Sayfa Yükleniyor...
Küfrü yani dinden çıkmayı gerektiren ifadelerin telaffuzu halinde dinden çıkılmış olur. Bu şekilde dinden çıkan kişinin, dini hükümlere göre, eşiyle aralarındaki nikah bağı da kopar. Ancak, zorlanarak küfrü gerektiren sözleri söylemek zorunda kalan kişiler, bu hükmün dışındadırlar. Nitekim Kur'an-ı Kerim Nahl süresi 106. ayetinde: "İmandan sonra Allah'a karşı küfre saparak, -kalbi imanla mutmain olduğu halde zorlananlar hariç-, küfre sinesini açan kimseler üstüne muhakkak ki, Allah'tan bir gazap iner ve kendilerine büyük bir azap vardır" buyrulmuştur.
Ayetten anlaşılan, küfrü gerektiren sözlerin isteyerek bilinçle söylenmesi halinde dinden çıkılacağı, ancak, kalbi imanla dolu olduğu halde zor ve baskı sonucu bu tür sözleri söyleyenin dinden çıkmayacağıdır.
Zorlama, fıkıh dilinde: Bir kimseyi tehdit ve korkutma ile rızası olmaksızın bir sözü söylemeye veya bir işi işlemeye mecbur bırakmaktır. Tabi zorlayanın, o işi yaptırmaya muktedir olması da şart koşulmuştur.
Avrupa'da işçi ya da mülteci olabilmek maksadıyla, Müslüman olmadığını söylemek zorlama ile ilgili hükümler mevcut olmadığından bu sözlerin söylenmesi caiz değildir. Zira kişi kendi iradesi ve seçeneğiyle bu sözleri söylediğinden imanı hafife atmış ve böylece imanına zarar vermiş olur.
Avrupa'da işçi olmak için geçici olarak evlilik yapmanın hükmü nedir?
Evlenmek mutluluk ve kalıcılık üzerine kurulmalıdır. Dahası bu evlilik akdi yapılırken belli bir sure için yapılmamalıdır. Belli bir zamana dayalı olarak yapılan evlilik akdi muta akdi olduğundan caiz değildir. Dolayısıyla şehevi hisleri tatmin etmek veya dünyevî menfaatler sağlamak gibi maksatlarla, geçici evlilik, dinen caiz değildir. Evlilik gibi, yuva kurmanın ve neslin devamını sağlayan kutsal bir akdin basit çıkarlara alet edilmesi dinen doğru olmayan bir davranıştır.
Buna göre maddî bir menfaat elde etmek için veya Avrupanın bir ülkesinde oturma izni almak için veya işçi olabilmek için anlaşmalı evlilik yapmak dinen caiz değildir. Ama ortada böyle bir niyet yoksa yani temiz halisane duygularla evlenmeye karar verilmiş ise kadın Yahudi veya Hıristiyan olması halinde bir sakınca yoktur.
Ayrıca, bu tür düşüncelerle yapılan evlilikler, çoğu zaman kurulu olan birçok ailenin dağılmasına ve meşru şekilde, evli olan eş ve çocukların mağduriyetine yol açmaktadır.
Ölen anne babamız için hacca birini göndere bilir miyiz?
Üzerine hac farz olup da, bunu yerine getiremeden ölen kişi, vasiyet etmişse, vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Vasiyet etmemişse, varisleri isterlerse onun adına hac yapabilirler.
Nitekim hacca gitmeyi adayan, fakat edâ edemeden ölen bir kadının kardeşi, ne yapması gerektiğini öğrenmek amacıyla Hz. Peygamber'e sorduğunda Hz. Peygamber, "ölen kardeşinin borcu olsaydı öder miydin?" diye sormuş, adam da, "evet ya Rasulallâh!" deyince, Allah Resulü: "O halde Allah'a karşı olan borcunu da öde! Çünkü o ödenmeye daha lâyıktır." buyurmuştur.
Buna göre kendisine hac ibadeti farz olduğu halde eda etmeden ölen kişinin yerine hacca gidilebilir.
Ancak ölünün yerine gidecek kimsenin Şafii Mezhebine göre daha önceden hacca gitmiş olması gerekir. Şayet daha önceden hacca gitmemiş ise başkasının yerine hacca gidemez. Fakat Hanefi mezhebine göre daha önce hacca gitmemiş kimse başkasının yerine hacca gidebilir.
Günün Ayeti
Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
Günün Hadis
Müsafaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin
Günün Sözü
İyi görüneceğine iyi ol.
Tolstoy
Günün Duası
Allahım bugün öfkemizi sabra tebdil eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Şedidül- İkab Nedir?
Cezalandırması çok şiddetli olan demektir. Bu vasıf, Kur'ân'da 14 âyette geçmiştir.
Edep Ya Hû!
Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şair Yusuf Nâbi 1678 yılında bir kafile ile hac yolculuğuna gider. Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunur. Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamberi ziyaret aşkı Nâbiyi iyice sardı; öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı. Gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvereye yaklaştı. Kafilede bulunan Râmi Mehmet Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasûl-i Kibriyanın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nâbiye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:
Sakın terk-i edebden
Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâdır bu
Nazar gâh-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu
Felekde mâh-i nev, Bâbüsselâmın sîne-çâkıdır
Bunun kandili Cevzâ, matla-i ziyâdır
Habib-i Kibriyânın hâbgâhıdır fazilette
Tefevuuk-kerde-i Arş-ı Cenabı Kibriyadır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deyeûr-i adem zail
Amâdan açdı mevcûdût düş çeşmin tûtiyâdır bu
Muraât-ı edeb şartıyla gir Nâbi bu dergaha
Metâf-ı kudsiyandır cilvegah-ı enbiyâdır bu Ey Nâbi