1
Düzgün Yalçınkaya
İlkses Gazetesi Yazarımız

Düzgün Yalçınkaya

Yazarın Köşe Yazıları

Yaşam Amacı Ölüm Olan Birisi!

Bu hafta, davet edildiğim bir iftar programında Muzaffer isimli saygı değer bir büyüğümle tanıştım. Muzaffer abi yıllarca baktığı, sağlık sorunları yaşayan amcasının kendisine bıraktığı oldukça geniş ve kentsel dönüşüm bölgesi içerisinde bulunan arsasını öğrenci yurdu yapılması için bir vakfa bağışlamış. Müteahhitin 12 daire teklif etmesine karşılık birikimini yarına yatırmayı seçmiş. Kendisi son derece mütevazı bir evde otururken, oğlunun da kira da oturduğunu öğrendim.
Türkiye de 27, yurt dışında 8 olmak üzere 35 şehir, ülkemiz dışında 4 ülke gördüm. Her gittiğim yerde birbirinden farklı onlarca kişiyle tanıştım, sohbet ettim, arkadaş olduklarım, hala görüştüğüm bir sürü insan var. Ancak Muzaffer abi gibi birisi ile ilk defa karşılaştım. Muzaffer abiye “Gerçekten akıllı bir adamsın. En fazla 30 sene sonra öleceksin ama bu yaptığın yardım sayesinde 100 sene sonra bile sana buradakiler dua edecekler, karlı yatırım gerçekten” dedim. Güldük.
İçinde bulunduğumuz dünyada adaletsizlik ve kapitalizm iliklerimize kadar işlemiş durumdayken, Homo Economicus da dahil herkesi ters köşe yapan birisi Muzaffer abi. Paranın hüküm sürdüğü bu dünyada dünyaya meydan okuyan bir cengaver Muzaffer abi. Tanıdığı olanın yolunu bulduğu, hak edenin değil birilerinin adamı olanların tutunduğu, işini olması gerektiği


Yaşam  Amacı Ölüm Olan Birisi!

Bu hafta, davet edildiğim bir iftar programında Muzaffer isimli saygı değer bir büyüğümle tanıştım. Muzaffer abi yıllarca baktığı, sağlık sorunları yaşayan amcasının kendisine bıraktığı oldukça geniş ve kentsel dönüşüm bölgesi içerisinde bulunan arsasını öğrenci yurdu yapılması için bir vakfa bağışlamış. Müteahhitin 12 daire teklif etmesine karşılık birikimini yarına yatırmayı seçmiş. Kendisi son derece mütevazı bir evde otururken, oğlunun da kira da oturduğunu öğrendim. 
Türkiye de 27, yurt dışında 8 olmak üzere 35 şehir, ülkemiz dışında 4 ülke gördüm. Her gittiğim yerde birbirinden farklı onlarca kişiyle tanıştım, sohbet ettim, arkadaş olduklarım, hala görüştüğüm bir sürü insan var. Ancak Muzaffer abi gibi birisi ile ilk defa karşılaştım. Muzaffer abiye “Gerçekten akıllı bir adamsın. En fazla 30 sene sonra öleceksin ama bu yaptığın yardım sayesinde 100 sene sonra bile sana buradakiler dua edecekler, karlı yatırım gerçekten” dedim.  Güldük.
İçinde bulunduğumuz dünyada adaletsizlik ve kapitalizm iliklerimize kadar işlemiş durumdayken, Homo Economicus da dahil herkesi ters köşe yapan birisi Muzaffer abi. Paranın hüküm sürdüğü bu dünyada dünyaya meydan okuyan bir cengaver Muzaffer abi. Tanıdığı olanın yolunu bulduğu, hak edenin değil birilerinin adamı olanların tutunduğu, işini olması gerektiği gibi değil, üstünkörü, günü kurtaracak kadar yapanların dümende kalabildiği bir dünya ya nasıl bir değer katıyor


