Sayfa Yükleniyor...
Mezarlıkta bulunan yaş ot ve ağaçları, bakım amaçlı olmadıkça yolmak ve kesmek mekruhtur. Zira buradaki yaş bitkiler kendilerine has bir şekilde Allah’ı zikretmektedirler. Bu zikir sebebiyle orada yatan müminlere, Allah Teâlâ’nın rahmet edip azaplarını hafifletmesi umulur. Nitekim Hz. Peygamber bir kabristanda bulunan iki kabir sahibinin azap içinde olduğunu anlamış, yanında bulunanlardan taze bir hurma dalı isteyerek, ikiye bölmüş ve her birini bir kabrin başına dikmiştir? “Ey Allah’ın Rasûlü, niçin böyle yaptın” diye sorulunca, “Umulur ki bunlar yaş kaldıkları sürece (azapları) hafifler. Mezarlıktaki kuru ot ve ağaçlar kesilmediğinde veya toplanmadığında telef olacaksa koparmakta bir sakınca yoktur. Çünkü Allah, yeryüzündeki nimetlerini insanlar yararlansınlar diye yaratmıştır. Bu itibarla mezarlıktaki ağaçtaki meyveler koparılabilir. Meyveler telef olacağına kişi koparıp yiyebilir. Ancak bu meyveyi evine götürmesi ya da satıp parasını kendine alması uygun değildir.
Anlamını bilmeden okunan Kur’an’ın sevabı olur mu?
Kur’an-ı Kerim Arapça indirilmiştir. Bu dile vakıf olmayanlar da bu yüce kitabı okumak, öğrenmek ve yolunda yürümekle mükelleftir. Dolayısıyla kişi Kur’anı okurken anlamını bilerek okursa tabi ki hayrı daha fazla olur. Aynı şekilde her Müslüman’ın da bu yüce kitabı anlayarak okuması temenni edilir. Ancak her insan bu dile ve bilgiye sahip olamayabilir. Sahip olamadığından dolayı da bu kitabı okumaktan mahrum kalması düşünülemez. Kişinin Kur’an-ı Kerim’in anlamını bilmese dahi onu okuması sevaptır. Hatta her bir harfinden dolayı okuduğu için Müslüman’a on sevap yazıldığını sevgili Peygamberimizi müjdelemektedir. Ayrıca müslüman kimse kalplere şifa olan Kur’an-ı Kerimi Arapça orijinalinden okuyamıyorsa da en azından mealini ve tefsirini okuyarak ayetlerinin ne anlama geldiğini öğrenmelidir.
Bulamadığımız veya unuttuğumuz insanların hakkını nasıl ödeyebiliriz?
Bilinen ve ödenme imkânı olan haklar aynen ödenmeli, sahibinden de ayrıca helallik alınmalıdır. Ödenme imkânı olup, her nasılsa sahibine ödenemeyen maddi haklar, sahibi adına, yani sevabı ona olmak üzere muhtaçlara verilmeli, sahibi için de istiğfar etmelidir. Sahibine söyleme ve ödeme imkânı olmayan, başkasına da ödenemeyen haklar için, hakkın sahibine ve kendine çokça mağfiret dilemeli, ona kendisindeki hakkını helâl ettirmesini Allah`tan ısrarla istemeli ve yakarmalıdır.
Hz. Peygamberin Livâ-i Hamd sancağı nedir?
Hz. Peygamberin bayrağı ve sancağı anlamına gelen bir kavramdır. Hadislerdeki açıklamalara bakılırsa Allah’a manevi anlamda yakın olma mertebesini elde eden insanlar için, Livâü’l-hamd, şefaati kübra makamıdır. Zira Hz. Peygamber’e inanan ve onun sünnetini eksiksiz yerine getirenler, kıyamet gününde bu bayrağın altında toplanacaklardır. Çünkü Allah kıyamet gününde Hz. Peygamberi şefaat edecek bir makama ulaştıracaktır.
Günün Ayeti
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? Muhammed, 47/15.
Günün Hadisi
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur. İbn Mâce, “Ahkâm”, 17.
Günün Sözü
Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürür. İbn-i Haldun
Günün Duası
Allah’ım imanımızı, sağlığımızı ve huzurumuzu daim eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Tağut Nedir?
Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelen ve ibadetten alıkoyan şeytani varlık ve güçler.
Günün Nüktesi
Helal Rızık ve Önemi...
Bir gün Efendimizin yanına, Medineli Müslümanlardan fakir bir adam geldi ve yiyecek bir şeyler istedi. Allah Resûlü ona, “Senin evinde hiç eşya yok mu?” diye sordu. Adam, “Var” dedi. “Bir kısmıyla örtündüğümüz, bir kısmını yere serdiğimiz bir çul ve bir de su kabımız var.” Resûl-i Ekrem, “Onları bana getir!” buyurdu. Adam çul ile su kabını getirdi. Peygamber Efendimiz onları eline aldı ve etrafındakilere, “Bunları kim satın almak ister?” diye seslendi. Ashaptan biri, bir dirheme alabileceğini söyledi. Hazret-i Peygamber, “Artıran yok mu?” diye birkaç defa seslendi ve iki dirhem veren bir sahabeye onları sattı. Parayı fakir sahabeye uzatarak, “Bunun bir dirhemiyle ailene yiyecek al. Kalan parayla da bir balta satın alıp bana gel!” buyurdu. Adamın getirdiği baltaya, Efendimiz kendi elleriyle bir sap taktı ve ona şunları söyledi, “Haydi şimdi git; bununla odun kes ve sat! On beş gün çalış; ondan sonra yanıma gel!” Fakir adam on beş gün sonra Efendimizin yanına geldi. On dirhem kazanmış, bu parayla kendine ve ailesine elbise ve yiyecek almıştı. Peygamber Efendimiz buna çok sevindi ve şunları söyledi, “Dilenciliğin, kıyamet günü yüzünde bir leke gibi görünmesindense, böylesi senin için daha hayırlıdır.”