2

Ramazan ayında indirilen kitap Kur'an


  • Oluşturulma Tarihi : 03.07.2014 07:47
  • Güncelleme Tarihi :
Ramazan ayında indirilen kitap Kur'an

Allah, yer yüzünde kendine halife yaptığı akıl, irade, düşünme, okuma, anlama, anlatma, hayrı ve şerri birbirinden ayırt edebilme yetenekleri ile donattığı insanı kendisine ibadet etmesi için yaratmıştır.

Bu görevini yerine getirmesinde örnek ve önder olması için peygamberler, rehber olması için de kitaplar göndermiştir.

Son olarak da uyarıcı, müjdeci ve rahmet olarak Hazreti Muhammed’i, bütün insanlığa rehber olması için de onunla beraber Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Allah’u Teala bunu mealen şöyle bildirmektedir:

“Ey insanlar! Size rabbinizden yol gösterici bir resul geldi, açık bir nur olan Kur’an’ı size gönderdik.”

Allah’ın en son indirdiği kitabı, Kur’an-ı Kerim getirdiği muhteva ile evrensel mesajdır. Zaman ve mekan farkı gözetmeksizin bütün insanlığa hitap eden bir rehber ve hidayet kaynağı, doğruyu yanlıştan ayırt eden bir belge, insanların dillerinde ve gönüllerinde bir zikir ve şifadır.

“Ey insanlar! Size rabbinizden bir öğüt gönüllerde olan (dert) lara bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. “ ayeti buna işaret etmektedir.

Kur’an-ı- Kerim yalnız insanların inançlarına, ibadetlerine ait bir kitap değildir. Bilakis Kur’an-ı Kerim baştan başa ilimden, beşeri ve medeni hayattan; ahlak ve faziletten; her türlü ilerleme ve gelişmeden, hak ve hukuktan, sosyal yardımlaşmadan, insani duygulardan… söz eden bir kitaptır.

Bunun yanında evrensel mesaj Kur’an-ı Kerim, insanları düştükleri sapıklık çukurundan çıkaran, putperestliği kökünden kazıyan, zulmün ve tembelliğin kötü ve zararlı olduğunu öğreten kamil ve çelişkisiz ilahi bir vahiydir.

“Bu kitap(Kur’an) ta hiç şüphe yoktur. Takva sahipleri için doğru yolu gösterendir. “

“Biz bu kitaptan hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyrukları bunu göstermektedir.

Kur’an-ı Kerim, üslup, belağat ve muhtevası itibarı ile hiçbir varlığın ve beşerin ortaya koyamayacağı, erişemeyeceği nitelikte ve yücelikte kutsal bir kitaptır.

Kur’an-ı Kerim’in bütününü taklit etme bir yana bir ayetini dahi taklit edip benzerini ortaya koymak mümkün değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim Hazreti Peygamberin getirdiği en büyük mucizedir.

Kur’an-ı Kerim kendisinin mucize oluşunu Allah’tan başka hiçbir kimsenin onun bir benzerini gerçekleştirmeyeceğini bildirmek ve bu hususta inkarcılara meydan okumak suretiyle ispatlamıştır.

Üç aşamada gerçekleşen bu meydan okumada önce inkarcılardan, eğer geçekten Kur’an-ı Kerim’in kul sözü olduğuna inanıyorlarsa o zamana kadar inen ayetlerin bir benzerini kendilerinin yazıp getirmeleri istenmiştir.

“Yoksa” O Kur’an’ı kendisi uydurup söyledi mi diyorlar.? Hayır kendileri inanmazlar; Eğer doğru söylüyorlarsa, haydi onun gibi bir söz getirsinler.”

Bunu başaramadıkları anlaşılınca ikinci aşamada iddialarında samimi iseler Kur’an’ın kine benzer on süre hazırlayıp getirmeleri, aksi halde gerçeği kabul edip Müslüman olmaları talep edilmiştir.

“Yoksa “Onu (Kur’an) kendi uydurdu” mu diyorlar? De ki: Öyle ise haydi siz de onun gibi on süre getirin düzme ve uydurma olarak. Ve bunun için, Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini de yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız bunu yapınız.”

Üçüncü aşamada ise Kur’an’ın Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir söz olmadığı, alemlerin rabbinden geldiğinde bir kuşku bulunmadığı teyit edildikten sonra inkar edenlerden Kur’an’ın bir süresinin benzerini getirmeleri istenmiştir.

“Eğer kulumuz (Muhammed)e indirdiğimizden şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin. Allah'tan başka bütün şâhid (yardımcı)lerinizi da çağırın; eğer doğru iseniz (bunu yapın).”

Evet tarihen sabittir ki, müşrikler Kur’an’ın bu meydan okuyuşu karşısında Kur’an’ın benzerinin bir süresinin, hatta bir ayetinin benzerini meydana getirmeye cesaret edememiştir. Etmeye kalkışanlar da gülünç duruma düşmüşlerdir. Kur’an’ın bu haklı meydan okuyuşu karşısında sözle karşılık vermeye cesaret edememişler ve kılıçla karşılık vermek zorunda kalmışlardır.