Enerjisi ve Zamanı Çok, Parası Az Gençler

23 Nisan günü özel bir kanalın canlı yayınına katılan pırıl pırıl çocuklardan birisine gelecek vizyonu sorulunca “Belki Alman vatandaşı olurum” dedi. Kelimelerin anlamını yitirdiği nadir zamanlarımdan birisiydi. Çok üzüldüm. Derler ya çocuktan al haberi. Çocuklar sinyali veriyor. Her devlet, ülkesinin bilgi ve birikimini artırarak ülke gelişimini sağlamak, teknoloji üretmek, insanların bilinçli bireyler olarak iştiraklerde bulunarak aklımıza gelecek her alanda kalkınmasını amaçlıyor. Bunu muhtaç olmamak için, sosyal refah için, sosyal barış için, adil gelir dağılımı için, daha iyi eğitim için, adil bir hukuk sistemi için yapıyor. Bütün bunları nitelikli nüfusu ile yapıyor. Niteliği ise eğitim ile insanlarına kazandırıyor. Saydıklarım, kapitalist sistem de zenginleşmenin ön ayakları. 
Peki ülkemizde işler nasıl yürüyor? Son açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye de işsizlik %14,7, bu yaklaşık 4,7 milyon işsiz olduğu anlamına geliyor. Bu işsizlerin %26,7’si genç işsiz. Enerjisi ve zamanı çok, parası az gençler. Önemli bir kısmı da eğitimli. Eğitimin niteliği tartışılır ancak sonuçta ülkemizde belirlenen standardı karşılayıp lisans ya da ön lisans diploması alabilmiş gençler. İşin kötü tarafı bu rakamların resmi rakamlar olması. Sendika ve sivil toplum kuruluşlarına göre bu oranlar, kendi çalışmalarıyla ortaya çıkardıkları rakamlara kıyasla oldukça mütevazı kalmış durumda. Ülkemiz de yaşama gözlerimizi açar açmaz edindiğimiz sosyal haklar var. Sonra sırasıyla ilkokul,


Yarına Borcun Var TÜRK GENÇLİĞİ!

Çok şükür seçim maratonu sona erdi. Artık bırakalım siyaseti, siyasetçiler yapsın. 
Birlikte düşünelim, ülkemiz nasıl gelişir?
Genç bir yazar olduğum için etrafımda ön lisans veya lisans mezunu iş arayan, iş bulamayan ya da istihdamı yeni sağlanan birçok arkadaş var. Son zamanlarda dikkatimi çeken, çok önemsediğim bir konu var.
Mühendislik, İktisat, Eğitim, vb Fakültelerinden mezun arkadaşların önemli bir kısmı emniyet ya da askeri personel oluyor ya da olmak üzereler. Bir diğer taraftan ise Belediyelere girmeye çalışanlar ya da KPSS ile memur olmaya çalışanlar var. Yani kendi alanlarında uzmanlaşıp, uzun yıllar aldıkları eğitimin hakkını vermek yerine, hızlandırılmış bir eğitimle alternatif memurluklara yöneliyorlar. Benim aklıma ise şu soru geliyor. Türkiye gibi üç tarafı denizlerle, dört tarafı çok güzel insanlarla çevrili güzel ülkemizi, kimin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracağı? Eğitimli nüfusun kendini sağlama alma ya da bir şekilde gelir elde etme çabasının, haklı sebepleri olduğu konusunu kabul ediyorum. Ancak birilerinin elini taşın altına koyması, aldığı eğitimin hakkını vermesi gerektiği kanaatindeyim.
Gelir adaletinin düşük olması, dolar endeksli bir ekonomiye sahip olmamız, genç nüfusun yoğun ve işsizliğin bu kadar yüksek olması, enflasyon (özellikle temel ihtiyaç kalemlerinde) kontrolünün sağlanamaması, kredi faizlerinin, yatırımı engelleyecek kadar yüksek olması, yatırım yapanların da günü kurtaracak yatırımlar yapması


