıyorsunuz? dedi.
Ömer, oğlunun sözünü hem şaşkınlıkla karşıladı hem de takdir etti. Ona;
Oğlum, ne güzel söyledin. Allah, seni mübarek kılsın dedi ve kızlarına dönerek;
Arzularınızı içinizde tutun. Biraz sabırlı olun, çünkü Cennete hiç kimse zahmetsiz giremez dedi.