Şayet sözle karşılık verebilselerdi mantıki olarak kılıca başvurmamaları gerekirdi.

Kur’an-Kerim’in üslup, belağat ve muhteva itibariyle mucizeliği karşısında hayranlık duyanlar, sadece Kur’an’a inananlar   değildir. Kur’anı   insaflı   ve   önyargısız inceleyen batı   medeniyetinin     meşhur simaları da onun eşsizliğini   teslim   etmişlerdi. Örneğin prens Bismark: Bismark, İslam   ve Kur’an   hakkındaki   hükmünü açıklarken şöyle diyor: “Böyle bir kitap   insan   zekası mahsulü   olamaz. Senin devrinde yaşamadığım için müteessirim ey Muhammed “

İngiliz düşünürü Edmond   da diyor ki:

“Kur’an-ı   inceledikçe onun mükemmelliğini ve yüceliğini   kavramış oluruz. Önce   insanı cezbeden   Kur’an, sonra onu hayrete düşürür. Sonra onu kendini meftun eder. İnsanı kendisine hürmete mecbur eyler. Ve bu suretle herkesi derinden etkiler,”

Bir çok gayri Müslim Kur’an’ın bu etkisi   sayesinde müslüman olmuş, düşmanlıkları dostluklara, inkarları imana dönüşmüştür.

Hazreti Ömer’in Tâhâ suresini dinleyince bundan etkilenip Müslüman olması, Cübeyr b. Mut’im’in   Hazreti. Peygamber’den Tur süresini işitince hissettiği tesiri, “sanki kalbim çatlayacak sandım.” şeklinde ifade etmesi gibi olaylar bunun örneklerindendir.

Kur’an’ın verdiği bilgiye göre cinlerden bir topluğun Kur’an’ı dinledikten sonra;

“Biz hayranlık verici, doğru yolu gösteren bir Kur’an dinledik ve ona iman ettik.” demeleri onların da Kur’an’ın bu eşsiz üslubunu fark ettiklerini göstermektedir. Günümüzde de Kur’an’ın cazibesine kendisini kaptıranların sayıları her geçen gün artmaktadır. Anlayanların ruhunda, Kur’an hala fırtınalar koparmaktadır.

Hz. Ömer’i büyüleyen tesir, Kur’an nağmelerine kendisini kaptıran müşrik ruhlarda nasıl derin akisler ve sarsıntılar meydana getirdiyse, bu gün de tecellilere açık olan kalplerde aynı heyecanı uyandırmaktadır.

Biz bu asrın Müslümanlarına düşen bu eşsiz kitabı öğrenmek öğretip yaşamak ve yolunda yürümektir.

Ve unutmayalım ki Kur’an-ı Kerim, sevgili Peygamberin ifadesi ile kendisini öğrenene ahirette şefaatçi olacaktır.

SORU ve CEVAPLAR

Merhem ve ilaçlı bant kullanmak orucu bozar mı?

Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir.

Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz. Ancak imkan varsa iftardan sonra yaptırmak daha doğrudur.

Biyopsi yaptırmak orucu bozar mı?

Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması yani biyopsi yaptırmak orucu bozmaz.

Ramazanda okuduğumuz hatimleri ölülerimize bağışlayabilir miyiz?

Yapılan ibadetlerin ve hayırların sevaplarını başkasına bağışlamak dinen caizdir. Kişi okuduğu Kur'an'ın, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve istediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir.

İster sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla, bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir. Nitekim annesi babası öldükten sonra onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını soran bir kimseye: “Evet yapabilirsin” diye cevap veren efendimiz. Aynı şekilde annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini, onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran Sahabeye de: "Evet ulaşır. Onun namına sadaka ver" buyurmuşlardır.

Buna göre, ramazanda ya da bir başka zamanda okuduğumuz hatimleri, Yasinleri, Fatihaları, duaları… ölen akrabalarımızın ruhlarına bağışlayabiliriz. Ayrıca kişi sevabı bağışlarken kendi sevabından da bir şey kaybetmez. Sevap her iki kişiye de aynı şekilde yazılır.

Oruç fidyesi bir yoksula mı, yoksa birkaç yoksula mı verilmelidir?

Tutulamayan oruçların fidyeleri bir yoksula verilebileceği gibi birçok yoksula da pay edilebilir. Önemli olan bu fidyenin hak eden fakire verilmesidir.

Kusmak orucu bozar mı?

Kusmanın orucu bozup bozmam meselesi fıkıhçılar arasında tartışma konusu olmuştur. Hanefi fıkıhçılara göre bilerek yapılan kusma ağız dolusu ise orucu bozar. Bu orucun kazası da gerekir. Fakat kusma bilerek kendiliğinden getirildiği halde ağız dolusu değilse oruç bozulmaz. Fakat hangi kısımdan olursa olsun kusmadan birşey yutulursa orucu bozar.

