İslam’ın ekonomik anlayışında serbest piyasa anlayışı vardır. Bu anlayışta isteyen istediği oranda mal alır ve satar. Bu malı da istediği fiyata alır ve satar. Tabi olağan durumlar için geçerlidir. Ancak olağan üstü dönemlerde deprem, afet, kıtlık… Dönemlerinde devlet gerektiğinde malın hem stokunu, karaborsasını, önlemek hem de kıtlıktan dolayı insanların mağdur duruma düşmemeleri için fiyatlara fıkhi bir tanımla narh koyabilir. Yani fiyatlara sınırlama getirebilir. Lakin bugünkü piyasa koşulları gibi zamanlarda fiyatlara sınırlama getirilmez. Fiyatlara sınırlandırma getirilmediği gibi aynı zamanda kar oranlarına da bir sınırlandırma getirilmez. Çünkü istenilen bütün temel ihtiyaçlar her yer de var. Günümüzde de serbest rekabet piyasası var. Bir markette ya da iş yerinde satılan malının fiyatını beğenmeyen vatandaş diğer marketten ya da iş yerinden ihtiyacını alabiliyor. Kıtlık ve karaborsa olmadığından fiyatlara ve kar oranlarına bir oran koyulmaz. Tabi her ne kadar dinen fiyatlara bir oran koyulmasa da Müslüman yakışan başta ticaretinde olmak üzere hayatın her alanında ehli vicdan olmasıdır.
İnsanın başına gelen sıkıntı ve hastalıklar onun günahlarına kefaret olur. Yani başa gelen ölümlere, sıkıntılara, acılara, elemlere, hastalıklara sabredip Allahtan gelenin baş üstünde yeri var deyip metaneti ve vakarı korumak kişinin günahlarına kefferattir. Yani kişinin günahlarını affettirme vesilesidir. Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: “Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez.” (Müslim, “Birr,” 49) Yine sevgili Peygamberimiz bir başka hadisinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Allah hayrını dilediği kimseyi günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için sıkıntıya sokar.” Ancak kefferatın olabilmesi için başa gelen bu musibet ve hastalıklara sabretmek gerekir.
Namazdayken hastalıktan veya esnemekten gelen gözyaşı namazı bozmaz. Aynı şekilde Allah sevgisi ve Allah korkusundan dolayı ağlamak da namazı bozmaz. Hz. Peygamberin secde ettiği yeri ıslatacak kadar ağladığına dair rivayetler var. Kısaca namazda süt akıntısı, ter, gözyaşı, burun akıntısı abdesti de namazı da bozmaz.
Görülen rüyaları başkalarına anlatmakta bir sakınca yoktur. Ancak görülen rüyaları her zaman insanlarla paylaşmamak daha evladır. Şayet illaki anlatılacaksa da iyi rüyalar anlatılmalı, hoş olmayan insanları kötü anlamda etkileyecek rüyaları anlatmamak daha iyidir.
Günün Ayeti
“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasip ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakınanlardır.”
Kasas, 28/8.
Günün Hadisi
“Farz namazlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.”
(Müslim, “Sıyâm”, 202.)
Günün Sözü
Kanaatkârlık, fakiri zengin, tamahkârlık ise zengini fakir yapar.
Günün Duası
Allah’ım, evimizden, ailemizden ve de iş yerimizden huzuru eksik etme.
Bunları biliyor muyuz?
Hadîs-i Mürsel Nedir?
Sahâbe-i kirâmın ismi söylenmeyip, Tâbiîn’denbirinin, doğruca Resûl-i ekrem buyurdu ki dediği hadîs-i şerîflerdir.
Günün Nüktesi
Bir VAV hikayesi
Hafız Osman fırtınalı bir günde dolmuş kayıkla Beşiktaş’a geçecektir. Bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman o gün aceleyle çıktığı için yanına para almayı unutmuştur. Kayıkçıya; “efendi, yanımda param yok, ben sana bir “vav” yazayım, bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın” der. Kayıkçı yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır. Bir müddet sonra kayıkçının yolu sahaflar tarafına düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlarla alınıp satılıyor. Cebindeki yazıyı hatırlar ve götürür satıcıya. Satıcı yazıyı alır almaz “Hafız Osman vav’ı” diyerek açık artırmaya başlar. Sonuçta iyi bir fiyata “vav”ı satar kayıkçı. Kayıkçı bir haftalık kazancından daha fazlasını bu “vav” ile kazanmıştır. Bir gün Hafız Osman yine karşıya geçecektir ve yine aynı kayıkçıyla karşılaşmıştır. Yol bitmek üzereyken yine ücretler toplanır. Hafız Osman da yol ücretini uzatır kayıkçıya. Kayıkçı “efendi para istemez, sen bir “vav” yazıver yeter” der. Hafız Osman gülümseyerek ; “efendi o “vav” her zaman yazılmaz. Sen dua et para kesemi yine evde unutayım” der...