Sayfa Yükleniyor...
Gazetedeki ilk yazıma başlamadan önce İlkses Gazetesinin değerli okurlarını en kalbi duygularla selamlıyorum. Bundan sonra Allah kısmet ettiği sürece, ülkemizde ve dünyada olup biten sosyal olaylarla ilgili konuları, elimden geldiğince siz kıymetli okuyucularımızla paylaşmaya çalışacağım. Bu anlamda, İlkses Gazetesinin oluşturduğu seçkin bir aileye intisap etmenin bahtiyarlığını yaşarken, hem yazılı basında hem de sanal ortamda yayımlanan bu güzel gazetenin, başta imtiyaz sahibi değerli büyüğüm Halil ARSLAN olmak üzere gazetenin tüm çalışanlarına teşekkür ederim.
Bu günkü yazımda; 1980lerden sonra bütün dünyada konuşulmaya başlanan ve her geçen gün hayatımıza biraz daha yerleşmeye başlayan Çalışma Hayatında Esneklik konusunu ele almak istedim. Çalışma hayatı; insanoğlunun dünyaya gelmesi ile başlamış, zamana ve koşullara göre sürekli olarak bir değişim göstermiştir. Bu değişim iki taraflı bir hareket çizgisi izlemiştir. Çalışma hayatı bir yandan yerel ve ulusal düzeyde meydana gelen gelişmelerden etkilenirken diğer yandan da bu gelişmeleri etkileyen bir olguyu haline gelmiştir.
Bu nedenle öncelikle çalışma hayatında esnekliğin doğuşunu ortaya koymak gerekir. Bu anlamda, çalışma hayatında esnekliğin doğuşunu kısaca söyle özetleyebiliriz: Küreselleşen dünyamızda baş döndürücü hızda meydana gelen bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile bu gelişmelere paralel her geçen gün daha da çetin hale gelen rekabet şartları çalışma hayatında esnekliği zorunlu hale getirmiştir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra gelişmiş ülkelerde uygulanan fordist üretim ve Taylorist yönetim 1980lere kadar devam etmiştir. Bu dönemde, üretimde standartlaşma ve uzmanlaşmaya önem verilmiştir. Öyle ki, bir araba fabrikasında çalışan bir işçi arabanın sadece ufak bir bölümü ile ilgilenmekteydi (Örneğin arabanın sadece sağ kapı vidalarını takma gibi). Bu dönemdeki üretimin temeli kitlesel ve akan bant sistemine dayanmaktaydı. Ancak bilimsel ve teknolojik gelişmelerdeki hızlı gelişim ve dönüşüm hareketleri ile artık fordist üretim iflas etmiş ve ihtiyaca cevap veremez hale gelmiştir. Bunun üzerine özellikle 1980lerden sonra kendisini iyice hissettiren yeni bir üretim şekli ortaya çıkmıştır. İşte bu yeni üretim şekli fordist üretimin yerini alan post fordist üretim şeklidir.
Post fordist üretim şeklinde, katı kurallar ile aşırı uzmanlaşmanın yerini esnek çalışmaya dayalı yalın bir üretim şeklinin hakim olduğu bir sistem almıştır. Bu sistemde hantal ve yeniliklere hızlıca adapte olamayan devasa işletmelere yer verilmez. Çünkü post-fordist üretim sisteminin amacı; yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde artan rekabet şartlarına karşı işletmeyi ayakta tutabilmek ve işletmenin varlığını sürdürebilmek için işletmenin üretim ve yönetimde çağın gerektirdiği değişim ve dönüşümü başka bir değişle esnek üretim ve yönetim şeklini hayata geçirebilmektir.
Post Fordist üretim, işçi sendikacılığının gücünü aldığı, kitle üretiminin hakim olduğu büyük fabrikalardan, orta ve küçük üretim biçimlerine geçilmiştir. Bu anlamda post fordist üretim sistemi işverenlerin hareket alanını genişleterek, işçilerin sendikal hareketten uzaklaşabilmelerini kolaylaşmıştır. Bu çerçevede ilerleyen günlerde sizlerle paylaşacağımız makalelerimizde post fordist üretim şeklinde sendikal hareket üzerinde ayrıca durulacaktır.
Post fordist üretim sisteminde çalışma hayatı esnekliğe dayanmaktadır. Öyle ki bu sistemde çalışma süreleri, çalışma biçimleri, ücret, istihdam edilen işçi sayısı, istihdam edilen işçilerin işlevleri, işletmedeki ürünlerin veya hizmetlerin üretileceği yer ve üretici kişiler gibi konuların belirli sabit kalıplara oturtulmadan, çalışma hayatının aktörlerine özellikle işçi ve işverene rahat ve esnek hareket edebilme serbestîsi tanınmaktadır.
Çalışma hayatında esneklik, çağımızın olmazsa olmazlarından birini teşkil etmektedir. Çalışma hayatı ile ilgili esneklik yükümlülüklerini yerine getiremeyen bir ülkenin krizlerden kurtulması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, küreselleşen dünyamızda çalışma hayatının esnekleştirilmesi, önündeki engellerin kaldırılması ve taraflara rahat hareket edebilme kabiliyetinin tanınması gerekmektedir.