Şafii fıkıhçılara göre bilerek yapılan kusma az olsun çok olsun orucu bozar, ramazandan sonra da kaza etmek lazım. Bilmeyerek yapılan kusma boğaza girmese oruca zarar vermez.

Teravihi illaki cemaatle mi kılmak gerekir?

Camii ve mescitlerde teravih namazı cemaatle kılındığı halde bir özrü olmaksızın cemaati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, günah işlemiş olmaz. Ama cemaat sevabından ve faziletinden mahrum kalır.

Aynı şekilde bir kimse evinde cemaatle teravih namazını kılsa cemaat sevabını alır ama mesciddeki sevaba erişemez. Çünkü mescitlerin fazileti fazladır. Ayrıca bu namaza gitmek için de yürümek ayrıca sevaptır.

 Ramazanda teheccüd namazı kaç rekat kılınmalıdır?

Teheccüd namazının rekatları hususunda farklı ifadelerin yer aldığı sahih rivayetler vardır. Bu rivayetlerde Allah Resulü’nün 4, 8, 11, 13 rekat teheccüd kıldığı anlatılır. Hz. Peygamber bazen 4, bazen 8, bazen de 11 veya 13 rekat kılmıştır.

Fakat Hanefi mezhebi, 11 rekat rivayeti en kavi rivayet olarak görmüş ve görüşünü bu istikamette belirlemiştir. Buna göre, 11 rekatın 3 rekatı vitir, geriye kalan 8 rekat ise teheccüd namazıdır. Dolayısıyla teheccüd namazı kılınacaksa, 8 rekat kılınmalıdır.

Yalnız bu kesin hatlarla yapılmış bir sınırlandırma değildir. Yani farz namazlarda olduğu gibi, 8’den az veya çok olursa, teheccüd olmaz denilemez. Bu nafile bir namazdır. Onun için bir insan teheccüd adına kaç rekat kılarsa kılsın, o makbuldür. Ama Allah Resulü, bunu genellikle 8 rekat olarak kılmıştır.

Bu teheccüdü kişi ister ramazanda ister başka bir zamanda kılsın aynı şekilde kılar. Ramazan olması bunun rekatını ya da şeklini değiştirmez.

Günün Ayeti

Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.

Bakara 184

Günün Hadisi

Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ben oruçluyum desin.

Günün Sözü

Yazın tuttuğum orucun, kışın aldığım abdestin tadına hiçbir zaman doyamadım.

(Hz. Ali)

Günün duası

Allah’ım, ramazan ayının hürmetine beni, ailemi, milletimi, devletimi ve de tüm inananları koru.

Ramazan Kavramları

İsâr nedir?

Kendisinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendi nefsine tercih etme duygusudur. Yani bir kimsenin, kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendine tercih etmesi, başkasını kendinden daha çok düşünmesi demektir.

Günün Nüktesi

Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her daim…

Bir gün dervişlerden birine sormuşlar: “Sevgiden bahsedenlerle onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”

Derviş: “Size göstereyim” demiş.

Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Mecliste bulunan herkes yerine oturmuş. Tabaklar içinde sıcak çorbalar ve arkasından derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.

Derviş: “bu kaşıkların ucundan tutarak yiyeceksiniz” diye birde şart koşmuş.

“Peki” demişler ve içmeye başlamışlar. Kaşıklar uzun olduğundan bir türlü ağızlarına götürememişler. Beceremeyeceklerini anladıklarında, sofradan aç kalkmışlar.

Bunun üzerine derviş: “Şimdi sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırayım” demiş.

Bu kez gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar gelmiş oturmuş sofraya. Her biri kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındakine uzatarak çorbalarını içmişler. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şöyle demiş Derviş: “Kim hayat sofrasında yalnız başına doymayı düşünürse o aç kalkacaktır.
Kimde kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.
Unutmayalım ki: “Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her daim…

Bir Ayet Bir Yorum

“Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez."

(Nisa, 4/36)

Bu ayette belirtildiği gibi Allah, kibirlenenleri sevmez.

Kibir; insanın kendisini başkalarından üstün görme hastalığıdır. İnsanlar arası münasebetlerde kendini beğenerek diğer insanları küçük görmek, övünmek, böbürlenmek, büyülük taslamaktır.

Basireti kör eden kibir, Allah'ın rahmetinden kovulmaya sebep olan şeytani bir özelliktir.

Allah Teala, "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin." (İsra, 17/37) buyurarak, kibrin ne kadar çirkin olduğunu; Rasulullah Efendimiz de ; "Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez." (Müslim, "İman", 147) buyurarak kibirlinin ahretteki durumunu haber vermektedir.

Allah'ın rahmet ve mağfiretini istiyorsak kalbimizi kibirden uzak tutup insanlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmalıyız.

Ramazan ayında indirilen kitap Kur'an
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık