Abdest başlı başına amaç olan bir ibadet değildir. Belli ibadetleri yerine getirmeyi mubah kılan, kulun bu ibadetlere manen ve ruhen hazırlanmasına ve bu ibadetlerden azami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta bir ibadettir.
Abdestsiz olan kimsenin Kabeyi tavaf etmesi, Kur'an'a dokunması, onu elle tutması caiz görülmez.( Beyhaki, Sünen, I, 87-88) Abdestsiz kimsenin mushafa sadece bakarak ya da ezberden okuması caizdir. Ancak müminin Kuran okurken abdestli olması, hatta hayatının her safhasında abdestli olması hem Kuranın bereketinden istifade etmesi, hem de maddeten ve ruhen kötülüklerden arınıp, yapmış olduğu güzel amellerden azami ölçüde verim elde etmesi açısından önemlidir.
Dolayısıyla televizyondan veya bilgisayardan Kuran okurken veya dinlerken abdestli olmak güzel ve hayırlı bir davranıştır. Ancak kişinin abdestli olması zorunlu değildir. Kuran-ı Kerime direk temas etmediği için bu halde Kuran okuması veya dinlemesi caizdir.
Kılınamayan namazlar oruç ibadetinde olduğu gibi fidye vermekle zimmetten düşer mi?
Herhangi bir sebeple vaktinde kılınmayan ve böylece yükümlünün zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kılamadığımız namazları kılmaktır. Yani kaza etmektir. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için bir yol yoktur.
Namaz, tutulamayan oruçlar gibi değildir. Oruç için fidye verilmesi hakkında nas vardır. Fakat kılınmayan namazlar için fidye verileceğine dair bir nas yoktur.
Dolayısıyla hangi sebeple kazaya kalmış olursa olsun vaktinde kılınmamış bir namazın borcundan kurtulmak için illaki onu kaza etmek gerekir. Fidye veya para vermek ya da başkasına kıldırmak şekli ile bu namaz borcu ödenmez.
Edilen yemini bozmak dinen caiz mi?
Gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık haline getirmek doğru bir iş değildir. Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir.
Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, keffâret ödenmesi gerekir.
Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peşpeşe oruç tutar. Yüce Allâh, Allâh sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yemînin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle âzât etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin keffâreti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allâh size böylece ayetlerini açıklıyor. buyurmaktadır (Mâide 5/89).
Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip keffâret vermesi gerekir.
Cennete giren kimse cennette yaşlanır mı?
Cennete girenler ölümsüz hayatın zevkini ve sevincini yaşarlar. Orada hastalık, ihtiyarlık, keder, sıkıntı ve buna benzer şeyler yoktur. Sayısız nimetler ve gençlik vardır. Yaşlanmak, ölmek, kederlenmek yoktur.
Nitekim sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyen kalacak hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak hiç hastalanmayacaksınız, hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz
Günün Ayeti
Eğer inkâr ederseniz, şüphe yok ki Allah'ın size ihtiyacı yoktur.
Zümer 7
Günün Hadisi
Allah Teala şöyle demiştir: Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam.
(Tirmizi, Zühd, 58)
Günün Duası
Allahım bugün bana nasip etmeyeceğin bir şeyin peşine düşürme
Günün Sözü
Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz
Abdülkadir Geylani
Bunları biliyor muyuz?
Ashab-ı Sefine Kimdir?
Gemi halkı demektir. Bundan maksat, Nuh'ın gemisine binerek tufandan kurtulan mü'minlerdir.
Bu tabir, Kur'ân'da bir âyette geçmiş ve; "Andolsun biz, Nuh'u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı, sonunda onlar, zulme devam edip dururken kendilerini tufan yakalayıverdi. Onu ve gemi halkını kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık" denilmiştir (Ankebût, 29/14-15).
Günün Nüktesi
Babadan Oğullarına Ders
Bir zamanlar 4 oğlu olan bir adam varmış. Çocuklarının çok erken karar vermemeleri ve önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş. Her birinden uzak bir yerde duran ağacın yanına gidip ona bakmalarını istemiş.
İlk oğlu kışın gitmiş. İkincisi ilkbahar, üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda. Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış ve ne gördüklerini sormuş. İlk oğlan ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş.
İkinci oğlu hayır, yeşillikle doluydu ve canlıydı demiş.
Üçüncü oğlan başka fikirdeymiş. Çiçekleri vardı ve kokusuyla, görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki, daha önce hiç böyle bir şey görmedim demiş.
Sonuncu oğulsa hepsinin haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat dolu olduğunu ifade etmiş.
Yaşlı adam, oğullarının hepsinin haklı olduğunu söylemiş. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmiş. Onlara bu dersle, bir ağacı veya bir insanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya çalışmış, ya da neye sahip olmadıklarını.
Gerçekleri ancak sonunda 4 mevsimi gördükten sonra görürsünüz. Eğer kışın vazgeçersen ilkbaharın nimetinden olursun, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de.
Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin. Hayatınızı bir mevsim (bir dönem) yüzünden yargılamayın.