Ekonomiye Dair Merak Edilenler

Bu hafta, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Devrim Özkan ile ülkemiz ve Dünya ekonomisi üzerine koyu bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine ekonomiye dair merak edilen bazı soruları sordum. Yazının buradan sonra ki kısmı, benim sorduğum sorular ve hocamızın yorumları ile devam edecek.
Küresel ekonomi de neler oluyor?
Dünya çapında kapsamlı bir durgunlukla karşı karşıyayız. İncelediğimiz son rakamlar bize küresel bir durgunluk olduğunu gösteriyor. ABD son 20 yılda Dünya’ya önemli miktarda para ihraç etti ve içinde bulunduğu durgunluktan bu şekilde çıktı. Zira para ihraç ettiği ülkeler, ellerine geçen dövizle dünya ekonomisini hareketlendirdi. Şimdi ise işler yolunda gittiği için, Dünya ya deyim yerindeyse saçılan paralar, FED (Amerikan Merkez Bankası) tarafından izlenen politikalarla anavatanına geri döndürülmekte. 
Trump’ın korumacı politikaları global ekonomiyi olumsuz etkilemekte. Dünyanın toplam ticaret hacminin neredeyse yüzde 25’ini elinde bulunduran bir ülkenin gümrük tarifeleri ve ek vergiler gibi korumacı politikalar izlemesi, Dünyayı doğal olarak bir durgunluğa sokacaktır ve bu gerçekleşti de. Çin ise ihracat yaparak ekonomisini büyüten bir ülke. Korumacı politikalar uygulanarak başlatılan ticaret savaşı, Çin ekonomisini de olumsuz etkiledi. Bu bir domino etkisi yaratarak bütün dünyayı olumsuz etkilemekte.
Türkiye bir süredir yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon sarmalı içerisinde, bu sarmala girmemizin başlıca nedenleri nelerdir?


Hakkınızı Yedirmeyin!

1919 yılında kurulan, temelinde toplumun farklı kesimlerinin, yaşam düzeyi yönünden, insan onuruna yaraşır düzeye çıkarmayı amaçlayan ve bu doğrultuda çalışmalar yapan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1944 yılında yayımlamış olduğu Philadelphia bildirgesinin bu dengeyi sağlamak veya korumak adına yayımladığı ilkeleri;
• Emek mal değildir.
• Yoksulluk nerede görülürse görülsün, refaha karşı bir tehdittir.
• Dernek kurma ve ifade özgürlüğü desteklenen bir ilerlemenin vazgeçilmez şartıdır.
• İhtiyaca karşı mücadele, her ulusun kendi ülkesi içerisinde tükenmez bir güçle ve kamu yararının sağlanması amacıyla işçi ve işveren temsilcilerinin hükümet temsilcileri ile eşit şartları içinde katılımlarıyla yapacakları serbest tartışmalara ve alacakları demokratik kararlara hakim olarak sürekli ve ortak bir uluslararası gayret ile sürdürülecektir.
Bu hafta tanıştığım bir arkadaş bana, Philadelphia bildirgesinin, üzerinden geçen 75 yıla rağmen anlaşılamadığını, uygulanmadığını veya göz ardı edildiğini hatırlattı. 
Asgari ücretin 2020 TL, açlık sınırının 1941 TL olduğu bir ülkede, tam zamanlı çalışanına aylık 500 TL ödeyen, sigortasız çalıştıran ve bunu 6 aydır yapan bir işverenin olabileceğini düşünemezdim ancak maalesef bu gözler bunu da gördü. 
Asgari ücreti 2020 TL yapmakla bitmiyor her şey. Denetleme yeterli mi? İşçinin işveren karşısında hak arayabileceği uygun müzakere ortamının yaratılabilmesi için çaba gösteriliyor mu? Sigortasız, asgari ücretin çok altında, insan


Bugün Mal ile Gerektiğinde Can ile

Geçtiğimiz günlerde merakla beklenen kasım ayı enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre kasım ayı enflasyon oranı aylık bazda yüzde -1.44. Bu rakam şaşırtıcı gelmiş, hatta inandırıcı gelmemiş olabilir ancak ben bu yazımda herkesin zaten yeterince bahsettiği büyük bir çoğunluğa da tatmin edici gelmeyen kasım ayı enflasyonunu değil, genel anlamda enflasyonu irdeleyeceğim. Bu yüzden önce enflasyonun nasıl belirlendiğinden ve ne olduğundan bahsedelim.
Enflasyon,  en basit tanımıyla, fiyatlar genel düzeyinde ki sürekli artışlardır. Yani enflasyon sepetinde belirlenen, tüketicinin yaşamını idame ettirmesi için gerekli yüzlerce ürünün fiyatlarında ki ortalama artış bize belirtilen dönemde ki fiyat artış oranını bildirir. Enflasyon, tüketime teşvik edici yönü bakımından faydalı olsa da belirli bir noktadan sonra tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Enflasyon piyasadaki talep canlılığını sağlayacak bir araçtır. Tek haneli olduğu sürece yatırıma, tüketime, üretime teşvik eder.  Ancak yüzde 10 gibi çift hanelere ulaşan ve daha fazla artan enflasyonun piyasada olumsuz etkileri görülecektir.
Enflasyonun çift hanelerde dolaştığı bir ekonomide;

