Sayfa Yükleniyor...
Bizim dünyaya gelmemize vesile olan; bizi büyüten, koruyup kollayan, eğitip terbiye eden, hayatımızı şekillendiren, evine getirdiği helal rızık ile bizleri besleyen, iyi yetişmemiz için her türlü fedakârlığı göze alan, hayattaki en önemli varlıklarımızdan birisi olan babalarımızın hatırlandığı güne Babalar Günü denilmektedir.
Babalar Günü resmi olarak 1924 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Calvin Coolidgein desteğiyle kutlanmış ve 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazarının Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlayarak bu günün tüm dünyada Babalar Günü olarak kutlanmasına vesile olmuştur. Bu kapsamda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her yıl haziran ayının üçüncü pazar günü Babalar Günü olarak kutlanmaktadır.
Babamız bizler için çok önemli bir varlıktır. Hayatımızı borçlu olduğumuz annemizden sonraki yegâne varlığımız babamızdır. Bu nedenle gerek gerek semavi dinlerde gerekse diğer din ve inanç biçimlerinde insan neslinin devamına vesile olan baba üzerinde durulmuş ve bu konuda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Bu kapsamda kutsal kitabımız Kuranı Kerime baktığımızda konu ile ilgili açıklama ve tanımlamaların anne ve baba kavramlarının birlikte verilerek işlendiğini görüyoruz. Nitekim Kuranda anne ve babaya karşı kullanılacak üslup bir ayette şöyle hatırlatılmaktadır: İnsana anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: Bana, anne ve babana şükret. Dönüş banadır. (Lokman Suresi, 14) Yüce Allah bu hükmüyle insana anne ve babasına karşı saygılı davranmasını ve hürmette kusur etmemesini emretmektedir.
Babalarımız fedakârlık timsalidirler, onlar bizim mutluluğumuz için her türlü fedakârlığa seve seve katlanırlar. Şimdi gelin kalp hastası olan bir babanın çocuğu için yaptığı bir fedakârlık örneğini okumaya çalışalım:
Oğlu babasına sorar : Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?
Kalp hastası olmasına karşın baba, Evet varım diye yanıtlar.
Ve maratonu birlikte tamamlarlar
Sonra baba-oğul başka birçok maratonu daha birlikte koşarlar.
Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul eder.
Oğlu bir gün babasına Baba, birlikte bir Ironmana (Triathlon) koşmaya var mısın benimle? deyince baba bir daha evet der ve hayatı pahasına canından çok sevdiği çocuğunun bu teklifini kabul eder. (Anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur: Denizde 3,86 kmlik yüzme, 180,2 kmlik bisiklet ve nihayet 42,195 kmlik bildiğimiz maraton.) Bu zor yarışa katılan baba; oğluyla birlikte yarışı selametle tamamlar.
Bu fedakârlık örneğinde; kalp hastası bir babaya Allahın verdiği mucizevi evlat sevgisi ve bu sevgi sayesinde kalp hastası bir babanın inanılması çok zor koşuları rahatlıkla nasıl başardığını görüyoruz. Evet, baba ile çocuk arasında öylesine kutsal, öylesine ulvi ve öylesine mucizevi bir sevgi var ki, bu sevginin önünde hiçbir engelin durabilmesi mümkün değildir. İşte babamızı hayatımızda önemli hale getiren ve babamıza karşı bizlere ödevler yükleyen en önemli şeylerden birisi; bir babanın evladına karşı duyduğu tarifi mümkün olmayan bu mucizevi sevgidir. Bu sevgi her babanın içinde vardır ve tüm babalar bu sevgi ile donatılmış olarak dünyaya gelmektedirler.
Şimdi de Ahmet Amca ile oğlu arasında yaşanan bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Ahmet Amcanın anlattıklarını kendi ağzından size nakletmeye çalışacağım. Ben küçükken babamla bostan tarlasına gidiyordum. Çok büyük bostan tarlalarımız vardı. Babam önde ben babamın arkasında bostan tarlasını dolaşarak tarladaki kavunları ve acurları topluyorduk. Babam önde ben babamın arkasında, babamın adımlarını takip ediyor ve onun bastığı yerlere basmaya çalışıyordum. Bunu yaparken de istemeden sürekli babamın ayağına basıyordum. Babamın canını acıtıyordum. Her seferinde babam bana oğlum tarlada bu kadar yer varken niye gelip gelip benim ayağıma basıyorsun, düzgün yürüsene diye söylenirdi. Ben bir süre babamın dediklerini dinler ancak tekrar arkasından giderek ayağına basıyordum. Gene babam beni uyarırdı. Bir süre sonra gene ben kendimi kaptırıp babamın ayağına basıyordum. Bu hep böyle devam etti. Derken zaman geçti, yaşlanıp hastalanan babamı kaybettim. Evlendim. Çocuğum oldu. Çocuğum büyüdüğünde bana yardım etsin diye çocuğumu yanıma alarak bostan tarlasına gittim. Çocuğuma hiçbir şey söylemedim. Ancak ben yürürken çocuğum sürekli benim arkamdan gelir, adımlarımı takip ediyor ve her seferinde istemeden de olsa ayağıma basıyordu. Bir anda durdum ve düşündüm. Babamın bana söylediği sözler aklıma geldi. Babam hayatta iken ben hep babamın arkasından yürüyerek, adımlarını takip ederek onun ayağına basıyordum; çocuğum da benim ayağıma basıyor.
Evet, Ahmet Amcanın oğlu ile arasında geçen olayda görüldüğü üzere babasına karşı kim, nasıl davranırsa onun çocuğu da ona böyle davranacaktır. Bu yüzden büyüklerimize ve özellikle anne ve babalarımıza iyi davranalım ki, çocuklarımız da bize iyi davransın. Çünkü gençlik, güç, kuvvet, sağlık geçicidir. Her canlı gibi bizler de yaşlanacağız. Yaşlandığımızda iyi bir muamele görmek istiyorsak bizim şu anki yaşlılarımıza yani anne ve babamıza iyi bir muamele etmemiz lazım. Hayatta iken babalarımızın kıymetini bilmeli ve onlara hürmetkâr olmalıyız. Aile huzurunun ve mutluluğunun devamı için ömrünü bizlere vakfeden babalarımıza hak ettikleri değeri vermeli, saygıda kusur etmemeliyiz. Bizlerle sevinen, bizlerle üzülen ve bizleri mutlu gördükçe daha da bahtiyar olan babalarımızın bu mutluluğunu sürekli hale getirmek için ailemize, vatanımıza ve milletimize hayırlı hizmetler vermenin gayreti içerisinde olmalıyız. Babalarımıza yalnızca Babalar Gününde değil, bizlere ihtiyaç duydukları her dönemde destek olmalı, bizler için ne kadar değerli olduklarını daima onlara hissettirmeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle hayatta olan tüm babalarımızın Babalar Gününü kutluyorum. Ebediyete intikal etmiş olan babalarımıza da Allahtan rahmet diliyorum.