Sayfa Yükleniyor...
Yabancı yani Müslüman olmayan kişilerin sahip olduğu şirketlerde, işyerlerinde yapılan iş haram olmadığı sürece çalışmada bir sakınca yoktur. Yani içki, domuz gibi haram bir mamul yoksa kazancın ve çalışmanın bir sakınca yoktur. Elde edilen kazanç ve para helaldir. Kaldı ki yapılan iş ve imalat haram olsa Müslüman kişinin yanında da çalışılmaz. Mesela: Müslüman kişi içki üretse onun da yanında çalışmak caiz değildir.
Dolayısıyla kimin yanında çalıştığınızın bir anlamı yok ama yaptığınız işin bir anlamı var. İş helalse kazançta helaldir. İş haram ise kazançta haramdır. Orada da çalışmak caiz değildir.
İnternetten program indirmek ve bunları kullanmak caiz mi?
Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz.
İslam emeğe büyük değer verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kuran-ı Kerimde: İnsan için ancak çalıştığı vardır. (Necm, 53/39) buyurulur.
Hz. Peygamber de emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allahın Peygamberi Davud da kendi elinin emeğini yerdi. (Buhari, Büyu, 15) buyurmuşlardır.
Teknolojinin geliştiği, insan emeğinin çok değişik şekil ve ortamlarda tezahür ettiği günümüzde aynı ölçüde hak ve emek ihlalleri söz konusu olmaktadır. Bu hak ihlalleri elektronik ve bilgisayar dünyasında da yaşanmaktadır. Bu tür haksız davranışlar sadece bireylerin hakkını gasp etmiş olmamakta, aynı zamanda, o alanlarda emek harcayan insanların yeni ürünler üretme konusundaki şevkini kırmakta, bu da geniş anlamda kamu hakkı ihlaline dönüşmektedir.
Bu sebeple birer emek mahsulü olarak internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap müzik vb. ürünleri ilgililerin izni olmadan elde edip kullanmak caiz değildir.
Namazı illaki seccadenin üzerinde kılmak zorunda mıyız?
Temiz olan her yerde namaz kılınır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır. Yeryüzü bana mescit kılındı. Dolayısıyla namaz kılarken illaki seccadenin üzerinde namaz kılmak zorunda değiliz. Dağda, bayırda, çimende, temiz toprakta ya da evde temiz bir halının üzerinde Namaz kılmada hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki namaz kılınan mekan temiz olsun, üzerinde bir pislik, necaset olmasın. Durum bu olmakla beraber seccadenin üzerinde namaz kılmak daha iyi ve güzeldir. Hele evdeysek seccadenin üzerinde kılmamız daha doğru olur.
Kabir üzerine oturmak caiz mi?
İnsanın dirisi saygın olduğu gibi ölüsü de saygındır. Dolayısıyla ölülere saygı duyulması ve saygısızlık anlamı taşıyan davranışlardan kaçınılması gerekir.
Bu itibarla, zaruret olmadığı sürece, mezarların üzerinden geçilmesi ve kabirlerin üzerine oturulması dinen uygun bir davranış değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz kabre yaslanan sahabeyi uyarmış ve kabir sahibine eziyet etme! buyurmuşlardır.
Buna göre kabrin üzerinde oturmak dinen doğru bir davranış değildir.
Günün Ayeti
Bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma.
Kehf/ 28:
Günün Hadisi
Şu altı şeyi devamlı yapacağınıza dair bana söz verin; ben de cennete gireceğinize kefil olayım: Konuştuğunda hep doğru söyleyin. Söz verdiğinizde hep sözünüzde durun. Size güvenildiğinde bu güveni sakın istismar etmeyin. Namusunuzu titizlikle koruyun. Gözlerinizi haramdan sakının. Haramın her türlüsünden çekinin.
Günün Sözü
Kalp kör olduktan sonra, gözlerin görmesinde, hiçbir fayda yoktur.
Günün Duası
Allahım bugün iyi amellerinin kabulünden bizi mahrum bırakma.
Günün Nüktesi
Kazaya Rıza
Gazali, İhyau-Ulumiddin kitabında anlatır: Rivayete göre gece-gündüz ibadetle meşgul olan büyüklerden bir zata, gece rüyasında cennetteki komşusu gösterilir. Bakar ki dağda koyunlarını otlatan bir çoban cennetteki komşusu. Merak edip gündüz çobanı görmeye gider. Cennette kendisine komşu yapan amelini öğrenmek ister. Ancak çobanda farklı bir hal göremez de sorar:
- Üç gündür incelediğim halde sende farklı bir özellik göremedim. Acaba bilmediğim gizli bir halin mi var, der? Çoban şöyle cevap verir:
- Benim farklı bir amelim yoktur. Ancak şöyle küçük bir halim var diyerek sıkıntı ve zorluklara karşı gösterdiği sabır ve tahammül tavrını anlatır:
- Ben der, bolluk verdiğinde Rabb'imden nasıl razı olursam, darlık verdiğinde de öyle razı olurum. Hatta hastalık verse sıhhat istemem, fakirlik verse zenginlik talep etmem. Neyi layık görüyorsa onu ben de uygun bulur gönülden razı olurum, asla şikâyete yönelmem.
Misafir zat cevap verir:
- Sen buna küçük amel mi diyorsun?
Buna Rabbimizden gelen "kazaya rıza hali" derler. Böyle kazaya rıza duygusuna sahip olan insanlardan Rabbimiz o kadar razı olur ki, onu cennetine layık kul olarak kabul eder. Şimdi anladım Rabb'im dağ başındaki bir çobanı neden cennetliklere komşu olmaya layık gördüğünü. Yani 'kazaya rıza' halini.