Sayfa Yükleniyor...
İslam dininde ibadetler tevkifidir. Yani hem farz oluş gerekçelerinin hem de uygulamalarının her yönüyle akılla bilinmesi mümkün değildir.
Aynı şekilde ibadetlerle ilgili hususlar Kuranda genel olarak emredilmiş, Hz. Peygamberin uygulamasıyla belirgin hâle gelmiştir. Kuranda, namazların belli vakitlerde farz kılındığı ve kıyam, kıraat, rükû ve secde gibi bir takım rükünlerinin olduğu bildirilmiş ancak söz konusu ibadetin detayları ve namaz içerisinde yapılması gereken diğer davranışlar ile ilgili hususlar Hz. Peygamberin sünnetine bırakılmıştır.
Nitekim sevgili Peygamberimiz, Beni namazı nasıl kılarken gördüyseniz siz de öyle kılınız (Buhârî, Ezan, 18) buyurmuştur.
Buna göre namazla ilgili genel hüküm, rükün ve şartlar Kuranla, bunlara ilişkin ayrıntılar ise Hz. Peygamberin sünnetiyle belirlenmiştir.
Salât-u selam nedir?
Salât ve selam kelimelerinden oluşan salât-u selam terkibi, Hz. Peygamber için okunan ve Allahın rahmet ve selamının onun üzerine olması dileğini ifade eden dualara denir.
Kuran-ı Kerimde, Allah ve melekleri şüphesiz Peygambere salât ediyorlar. (O hâlde) ey iman etmiş olanlar, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzab, 33/56) buyurulmaktadır.
Hz. Peygambere, Allahın salât etmesi rahmet, meleklerin salât etmesi şanının yüceltilmesini dilemeleri; müminlerin salât etmesi ise dua etmeleri anlamına gelmektedir.
Hz. Peygambere en kısa şekilde, Allahümme salli alâ Muhammed veya Sallallahü aleyhi ve sellem ya da Allahumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve bârik ve sellim diye salât-u selam getirilir.
Sahabeler sana nasıl salat getirelim diye sorduğunda Sevgili Peygamberimiz onlara cevaben şöyle demiştir: Allahım! Muhammede ve Muhammedin ailesine, İbrahim ve onun ailesi üzerine salât ettiğin gibi salât et! Şüphe yok ki, sen çokça hamdedilen ve şanı yüce olansın. Allahım! Muhammede ve Muhammedin ailesine, İbrahim ve ailesine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz ki, sen çokça hamdedilen ve şanı yüce olansın. (Buhârî, Enbiya,10)
Namaz kıldığımız seccadenin üzerinde herhangi bir resim varsa namaza zarar verir mi?
Üzerinde Namaz kılınacak Seccadenin kalbi meşgul edecek resim ve işlemelerden temiz olması namaz açısından daha hoştur. Aynı durum mescid ve camiler için de geçerlidir. Zira resimlerin olduğu yerde namaz kılma mekruh kabul edilmiştir.
Bu itibarla üzerinde Kâbe ve mescit resmi bulunan namazlık üzerinde namaz kılmanın bir sakıncası yoktur. Caiz olduğu gibi bir hakaret veya saygısızlıkta söz konusu değildir. Çünkü Kâbe ve mescit resimleri ayakaltına gelmeyip de secde edilen yere geldiğinden hakarete mâruz kalmamış, hürmete lâyık şekilde tutulmuş olunmaktadır. Bu sebeple namaza mâni bir hâl söz konusu olmamaktadır.
Ancak kabe, cami dışındaki resimlerin olduğu herhangi bir cismin üzerine namaz kılmak caiz ve geçerli olmakla birlikte mekruhtur.
Günün Ayeti
Kim yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışırsa, her işinde ona bir çıkış imkanı sağlar ve ummadığı, hesaplayamadığı bir yönde onu rızıklandırır.
Talâk 65/ 2-3
Günün Hadisi
Her musibete karşı sabırlı ol.
Günün Sözü
Hayatında ekmeği yenmeyen kimsenin adı, ölümünden sonra anılmaz.
Günün Duası
Allahım bugün affetmediğin bir günahımı bırakma.
Bunları biliyor muyuz?
Karz nedir?
Altın, gümüş, para veya buğday, arpa gibi misli bir malın, bir müddet sonra mislinin geri verilmesi üzere ödünç olarak verilmesidir. Tam olarak karşılamamakla birlikte aynı manayı ifade etmek üzere Türkçe'de, ödünç ve borç kavramları da kullanılmaktadır.
Günün Nüktesi
Bir daha anlat
Bir gün bir sahabi, Allah Resûlü'nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait bu canavarlığı şöyle dile getirmişti: "Yâ Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine, 'Bunu giydir, dayısına götüreceğim.' dedim.
(Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerpâresi, evlâdı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve salâhiyeti yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp gözyaşı dökmekti.)
Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da: 'Babacığım üzerin tozlandı.' deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm."
Adam bunu anlatırken Allah Resûlü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi: "Be adam, Resûlullah'ı hüzün içinde bıraktın!" deyince, Efendimiz, adama: "Bir daha anlat!" dedi. Adam hâdiseyi bir kere daha anlattı.
Hz. Peygamberin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu.
Allah Resûlü hâdiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu: "İşte siz İslâm'dan evvel böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslâm'ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!"