Bir toplumun huzuru ve mutluluğu cemiyetin birlik ve beraberlik halinde yaşamasına bağlıdır. Vahdet ruhunu kaybeden cemiyetler ise istikbalini ve istikametini kaybetmektedir.
Bundan dolayı yüce dinimiz İslam, toplumun vahdet içinde yaşamasını, insanı ateş çukuruna düşüren fitne ve tefrikadan sakınmayı emretmektedir.
Nitekim Yüce Mevla, Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmaktadır: Allaha ve Rasulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize bir korku düşer de heybet ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun! Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal 8,46.)
Sevgili Peygamberimiz de: Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer. (Müslim, Birr, 66) buyurmaktadır.
Tarih boyunca insanlar, farklı ırk, dil ve soylara sahip olagelmişlerdir. Bu farklılıklar bizlere, Yüce Allahın büyüklüğünü, sonsuz ilim ve kudretini göstermektedir.
Yüce dinimiz İslam, her hangi bir ırk, soy veya grup ayrımı yapmadan bütün insanları yaratılış olarak eşit, müminleri de kardeş kabul etmektedir.
Bunun içindir ki İslam medeniyetinde insanlar asırlar boyunca İslam ve insanlık ortak paydasında birbirleriyle barış ve huzur içerisinde yaşamayı bilmiştir. Ve işte bu huzur ve sükûnet ortamıdır ki, İslamın da en güzel şekliyle yayılmasına ve nicelerin gönlünü fethederek hidayete kavuşmasına vesile olmuştur.
Ancak bunu hazmedemeyenler her asırda var olagelmiş, nice fitne ve fesat tohumları ekerek vahdetimizi ve huzurumuzu bozmaya çalışmışlardır. Müminler olarak bize düşen; bu gibi emellere ve ortamlara fırsat vermemek, huzur vesilesi vahdeti bozmamaktır. Zira biz ehl-i tevhidiz ve vahdetle mükellefiz.
Bu anlamda huzurumuzun vesilesi vahdetimizi sağlayacak en güzel reçete şüphesiz rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği sevgi hazinesidir. Bu sevgi ki toplumları yakınlaştıran ve kaynaştıran huzur vesilesi ilaçtır. Mevlananın ifadesiyle Sevgi; acıyı tatlıya, bakırı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve kahrı rahmete dönüştürür.
Ümmet-i İslamın yaşadığı bunca acı, keder, sıkıntı ve elemin başlıca sebeplerinden birisi tevhit etrafında birleşememe ve vahdaniyet eksikliğidir diye düşünüyorum.
Oysa İslam ümmet-i olarak tevhit ve vahdaniyet etrafında birleşebilsek İslam ülkelerinin ve Müslümanların birbirlerine olan öfkeleri diner, düşmanlık duyguları biter hep barış ve huzur içerisinde yaşarız. Dahası bizi ırklara, coğrafyalara, kabilelere, mezheplere bölen ya da bölmeye çalışanlara karşı daha diri ve güçlü olurduk. Bölmek isteyenler de hedeflerine varamayacaklardı. Ancak üzülerek ifade edelim ki ümmeti bölmek isteyenler hedeflerine yaklaşmış bulunmaktadırlar.
Bu cümleden olarak Rabbimizden niyaz ediyoruz ki, ülkemizi, milletimizi ve de ümmet-i İslamı her türlü fitne ve fesat hareketlerinden uzak eylesin, biz müminleri de vahdette birleştirsin.
Sorular ve Cevaplar
Zekatta zekat malı hesaplanırken borç zekattan düşülür mü?
Hanefilere göre ticaret mallarının zekatı hesap edilirken borçlar çıkarılır. Şafii fıkıhçılarına göre ise borç zekatı etkilemez. Mevcut malın zekatı borç dikkate alınmadan hesap edilip verilir. Ayrıca ticaret mallarının zekatı, Hanefilere göre mal olarak verilebileceği gibi bu malın tutarı para olarak da ödenebilir.
Şafiilere göre hangi mal zekata tabi ise zekatın o maldan çıkarılıp verilmesi gerekir.
Zekatı Ramazan ayından sonraya bırakmak caiz mi?
Zekat vermenin belli bir zamanı olmayıp, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur.
Yani zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.
Dinen bu böyle olmakla beraber Ramazan ayında hayırlı ibadetlerin sevabı daha fazla olduğu için Müslümanlar zekat ödemeyi bu aya denk getirmektedirler.
Herkese fıtır sadakası verilebilir mi?
Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir. Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır. Fıtır sadakası zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir.
Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır.
Bunun için her Müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.
Gusül abdesti alması gereken kimse sahur yemeği yiyebilir mi?
Cünüp olan kimsenin elini ağzını yıkamadan yiyip içmesi güzel görülmemiştir. Fakat yinede boy abdesti almadan kişi elini yüzünü yıkayarak sahur yemeğini yiyebilir. Fakat bir Müslümana yakışan her zaman temiz olmasıdır.
