Namaz esnasında giysimizde insan resmi varsa, kılınan namaz geçerli olur mu?
- Oluşturulma Tarihi : 15.12.2025 08:47
- Güncelleme Tarihi : 15.12.2025 08:47
Resimli elbise ile namaz kılmak mekruh olmakla beraber kılınan namaz geçerlidir. Aynı şekilde insan veya hayvan resmi bulunan yaygının üzerinde kılınan namaz geçerlidir.
Yine namaz kılan kişinin sağında solunda ya da arkasında resim varsa kıldığı namaz geçerlidir. Ancak imkan varsa resmin olmadığı mekanda kılmak dikkatin dağılmaması için daha evladır.
Yemin-i lağv Nedir?
Allah adını zikrederek yapılan yeminler üçe ayrılır:
a-Yemin-i lağv: Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı kefaret gerekmez.
b-Yemin-i gamus: Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Yalan yere yapılan yemin günahtır.
c-Yemin-i mün’akide: Mümkün olan ve geleceğe ait bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. Böyle bir yemine riayet gerekir.
Bu bağlamda yemin-i lağv yanlışlıkla yapılan yemindir. Dolayısıyla yanlışlıkla yapılan (öyle olduğu zannedilen) yemin-i Lağv, yemin sayılmaz bu yemin çeşidi geçersizdir. Günahı ve kefareti de yoktur. Tabi insan elinden geldiğince yeminden kaçınmaya çalışmalıdır.
Cemaatle kılınan namazdan sonra tesbihat yapmadan camiden çıkmak caiz midir?
Namazlardan sonra yapılan tesbihat ve dualar, namaza dahil olmasa da makbul ibadetler arasında yer aldığından müstehaptır. Zira namazlardan sonra dua ve tesbihat Peygamber Efendimiz tarafından tavsiye edilmiş ve bizzat yapılmıştır. Nitekim Rasûlüllah şöyle buyurmuştur; “Bir kimse her namazın sonunda Allah’a otuz üç defa sübhanallah der, otuz üç defa elhamdülillah der, otuz üç defa da ‘Allahu ekber’ derse bunların toplamı doksan dokuz eder. Yüze tamamlarken de, ‘Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur. Yalnız o vardır. Şeriki de yoktur. Mülk onundur; Hamd da ona mahsusdur; O her şey’e kadirdir” derse, günahları denizin köpüğü kadar bile olsa affolunur” (Müslim, Mesacid, 27, H.No: 1380).
Tesbihat konusunda Müslümanlara özel tavsiyelerde bulunan Hz. Peygamber’in bizzat kendisi de namazlardan sonra üç kere Allah’a istiğfar eder ve şöyle dua ederdi; “Allah’ım, selam sensin; selamet de ancak sendendir. Mübareksin. Ey Celal ve İkram sahibi!
Öte yandan Hz. Peygamber ve ashabı farz namaz kılındıktan sonra bazı tekbir, tesbih ve tahmid gibi zikirleri yüksek sesle okumuşlardır. Nitekim İbn Abbas; insanların Peygamber’in zamanında farz namazdan çıkınca yüksek sesle zikrettiklerini haber vermiş, “Ben bu sesi işitir işitmez, insanların namazı bitirdiklerini anlardım” demiştir. (Buhari, Ezan, 155)
Sonuç olarak namazdan sonra tesbihat yapılması müstehaptır. Bu tesbihat, münferit olarak yapılabileceği gibi, cemaat halinde de yapılabilir. Ancak tesbihatın cemaatle yapılması, öteden beri yaygınlık kazanmıştır. Fakat namaz kılındıktan sonra tesbihat yapmadan camiden çıkmada da dinen bir sakınca yoktur.
Günün Ayeti
Ey iman edenler! Hamr, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Maide, 5/90
Günün Hadisi
Yolun hakkı; gözü haramlardan korumak, gelip geçene eziyet vermemek, verilen selama mukabelede bulunmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmektir. Buhari, “Mezalim”, 22.
Günün Sözü
Edebin ne kadar önemli olduğunu bilseydiniz, Allah’tan rızık yerine edep isterdiniz. Hz. Ali
Günün Duası
Allah’ım beni bugün duası ve ibadeti kabul edilenlerden eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Fırka-i Naciye nedir?
Kurtuluş fırkası, cehennemden kurtulacağı bildirilen fırka, İslam dininde doğru itikat üzere olanlar. Peygamber efendimiz ve Ashabının ve bu büyüklere tabi olan ehl-i sünnet alimlerinin yolunda bulunanlar demektir.
Günün Nüktesi
Üç soru bir cevap...
Mevlana Celaleddin-i Rûmi’ye felsefecilerden bir grup geldi. Soru sormak istediklerini bildirdiler. Mevlana bunları Şems-i Tebrizi’ye havale etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrizi mescitte, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç soru sormak istediklerini belirttiler,
Şems-i Tebrizi;
“Sorun!” buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.
Sormaya başladı:
“Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım.”
Şems-i Tebrizi;
“Öbür sorunu da sor!” buyurdu.
O;
“Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azap eder mi?” dedi.
Şems-i Tebrizi;
“Peki, öbürünü de sor!” buyurdu.
O;
“Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!” dedi.
Bunun üzerine Şems-i Tebrizi, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhal zamanın kadısına gidip, davacı oldu.
Felsefesi Kadıya:
“Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.” dedi.
Şems-i Tebrizi;
“Ben de sadece cevap verdim.” buyurdu.
Kadı bu işin açıklamasını istedi.
Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:
“Efendim, bana Allah’ı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.”
O kimse şaşırarak;
“Ağrıyor ama gösteremem.” dedi.
Şems-i Tebrizi;
“İşte Allah da vardır, fakat görünmez.
Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı.
Yine bana;
“Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz.” dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?” buyurdu.