Sayfa Yükleniyor...
Gerçek şehitlik inanmayanlara karşı sırf Allahın dini ve onun rızası için savaş meydanında savaşırken öldürülen Müslümana verilen bir unvandır ki gerçek şehitlik de budur. Bu kısım insanlar Kuranın ifadesi ile diri olup ölmemiş kimselerdir ama biz bunun farkında değiliz. Bu şehitler ahirette cennetlik olup Müslümanlara şefaat edecek müminlerdir.
Şehitlik bu olmakla beraber bu mertebe de olmasa da şehitliğin başka şekilleri de vardır. Sevgili Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde bunlardan bir kaçını yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, veba gibi salgın hastalıklardan vefat eden, gurbette veya ilim yolunda ölen, doğumda vefat eden kadın şeklinde sıralamıştır. Bu şehitler sınıfı İslam inancında hükmen şehit olarak kabul edilmektedir. Bundan hareketle yanarak ölen tabi mümin ise hükmen şehittir.
Bu dünyada kör olan ahirette de kör olur mu?
Cennete girenler ölümsüz hayatın zevkini ve sevincini yaşarlar. Orada hastalık, ihtiyarlık, sakatlık, keder, sıkıntı ve buna benzer şeyler yoktur. Sayısız nimetler ve gençlik vardır. Yaşlanmak, ölmek, kederlenmek yoktur.
Nitekim sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyen kalacak hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak hiç hastalanmayacaksınız, hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz
Buna göre bu dünyada kör ya da sakat olan ahrette de kör ya da sakat olmayacaktır. çünkü cennette bu anlamda eksiklikler yoktur.
İnanmayan kimsenin cenaze namazı kılınır mı?
Kafir bir insanın cenaze namazını kılmayı İslam dini asla cevaz vermez. Nitekim bu hususta Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyrulmaktadır: "Onlardan ölmüş olan hiç birine asla cenaze namazı kılma çünkü onlar, Allah ve Rasulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler" Kur'an"ın bu ayetleri bu hususu hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak netlikle vurgulamaktadır.
Kafirin üzerine namaz kılmamanın sebebi ise kafire öldükten sonra rahmet ve hayırlı dua edilememesidir. Namaz, bir dua rahmet ve bağışlanma olduğu için kafir için ifa edilmez.
Kadınların erkeklerle aynı safta namaz kılmasının hükmü nedir?
İster cuma, ister bayram, ister cenaze namazı, isterse başka bir namaz olsun, kadınlar erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde, erkeklerin arkasında ayrı ve uygun bir yerde namaza durmaları gerekir. Nitekim Hazreti Peygamber, namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiş; "Namazda erkek saflarının en faziletlisi en önde olanı, fazileti en az olanı ise en arkada bulunanıdır. Kadın saflarının en faziletlisi ise en arkada kalanı, en az faziletlisi ise en önde olanıdır." buyurmuştur.
Tabii bu şekildeki uygulama, kadınların ikinci sınıf konuma indirgenmesi anlamında olmayıp, herkesin anlayabileceği tabii, fıtri bir takım sebepler yüzünden, hem kadınların hem de erkek cemaatin daha fazla huşu ve sükûn içerisinde namaz kılabilmeleri içindir. Buna göre kadınların erkeklerle aynı safta namaz kılmaları uygun değildir.
Namazdan önce kamet getirmek farz mı sünnet mi?
Kâmet, farz namazlardan önce, namazın başladığını bildiren ve ezan lafızlarına benzeyen sözlerdir. Ezandan farklı olarak, hayya alel-felâh cümlesinden sonra, kad kametis-salât cümlesinin eklenmesidir.
Namaz, ister cemaatle, isterse tek başına kılınsın fark etmeksizin ki her farz namazdan önce kâmet getirmek sünnettir.
Günün Ayeti
İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.
Enbiya 94
Günün Hadisi
Nerede olursan ol Allaha karşı gelmekten sakın
Tirmizî, Birr, 55.
Günün Sözü
"Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur."
Aliya İzzetbegoviç
Günün Duası
Allahım bugün herkese hayal ettiği hayırlı nasipleri ve amelleri nasip et.
Bunları biliyor muyuz?
Havaic-i Asliyye Nedir?
Zekata tabi olmayan temel ihtiyaç maddeleri manasına gelmektedir. İslâm'da diğer bedenî ve malî yükümlülüklerde olduğu gibi, zekatta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, makul ve taşınabilir sorumluluk yüklenmiştir.
Bu nedenle fakihler, zekat ve sadaka-i fıtr ile yükümlü olmak için, kişinin temel ihtiyaçlarından fazla olarak Nisâp miktarı mala sahip olma şartını aramışlardır. Zira temel ihtiyaç miktarı ile refah ve zenginlik meydana gelmez. Temel ihtiyaç miktarı mal, kişinin yaşaması için zarurî olan miktardır.
Günün Nüktesi
Nice Zengine verilmeyene sahip olmak
Hz. İsa aleyhisselam, birgün kırlarda dolaşırken, bir ağacın altında bir adamın kendinden geçmiş bir halde dua ettiğini görür. Yakınına geldiğinde, adamın ayaklarının tutmayan bir kötürüm olduğunu fark eder. Daha da yaklaştığında, buna ek olarak gözünün de görmediğini, vücudunda baras hastalığının bulunduğunu anlar. Ancak, adamcağız bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi şöyle dua etmektedir: "Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana şu ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun"
Hazreti İsa adama yaklaşıp sorar:
- Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük mutlulukla şükretmektesin. Nice zenginlere verilmediği halde sana verilen hangi nimettir?
Görmeyen gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle cevap verir:
- Efendi! Allahu Teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükredebiliyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O'nu tanıma sevinci, dilinde de O'na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: "Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
- Ver şu elini öyle ise! Diyerek elinden tutar ve eğilerek görmeyen gözlerini mesheder. Peygamber'in meshettiği gözler hemen açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu anlayınca heyecanlanan adam:
- Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar dağıtan mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? Der.Tebessüm eden İsa peygamber,
- Belli olmuyor mu? Deyince,
- Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil. Der. Tekrar tebessüm eden İsa aleyhisselam,
- Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Hayretle ayakları üzerinde durabildiğini anlayınca söylediği ilk söz şu olur:
- Ey Allah'ın Nebisi, Sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım. O'na şükredeyim. Diyerek hemen yere kapanır, başını secdeye koyar ve der ki:
- Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum bu eşsiz nimetler karşısında nasıl şükretmem gerekiyor?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Allah'ın Peygamberi işaret eder:
- Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!
Derler ki,
- Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.
Hazreti İsa onlara şu cevabı verir:
- Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır