İslam’da erkeklere altın takı yasaklanmıştır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz Hadis-i Şeriflerinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Altın ve ipek ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helaldir” (Tirmizi, “Libas”, 1.) buyurmaktadır. Yine Hz. Peygamberin hayatına baktığımızda altını kullanmadığını ve de altın yüzük kullanmayı yasakladığı çeşitli rivayetlerde görmekteyiz. Aynı şekilde erkeklerin nişan alameti olarak altın yüzük takmaları bir zaruret değildir. Bunun yerine gümüş yüzük takabilirler. Bu rivayetlerden hareketle erkeklerin altın yüzük takması caiz değildir. Onun için erkeğin altın yüzük takması dinen uygun değildir.
Eşlerden biri ibadet etmediğinde diğeri bundan sorumlu olur mu?
İslam’a göre herkes yaptıklarından sorumludur. Kimse kimsenin yaptığından sorumlu değildir. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurulmaktadır: “Hiçbir günahkar, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiçbir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz)” buyrulur (Fatır, 35/18). Aynı şekilde İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. “Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzal, 99/7-8) mealindeki ayet buna delildir. Buna göre kişi ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Diğer Müslümanlara düşen ise ona nasihat etmek ve telkinlerde (emr-i bi’l- ma’ruf) bulunmaktır. İnsanın emr-i bi’l-ma’rufa en yakınlarından, ailesinden başlaması esastır. Nitekim Hz. Peygamber’e de böyle emredilmiştir. Rabbimiz ona tebliği emrederken, “ (Önce) en yakın akrabanı uyar” buyurmuştur (Şuara, 26/214). Hadis-i Şerifte de efendimiz: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlu olduğunuz kişilerden mesulsünüz” buyurmaktadır. (Buhari, “Cum`a”, 11.) Buna göre karı koca birbirinin ibadetinden sorumlu değildir. Taraflardan birisi bu ibadeti ihmal ederse diğeri ona nasihat eder. Ancak bundan dolayı bir günahı olmaz.
Mezarlık ziyaretinde kabir üzerine oturmak caiz mi?
İnsanın dirisi saygın olduğu gibi ölüsü de saygındır. Dolayısıyla ölülere saygı duyulması ve saygısızlık anlamı taşıyan davranışlardan kaçınılması gerekir. Bu itibarla, zaruret olmadığı sürece, mezarların üzerinden geçilmesi ve kabirlerin üzerine oturulması dinen uygun bir davranış değildir. Buna göre kabrin üzerinde oturmak dinen doğru bir davranış değildir.
Günün Ayeti
Allah dilediği kimselere rızkı bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla sevinip mutlu oluyorlar, oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir. Ra’d, 23/26.
Günün Hadisi
Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı; sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz. (Tirmizí, “Zühd”, 33.)
Günün Sözü
Eli dar olanın gönlü de dar olur.
Günün Duası
Allah’ım sen ve kulların benden razı olmadan ruhumu alma.
Bunları Biliyor Muyuz?
Leşker-i Dua Nedir?
Sıkıntı ve darda kalan Müslümanlara duaları ile yardımda bulunan Allah’ın sevgili kulları, salih Müslümanlar demektir.
Günün Nüktesi
Bulamaç Aşı…
Ebu Muhammed Ceriri hazretlerine bir gün talebeleri, “Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hadise var mıdır?” diye sordular. Cevabında buyurdu ki: “Bir gün ikindi namazında mescidimize, halinden garip olduğu anlaşılan bir kimse geldi. Abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra başını önüne eğip tefekküre başladı. O gün akşam yemeğinde, halife bizleri davet etmişti. Gideceğimiz zaman o kimsenin yanına yaklaşıp, ‘Biz davete gidiyoruz siz de bulunmak ister misiniz?’ dedim. Başını kaldırdı. ‘Davete gitmeyeyim. Bir bulamaç aşı getirebilirseniz yerim. Yoksa siz bilirsiniz’ dedi. Ben de, her halde bizim arkadaşlarla beraber olmak istemiyor diye düşünüp, kendisine fazla iltifat etmedim. O gece rüyamda Peygamber efendimizi gördüm. Yanlarında yaşlıca iki zat ve arkalarında kendilerini takip eden birçok kimseyle geliyorlardı. Yanımdakilere, Peygamber efendimizin yanındaki iki zatın kim olduklarını sordum. Birisi İbrahim Halilullah, diğeri Musa Kelimullah ve arkalarındakiler de binlerce nebidir, dediler. İleri atılıp kendileri ile konuşmak istedim. Fakat Peygamber efendimiz bana iltifat etmediler. ‘Ya Resulallah! Ne kabahatim var ki, mübarek yüzünüzü benden çeviriyorsunuz?’ dedim. ‘Dostlarımızdan biri senden bulamaç aşı istedi. Sen ise vermekten çekindin’ buyurdular. ‘Ağlayarak uyandım. Hemen mescide koştum. O zat hala başı önüne eğik olarak tefekkür ediyordu.’ Kendisine, ‘Ey efendim! Arzunuzu yerine getirebilmem için bir miktar bekleyiniz’ dedim. Tebessüm edip, ‘Bir kimse bir ihtiyacını size söylüyor. Siz de yüz yirmi bin nebi şefaat etmedikçe onu yerine getirmiyorsunuz değil mi? dedi ve çıkıp gitti. Bundan sonra ne kadar aradım ve sordum ise kendisini bulamadım. İşte kırk yıldır bu hadisenin üzüntüsü bende devam ediyor’ buyurdu.”