  1. Tasarruflar,  yatırıma dönüştürülmek istenmez.

Ekmeğe Zam Yapılmasın, Yapılmasın da!

Son günlerde en fazla duyduğumuz kelime zam. İğneden ipliğe aklınıza gelen her şeye zam geldi. Kimi ürünlere yüzde 50 kimilerine ise daha fazla. En fazla tartışılan konu ise ekmeğe zam geldi mi? Gelecek mi? oldu.
Geçtiğimiz günlerde TÜİK Eylül ayı enflasyon oranını açıkladı. Eylül ayı enflasyonu tüketici cephesinde (TÜFE) yüzde 6.4, üretici cephesinde (ÜFE) yüzde10.88 oranında gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına baktığımızda ise fiyatlar genel düzeyindeki değişim TÜFE de yüzde 24.52 oranında gerçekleşirken, ÜFE’de yüzde 46.15 gibi önemli bir oran söz konusu. Bilmeyenler için açıklayalım üretici fiyat endeksi üreticilerin maliyet artışlarını önceki aya ya da yıla göre gösteren oranlardır. Bu oranlardan anlaşılacağı gibi üretici, nihai malın fiyatını maliyetindeki artış kadar arttırmamasına rağmen zamlar ülkede en fazla konuşulan, bizleri en fazla rahatsız eden konu.
Ortaya çıkan rakamlara baktığım zaman çıkarımım şu şekilde oluyor; Üretici, fiyatları maliyetinin arttığı kadar artırmıyor ve daha az kazanıyor, tüketicinin ise her geçen gün alım gücü düşüyor. Üretici ile tüketici arasında kalan perakendeciler ise fiyat artışı ve zamlardan ciddi kazanç elde ediyor. ÜFE ve TÜFE arasındaki makas açıklığı, bize ilerleyen günlerde gelebilecek yeni


Güçlü Türkiye İçin!

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Plan, yeni adıyla Yeni Ekonomi Programı açıklandı.
Açıklanan programda enflasyon ve büyüme tahminlerine bakacak olursak; 2018 büyüme tahmini %3,8, enflasyon %20,8, 2019 yılı için ise büyüme tahmini %2,3 enflasyon tahmini ise %15,9, 2020 yılında %3,5 büyüme, %9,8 enflasyon olacağı, 2021 yılında ise %5 büyüme ve %6 enflasyon ile taşların yeniden yerine oturacağı, yaklaşık 3 yıllık bir program sonucunda ekonomide fiyat istikrarının yakalanacağı öngörülüyor. Bakan Albayrak Türkiye’nin zor süreçlerden geçtiğini ancak yoluna güçlü adımlarla devam edeceğini vurguladı. Orta Vadeli Plan, en azından ayakların yere bastığı bir planlama olmuş. Enflasyon hedefinin sene başında Merkez Bankası tarafından açıklanan raporunda %8,4 gibi bir oran belirlenmişti. Bu oranı her ne kadar Temmuz ayında %13,4 oranına revize etse de ekonomiden anlamayan birisi için bile tatmin edici olmayan bu oranlardan, ayakların yere bastığı tahminler daha inandırıcı. Açıklanan program ile 2023 hedeflerinin uyuşmadığını söylemekte de yarar var. 2021 yılında tahmin edilen kişi başına gelir 10.973 dolar, 2023 hedefi ise 25 bin dolar. 2021 yılı hedeflenen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 926 milyar dolar iken, 2023 hedeflerinde bu rakam 2 trilyon dolar civarı. Ayaklarımız yere değsin kendimizi tanıyalım da gerisini bir şekilde getiririz. Ayaklarımız