Hele Ramazan ayı gibi bir ibadet ve taat ayında geceleyin de olsa cünüp kalmak yakışmaz. Her zaman ibadete hazır olması için gusül abdestini sahurdan önce alması uygundur. Fakat almaması demek haram işliyor demek değildir.
Yurtdışında çalışan kişi, sadaka-ı fıtırı bulunduğu ülke şartlarına göre mi yoksa Türkiye şartlarına göre mi verir?
Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefi, kendi bulunduğu yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtrını vermesi gerekir
Babadan kalan miras zekata dahil edilir mi?
Babadan ya da bir başka akrabadan kalan miras Hanefi mezhebine göre hemen zekata dahil edilir. Yani zekat veren bir kimseye zekatını çıkaracağı vakit bir akrabasından miras kalsa o gelen mirasın parasını zekatına dahil eder. Gelen mirasın üzerinden bir yıl geçmesi gerekmiyor.
Ancak Şafii mezhebine göre zekat çıkaran kişiye böyle bir miras gelse gelen mirasın üzerinden bir yıl geçtikten sonra onun zekatını çıkarır.
Günün Ayeti
Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.
Günün Hadisi
Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır
Günün Sözü
Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir.
Pier Mulen
Günün Duası
Allahım Ramazan ayının hürmetine dünyamızı da ahretimizi de mamur eyle.
Ramazan Kavramı
Savm-i Davud nedir?
Bir gün oruç tutup ertesi günü oruç tutmamak şeklinde gün aşırı tutulan oruçlara savm-ı Davud yani Davut orucu denir. Peygamberimiz bu oruç hakkında şöyle buyurmuştur: (Ramazan ayından sonra nafile olarak tutulan) en faziletli oruç, Davud peygamberin tuttuğu oruçtur. O, bir gün oruç tutar bir gün tutmazdı.
Günün Nüktesi
Niçin ağlıyorsun?
Bir keresinde Hz. Ömer Peygamberin evine gitmişti. Evine gittiğin de Allah Resulü peygamberimiz bir hasır üzerinde yatmakta olduğunu gördü, öyle ki Hasır Resullullahın vücudunun belli yerlerinde çukur, çukur iz bırakmıştı, bu hali gören Hz. Ömer başladı ağlamağa, Hz. Ömerin ağladığını gören
Peygamber efendimiz sordu
Niçin ağlıyorsun ya Ömer?
Hz. Ömer cevaben dediler ki:
Niye ağlamayım ki, ey Allahın Resulü. Kisralar ve Kayserlerin çokça nimetleri vardır. Onlar rahat yatakların da yatarlar. Siz ise kuru bir hasır üzerinde yatıyorsunuz. Halbuki siz ki, Allah elçisisiniz. Onlar ise Allahın düşmanları. Ey Allahın Resulü, müsaade buyursanız da altınıza yumuşak bir şeyler sersek.
Hz. Ömerin bu sözlerini dinleyen Peygamber Efendimiz, şöyle bir cevapta bulundu:
Ya Ömer bizim kalplerimiz yalnızca Allah sevgisi ile huzur, rahatlık bulur. Bu durum geçici bir yaşam öyle bir saltanata, debdebeye değmez. Bir insanoğlu, bir parmağını denize daldırmış olsa, ondan ne kadar su alabilir ki?
İşte deniz suyuna nispetle bu parmakta ki ıslaklık ne ise, ahiret hayatına nispetle dünya yaşamı da odur. Yazık o, kimselere ki ahiret hayatına nispetle dünya hayatı bu olduğu halde yine de kalplerini mal ve mülk dünya sevgisiyle dolduruyorlar da Allahı unutuyorlar.
Ramazan Manileri
Uyumasın gözümüz
Doğru olsun sözümüz
Her iki cihanda da
Ak olmalı yüzümüz.
Secdeye varan başla
Gözlerden akan yaşla
Müslüman arkadaşla
Ne güzeldir Ramazan
İzmir Camileri
Başdurak (Hacı Hüseyin) Camii:
Başdurak Camii, geçmiş yıllarda Başoturak olarak anılan bölgede bulunan Camii, günlük dilde daha kolay söylendiği için zamanla Başdurak olarak anılmaya başlanmıştır.
Tam olarak bilinmeyen bir tarihte ve nedenle yıkılan medrese ile birlikte inşa edilmiş olan Başdurak Camii hakkında en eski bilgilere Evliya Çelebinin Seyahatnamesinden ulaşabiliyoruz.
Seyahatnamede giriş kapısı üzerinde, tahıl tüccarı Hacı Hüseyin tarafından 1652de yaptırıldığını belirten bir kitabenin bulunduğundan söz ediliyor. Bu kitabenin de izlerine bugün rastlanmıyor. Bunun yerinde caminin 1774 yılında onarıldığını belirten onarım kitabesi bulunuyor.
Caminin ikinci onarım kitabesi ise avlu kapısı taç kısmının iç ve dış yüzeyinde yer alıyor. Bu kitabeye göre cami, depremde büyük zarar görmüş. Halkın da yardımıyla 1894-1895 yıllarında onarılmış. Son olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından üç yıl süren çalışmalarla restore edilen cami 2001 yılında ibadete açılmış.