Sayfa Yükleniyor...
Gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık haline getirmek doğru bir iş değildir. Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir. Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, kefaret ödenmesi gerekir. Dolayısıyla kişi bir konuda yemin ediyorsa o yemini bozabilir. Ancak yemini bozduğu için kefaret gerekir. Yeminin kefareti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azat etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peş peşe oruç tutar. Yüce Allah, “Allah sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin kefareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece ayetlerini açıklıyor” buyurmaktadır (Maide 5/89). Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip kefaret vermesi gerekir.
Bulduğumuz eşyayı kullanmamız dinen caiz mi?
Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak caiz olmadığı gibi, kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de caiz değildir. Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir. Buluntu eşya konusunda takip edilecek yöntem şöyledir: Bulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vacip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır. Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder. Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz. Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder.
Borcunu öderken kişi gönlünden alacaklıya bir hediye verse bir sakıncası var mı?
Borç alırken bir fazlalık şart koşulmadığı takdirde ödemede verilen fazlalığın bir sakıncası yoktur. Hatta Şafii mezhebine göre böyle bir davranış sünnettir. Zira kişi bir iyilik yapmıştır siz de pazarlık ve şart olmadığı halde gönlünüzden gelmiş ve borç verene bir jest yapmış olduğunuzdan caizdir. Ancak borcu verirken başta böyle bir fazlalığı şart koşmak caiz değildir. Çünkü böyle bir fazlalık faiz olur faiz ise İslam’ın yasakladığı ve haram kabul ettiği büyük günahlardan bir günahtır.
Günün Ayeti
İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkar edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız. Enbiya, 21/94.
Günün Hadisi
Doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Buhari, “Edeb”, 69.
Günün Sözü
Hayatta üç şey kişinin özünü bozar: Öfke, açgözlülük ve kibir.
Günün Duası
Allah’ım imanımızı ibadet yaparak güçlendirmeyi güzel ahlak ile de süslemeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Maslahat nedir?
Fıkıh usulünde, ayet ve hadislerin yorumlanmasında veya hakkında nass bulunmayan konularda içtihad edilirken gözetilen ve din açısından muteber olan yararlara denir. Başka bir ifadeyle maslahat, menfaatin celbi yahut zararın giderilmesi demektir.
Günün Nüktesi
Mal ve Dünya Sevgisi...
Rivayete göre Abdülkadir Geylani’nin ticaret kervanını haramiler soymuşlardı. Gelip bunu kendisine bildirdiler. Bir müddet sükut ettikten sonra, “Elhamdülillah!” dedi. Aradan az bir zaman geçmişti ki, yeni bir haber geldi: “Efendim! Kervanınız haramilerden kurtarıldı! Hiçbir zarar yok!” Hazret-i Geylani, yine bir müddet murakabeye daldı ve tekrar, “Elhamdülillah!” dedi. Etrafındakiler, bu duruma şaşırdılar. Merakla sordular: “Efendim! Kervanın haramilerin eline geçtiğini duyunca ‘Elhamdülillah’ dediniz. Sonra onun kurtarıldığını işittiğinizde de yine ‘Elhamdülillah’ diyerek hamd ettiniz! Bunun hikmetini anlayamadık!” Abdülkadir Geylani, tebessümle şu cevabı verdi: “Kervanımın haramiler tarafından gasp edildiğini duyunca gönlüme nazar ettim. Acaba bir hüzün var mı, yani kalbime dünya sevgisi bulaşmış mı diye kendimi yokladım. İçimde herhangi bir hüznün mevcut olmadığını görünce gönlümdeki Allah muhabbetinin dünya sevgisi ile zedelenmemiş olduğuna kanaat getirerek bu durumdan dolayı Allah’a hamd ettim. Daha sonra kervanımın kurtarıldığı haberi gelince aynı şekilde hareket ederek bu defa kalbimde dünya malı dolayısıyla herhangi bir sevginin zuhur edip etmediğine baktım. Böyle bir tehlikenin olmadığını müşahede ile yine Rabbime hamd ettim.”