Dönülmez Akşamın Ufkundayız

Üniversite de çok sevdiğim bir hocam İktisada Giriş dersinde bizlere; İktisat bilmek güzel şey, öğrenirseniz bilirsiniz ama bu bilgi sizi mutlu etmez derdi. Çünkü neyin, neden, nasıl olduğunu, olacağını bilirsiniz.
Sene 2018 Ağustos’un en sonu, bugün dolar 6.84’ü euro 8 TL’yi gördü. Bürokratların yeterli çabayı göstermediğini düşünenlerdenim. Yapısal uyarlama diyoruz, ithalatı daraltıp ihracatı artırarak cari açığı kısalım diyoruz, tasarruf yapalım tüketim çılgınlığına bir dur diyelim diyoruz. Olmuyor, olmuyor, olmuyor.
Türkiye’nin en önemli sorunu ne diye kafa yorduğumuzda genellikle ileri teknoloji üretememe sorununda karar kılınıyor. İhracat rakamlarımız içerisinde, yüksek teknolojili ürünlerin payının düşük, ithalatımızda ise tam tersi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Zira son açıklanan rakamlara göre Temmuz ayı ihracat miktarımızın yalnızca %2.8 gibi bir kısmı yüksek teknolojili nihai mallardan oluşurken, bu ithal ettiğimiz ürünlerde %13.5. Türkiye ileri teknoloji talep eden bir ülkeyken, üretim arzı düşük ve orta teknolojili ürünlerden oluşuyor. Bu da daha fazla dışarıdan ürün ithal edilmesine, netice de ise cari açığa neden oluyor.
Türkiye de arz ve talep uyuşmazlığı cari açığa neden oluyor. İç piyasada arz ve talebin birbirini


Barışınız Zafer Olsun

Amerika ile aramızda bir süredir devam eden papaz krizinde tansiyon hala yüksek. Karşılıklı restleşmelerin sonucunda dolar önce 7.20’leri gördü, daha sonra ateşi, Türkiye’nin akılcı adımlarıyla 6 TL’nin altına çekildi. Yazıyı yazdığım şu sıralar ise $/TL 5.80 civarında seyrediyor. Ben de bu hafta dolar, avro gibi dünya paraları karşısında büyük değer kaybeden Türk Liramızın değer kayıplarının önüne geçmenin en önemli yollarından biri olan yapısal reformları kaleme aldım.
Yapısal reform; Bir ekonominin daha verimli çalışabilmesini, şoklara karşı dayanaklı olmasını sağlayan adımlardır. Kısa dönemde fedakarlık yapılıp, uzun dönemde faydası görülen kökten değişimlerdir. Şöyle ki çatısı akan bir evi düşünün, ufak tefek tadilatlarla günü kurtarmak yerine, çatıyı yıkıp yeniden yapmak yapısal reformdur. Kısa vade de pahalıya gelse de, uzun dönemde verdiğiniz paraya değecektir. Yapısal reformlarda kısa vadede değişim sağlanamamakta, sabırlı ve planlı uygulamalarla uzun dönemde sistem rayına oturtulmaktadır. Ekonomide istikrarın sağlanması, üretim verimliliğinin artırılması, teknoloji ihracatının gerçekleştirilmesi için yapısal reformlara ihtiyacımız var.
Ülkemiz de doların ve avronun, 1 hafta gibi kısa bir sürede % 40 gibi absürt bir değer artışı, kırılgan bir ekonomiye sahip olduğumuz, şimdiye kadar maalesef yarına göre değil bugüne göre


İşinizi Düzgün Yapın!

