"Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da «elhamdülillah» deyin!” (Tirmizî, “Eşribe”, 13.) Sevgili Peygamberimiz, bu hadisi şerifte suyu üç yudumda içmeyi tavsiye etmektedir. Ancak bu bir tavsiyedir. Bunun yanında üç defa içmeyi tesviye eden hadis-i şerifler varsa da üç yudumdan daha az bir şekilde içmenin haram olacağına dair bir hüküm ve hadis-i şerif yoktur. Dolayısıyla suyu üç defada içmek efendimizin sünneti ve tavsiyesidir. Ancak bunu üç defada içebileceğimiz gibi bir veya iki defada da içebiliriz. Dinen de bunda hiçbir sakınca yoktur.
Telkin nedir ve ne için yapılmaktadır?
Ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhîd ve kelime-i şehadet okunmasına; cenaze defnedildikten sonra, kabirde sorulması muhtemel soruları ve cevapları ölüye hatırlatma konuşmasına telkin denir. Ölmek üzere olan kişinin, sağ tarafına çevrilerek yüzünü kıbleye gelecek şekilde yatırmak müstehaptır. Bu durumda olan kişinin yanında, hatırlatmak amacıyla kelime-i tevhîd ve kelime-i şehadet okunur. Hz. Peygamber, “ölülerinize (ölüme yaklaşanlara) lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz” buyurmuştur (Müslim, “Cenâiz”, 1-2.) Aynı şekilde cenaze kabre konduktan ve başında Kur’an okuma tamamlandıktan sonra, kalabalık dağılınca, orada kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatmasına da telkin denir. Bu telkin yani imanın esaslarını ölüye hatırlatma kabirde sual melekleri olan Münker ve Nekire cevap vermede ölüye bir kolaylık sağlar temenni edilmektedir.
Her yerde namaz kılınabilir mi?
Temiz olan her yerde namaz kılınır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır. “Yeryüzü bana mescit kılındı.” (Buhârî, “Salât”, 56.) Dolayısıyla namaz kılarken illaki seccadenin üzerinde namaz kılmak zorunda değiliz. Dağda, bayırda, çimende, temiz toprakta ya da evde temiz bir halının üzerinde… Namaz kılmada hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki namaz kılınan mekan temiz olsun, üzerinde bir pislik, necaset olmasın. Durum bu olmakla beraber seccadenin üzerinde namaz kılmak daha iyi ve güzeldir. Hele ki evdeysek seccadenin üzerinde kılmamız daha doğru olur.
Cemaatle namaza yetişemeyen kimse namazını tek başına kılarken kamet getirmesi gerekir mi?
Cemaatle beş vakit namaz kılınan cami ve mescitlere o vaktin farz namazını kılmak üzere giren kimseler, cemaatle veya yalnız başına namaz kılacak olmaları halinde tekrar ezan ve kamet getirmelerine gerek yoktur. Çünkü kendilerinde önce kılınan cemaat namazında ezan okunmuş, kamet getirilmiştir. Ancak beş vakit namazın pek kılınmadığı camii ve mescitlerde ise ezan okunarak ve kamet getirerek namaz kılmak daha faziletli olup sadece kametle de yetinilebilir.
Günün Ayeti
“Kim Allah’a karşı gelirse Allah’ın azabı şiddetlidir.” Haşr, 59/4
Günün Hadisi
“Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” Müslim, “Müsâfirîn”, 96.
Günün Sözü
Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol. Platon
Günün Duası
Allah’ım ölülerimize rahmet, hastalarımıza şifa, derdi olanlara derman nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Ebedi Nedir?
Varlığı, gelecek açısından sonsuz olarak devam etmesi anlamına gelmektedir ki bu da sadece Allah’dır. Ehl-i Sünnet inancına göre, Allah’ın ne başlangıcı ne de sonu vardır. Allah ezelî ve ebedîdir.
Günün Nüktesi
Günah var mı karıncayı kırınca?
İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu.
Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı. Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı. Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi.
Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı.
Kanunî şöyle diyordu hocasına:
- Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:
- Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca