Abdest başlı başına amaç olan bir ibadet değildir. Belli ibadetleri yerine getirmeyi mubah kılan, kulun bu ibadetlere manen ve ruhen hazırlanmasına ve bu ibadetlerden azami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta bir ibadettir.
Abdestsiz olan kimsenin Kabeyi tavaf etmesi, Kurana dokunması, onu elle tutması caiz görülmez.( Beyhaki, Sünen, I, 87-88) Abdestsiz kimsenin mushafa sadece bakarak ya da ezberden Kuran okuması caiz görülmüştür. Ancak müminin Kuran okurken abdestli olması, hatta hayatının her safhasında abdestli olması hem Kuranın bereketinden istifade etmesi, hem de maddeten ve ruhen kötülüklerden arınıp, yapmış olduğu güzel amellerden azami ölçüde verim elde etmesi açısından önemlidir.
Dolayısıyla Televizyondan Kuran okurken abdestli olmak güzel ve hayırlı bir davranıştır. Ancak abdest olmadan da televizyondan Kuran-ı Kerimi okumak ya da dinlemek caizdir. Çünkü abdestsiz de olsa kişi televizyonda Kurana dokunamıyor. Onun için Kurana dokunulmadığından televizyondan kuran okumak caizdir.
Ebeveyni ile ilgilenmeyen kişiyi mirastan mahrum etmek caiz mi?
Dinimiz miras hukukuna büyük önem vermiştir. Gerek Kuran-ı Kerimde, gerekse hadis-i şeriflerde miras bırakan kimsenin durumu, nasıl hareket edeceği, mirası hak edecek kimselerin kimler olduğu, ne şekilde ve ne kadar miras alacakları teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır.
Miras meselesi, ayrıca İslami ilimler arasında mühim bir mevki tutmuş, İslam hukukunda feraiz adıyla anılır olmuştur. Feraiz hakkında da müstakil olarak pek çok kitap yazıldığı gibi, fıkıh kitaplarında da başlı başına bir bölüm olarak işlenmiş, mirasın taksimi hususunda ince hesaplar yapılarak, yanlışlığa meydan verilmemeye gayret edilmiştir.
Miras meselesine dikkat etmeyen, bu vesileyle de mirasçılar arasında anlaşmazlıklara sebep olan kimseler, kul hakkına riayet etmediklerinden hem dini bir sorumluluk altına girerler, hem de akraba olan mirasçılar arasında devam etmesi gereken akrabalık bağına zarar verirler. Miras meselesinde ilk önemli vazife, malını miras olarak bırakacak kimseye düşmektedir.
Hayattayken malının bir kısmını çocuklarından birisine bağışlayarak, kardeşler veya diğer mirasçılar arasında bir kin ve nefretin doğmasına sebep olmak yahut malının büyük bir kısmını sağlığındayken vasiyet ederek bir şahsa yahut bir kuruma bırakmak mirasçılar arasında anlaşmazlıklara, kavgalara yol açar.
İnanç bakımından bir insanın mirastan mahrum bırakılabilmesi için her şeyden önce, o kişinin -Allah korusun- dinden çıkmış, irtidat etmiş olması lazımdır. Yoksa bir insanın günahkar olması, birtakım dini vazifelerini ihmal etmesi mirastan mahrum bırakılmasını gerektirmez. Baba da olsa kişi evladını mirastan mahrum bırakamaz.
Kaldı ki kişinin çocuklarına böyle bir ceza vermesi, müspet bir ıslah yolu da değildir.Diğer taraftan mirası hak edecek kimseler ne kadar varlıklı olursa olsunlar, bu zenginlikleri, onları mirastan uzak kılacak bir gerekçe olamaz. Durum böyle olmakla beraber, insan, servetinde istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Lakin yukarıda da belirttiğimiz gibi, bazı haksızlıklara meydan vermemesi de gerekir. Yani kişi hayattayken malını dinen haram olmayacak işlerde istediği gibi harcaya bilir, dağıtabilir Ama öldükten sonra oğlunu mirastan mahrum etmesi hususunda vasiyet etmesi uygun değildir. Böyle bir vasiyeti olsa dahi geçersizdir.
Üzerinde kul hakkı ile ölen kimse cehenneme mi gider?
Kul hakkı imansızlık değildir. Ya da imanı götürmemektedir. Her Müslüman günahkar da olsa cehenneme girse bile cezasını çektikten sonra cennete girer. Cennete yalnız İslama inanmayanlar giremez. Ne kadar çok günahkâr olursa olsun, Müslüman, günahlarının cezasını çektikten sonra muhakkak cennete girer. Kul bu dünyada da ahiret gününde de hakkını helal etmese Allah ahiret gününde kul hakkı suçunu işleyenin sevaplarından alır hakkı olana verir. Sevap yoksa hakkı olanın günahlarını alır hak gasp edene yazar.
Nitekim bu hususta sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, amel defterinde pek çok namaz, oruç ve zekat sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine verilir. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip cehenneme atılır.
Kişi bir kul hakkı yemişse kul hakkını hemen ödemeli, hak sahibi ile helalleşmeli. Kul borcu ile ölürse ahiret gününde hak sahibi onu affetmese cezasını çeker. Daha sonra tekrar cennete girer.
Dolayısıyla kul hakkı ağır bir haktır. Kişi hakkını affetmese cehenneme gitmeye sebep olabilir. Ama cehenneme gidilse bile günahın cezası çekildikten sonra Müslüman ise cennete girecektir. Tabi cehennemin o şiddetli azabını da göz önünde bulundurmak lazım ve ona göre kul hakkına riayet etmemiz gerekir.
Günün Ayeti
Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. Doğru yolda olanları en iyi bilen de Odur. (Kasas 28/56.)
Günün Hadisi
Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar.
Günün Sözü
İnsanlar kötülüğü, arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar.
(J.S.Mill )
Günün Duası
Ya rabbi beni alnımı senden başkasına secde etmekten koruduğun gibi, ellerimizi de senden başkasına açmaktan koru.
Bunları biliyor muyuz?
Nakli İlimler Nedir?
Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi nakil yoluyla elde edilen ve değişmeyen dînî ilimler demektir.
Günün Nüktesi
Sonunda buraya gelecek
Bir gün Nasreddin Hocanın çuvalını hırsız çalmış. Hoca çuvalını aramayıp doğruca mezarlığa giderek beklemeye başlamış. Bunu gören tanıklar:
- Hocam hırsızı aramayıp mezarlıkta ne yapıyorsun? demişler.
Hoca da:
- Arayıp da niye zahmet edeceğim; ne kadar usta hırsız olursa olsun sonunda o da mezarlığa gelecek diye cevap vermiş.