Sayfa Yükleniyor...
Bir hak mezhepten öteki hak mezhebe geçmek caizdir. Zira bütün ehlisünnet mezheplerine uymak caizdir. Hepsine de uymak caiz olduğundan isteyen istediği mezhebi tercih edebilir. Tercih ettiği gibi tercih ettiği mezhebi bırakıp başka bir mezhebe de geçebilir.
Yani Hanefi olan birisi Şafiî Mezhebine, Şafiî olan bir kimse de Hanefi mezhebine geçebilir. Ancak, kişi bunu bir oyun haline getirmemelidir. Ancak bir mezhepten diğerine geçmek imana zarar vermez.
Camiye abdestsiz girmek caiz mi?
İslam inancına göre temizlik imandandır. Abdestte bir temizlik olduğuna göre her daim temiz olmak yani abdestli olmak güzel bir davranıştır ki Hz. Peygamberin de tavsiye ettiği bir sünnettir. Camiiler de ibadet mekanlarımızdır. Bu güzel mekanlara girerken temiz, saygı ve tevazu ile ziyaret etmek Müslümana yakışan bir davranıştır.
Aynı zamanda her camiye girdiğimizde tahiyyatul mescit namazı dediğimiz iki rekatlık bir namazı da kılmak sünnettir. Bu sünnet namazını da kılabilmek için abdest şarttır. Dolayısıyla camiye abdestli girmek hem temizlik, hem saygı babından, hem de en az kılınacak iki rekat namaz için gereklidir. Ancak abdestsiz de camiye girmenin bir sakıncası yoktur.
Ezan okumanın hükmü nedir?
Ezan, farz namazlarının vaktinin girdiğini belli sözlerle ve özel bir şekilde ilan etmek, bildirmek demektir. Hükmü de sünnettir.
Namaz Mekke döneminde farz kılınmakla birlikte, ezan hicretten sonra uygulamaya konulmuştur. Medineye hicretten sonra, Mescid-i Nebevînin inşası tamamlanıp düzenli bir şekilde cemaatle namaz kılınmaya başlanınca, Hz. Peygamber vakitlerin girdiğini duyurmak için ne yapılabileceğini arkadaşlarıyla görüşmüş, o esnada Hz. Peygambere vahiyle, ayrıca sayıları yirmiye kadar ulaşan sahabiye rüyalarında bugünkü ezanın şekli öğretilmiştir. Hz. Bilal tarafından sabah namazında, yüksekçe bir evin damında okunarak uygulamaya konulmuştur.
Ezan, Müslümanlığın şiarı haline gelmiş müekket bir sünnettir. Ezan aracılığıyla halka hem namaz vaktinin girdiği ilan edilmekte, hem de Allâhın büyüklüğü, Peygamberimizin Onun kulu ve elçisi olduğu ve namazın kurtuluş yolu olduğu ilan edilmektedir.
Ölü sahiplerinin taziyede misafirler için yemek yapması caiz midir?
Hz. Peygamber, ölen kimsenin geride kalan ailesinin yemek hazırlayıp gelenlere ikram etmesini hoş karşılamamıştır. Ölen kişinin mirasçıları aralarında buluğ çağına erişmemiş çocuk var ise, geriye bıraktığı maldan yemek yapılarak cenazeye gelenlere verilmesi helal değildir. Ancak akraba ve komşuların, cenaze sahiplerine bir günlük yemek hazırlayıp götürmesi müstehaptır.
Günün Ayeti
Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.
Günün Hadisi
Şeytan, askerlerinin en şiddetlisini ve en kuvvetlisini, malıyla iyilik yapanlar üzerine gönderir.
Günün Sözü
Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.
Tolstoy
Günün Duası
Ya rabbi sırlarımızı ve ayıplarımızı ifşa eyleme.
Bunları biliyor muyuz?
İsm-i Azam nedir?
Allah'ın en yüce ismi demektir.
Günün Nüktesi
Kardeşlerimi Özledim
Ebû Hureyreden rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz bir gün:
Benden sonra öyle kimseler gelecektir ki, «Keşke Peygamberi görseydik de, bugün sahip olduğumuz mal, servet ve çoluk çocuğumuz olmasaydı » diye hasret çekerler!
Ebû Yala rivayeti tamamlar:
Allahın Resulü:
Kardeşlerimi ne zaman göreceğim diye içini çekti. Çevresindekiler:
Ey Allahın Resulü! Senin kardeşlerin biz değil miyiz?
O ise:
Sizler benim ashabımsınız! Kardeşlerim ise sonra gelecekler! Bana, görmeden iman edecekler! buyurdu.
Yine Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-dan rivayet edildiğine göre, bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbıyla birlikte kabristana gitti ve:
Allâhın selâmı üzerinize olsun ey müminler diyarının sakinleri! İnşallah bir gün biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmeyi çok isterdim. Onları ne kadar da özledim! buyurdu.
Ashâb-ı kirâm:
Biz Senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Rasûlallâh? dediler.
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerimiz ise henüz gelmemiş olanlardır. buyurdular.
Bunun üzerine ashab:
Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allahın Resulü? dediler.
Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:
Bir adamın alnı ve ayakları ak olan bir atı olduğunu düşünün. Adam bu atını hepsi de simsiyah olan bir at sürüsü içinde bulamaz mı? diye sordu.
Sahâbe:
Evet, bulur, ey Allâhın Rasûlü! dediler.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben önceden gidip havuzumun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim havuzumdan kovulacaklar. Ben onlara Gelin buraya diye nidâ edeceğim. Bana:
Onlar senden sonra hâllerini değiştirdiler, (Senin Sünnetini tâkip etmeyip başka yollara saptılar, büyük günahlar işlediler) denilecek.
Bunun üzerine ben de:
Uzak olsunlar, uzak olsunlar diyeceğim. (Müslim, Tahâret, 39)