2018 yılı, üniversite lisans giriş sınavı olan, Alan Yeterlilik Sınavı (AYT) sonuçları açıklandı. Sınavı geçerli sayılan, yaklaşık 1 milyon 877 bin öğrencinin net ortalamalarını inceleyelim. Türk Dili ve Edebiyatı, 24 soruda 4,74 ortalama net, tarih-1, 10 soruda 1,67 ortalama net, coğrafya-1, 6 soruda 2,27 ortalama net, matematik, 40 soruda ortalama 3.92 ortalama net, fizik, 14 soruda 0,46 ortalama net, kimya 13 soruda 1,1 ortalama net, biyoloji, 13 soruda 1,66 ortalama net. Türkiye’de eğitimin geldiği son durum içler acısı. Geleceğin hakimi, savcısı, doktoru, mühendisi, bakanı, girişimcisi, esnafı, bakkalı, çöpçüsü hepsi buradan çıkacak. Bu net ortalamalarına bakıp geleceğe umutla bakmak gerçekten kolay değil. Eğitim de başarıyı üniversite mezunu kişi sayısıyla ölçemeyiz. Eğitim de yapısal değişikliklerin şart olduğu, nitelik konusunda büyük sıkıntıların olduğu ortada. Sorunun köküne inmeye çalıştığımızda, eğiticilerin kendi alanlarında girdikleri sınav sonuçları incelendiğinde, durumun vahameti daha net anlaşılıyor. 2017 Öğretmen Alan Bilgi Testi sonuçlarına göre, Fen bilimleri alanında lisan eğitimi almış öğretmenlerin 50 soruda net ortalamaları 11,7, lise matematik 11,8, fizik, kimya, biyoloji net ortalaması 17. Daha fazla sonuç paylaşılabilir ancak istatistiklere dalıp konudan uzaklaşmamamız için bu kadarla yetineceğim. Ülkemizde eğitim konusunda bir yetersizlik olduğu ortada. Bu kadar yüksek bir genç nüfusu, bu kadar kötü


Yeni Bir Dünya Kurulur, Türkiye Yerini Alır!

Türkiye ve Amerika arasında son haftalarda artan bir gerilim mevcut. Sebebiyse İzmir’de yani şehrimizdeki bir kilisenin papazı. Olayı kısaca özetlemek gerekirse, 9 Aralık 2016 tarihinde terör örgütlerine üye olduğu şüphesiyle tutuklu yargılanan Papaz Brunson, 26 Temmuz 2018 tarihinde sağlık sorunlarını göz önünde bulunduran ilgili mahkeme tarafından, adli kontrol şartıyla, ev hapsine alındı. Piyasalarda Merkez Bankasının faiz kararıyla borsa ve TL’de meydana gelen ani değer kayıpları, papazın adli kontrol şartı ile ev hapsine alınmasıyla tersine döndü. TL  ve Borsa İstanbul’da yüzde 4’lere yakın değer kazancı sağlandı. Perşembe günü ise Brunson’un ev hapsini yeterli bulmayan Donald Trump ve yardımcısı,  Türkiye’yi geniş çaplı yaptırımlar ile tehdit etmeye başlayınca, dolarda yeniden oynaklık baş gösterdi ve 4.87 seviyelerine yükseldi.
Türkiye’nin Amerika ile ikili ticaret ilişkilerini incelediğimizde Amerika açısından vazgeçilmez bir ülke olmadığımız bariz. Dünyanın en fazla ithalat yapan ülkesi olan Amerika ile ticaret hacmimiz 2017 yılı TÜİK verilerine göre 20.5 milyar dolar civarı. Bunun yaklaşık 12 milyar doları ithalat yani satın aldığımız ürünlerken, 8.5 milyar dolar civarı ihracatımız mevcut. Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı 5. ülke. Amerika’nın ihracat rakamlarını incelediğimizde ise Türkiye’nin sırası 28. Yani en fazla mal sattığımız ülkeler sıralamasında 5. Olan Amerika ekonomisinde, ülkemiz 28. sırada.


Ekonomiye Kısa Bir Mola; Mordoğan

İzmir’de yaşamanın güzel taraflarından birisi de tatil beldelerine ev sahipliği yapmasıdır. Hepinizin aklına ilk başta Çeşme gelecek biliyorum ancak ben bu hafta yüz kişilik çarşıda on binlerce kişinin dolaştığı, otellerin uçuk fiyatlarıyla bilinen, dinlenmekten çok para harcama merkezi haline gelen Çeşme’ye değil, yine İzmir’den Çeşme ile hemen hemen aynı mesafede olan Karaburun’a bağlı Mordoğan’a gittim. Şirin, sakin bir tatil kasabası olan Mordoğan, sakinlik, dinginlik arayanlar için birebir. Harika bir denizi olan, ulaşım için sadece yürümeniz gereken bir deniz kasabası.
Mordoğan’da mavinin her tonunu görmeniz mümkün. Büyük otellerin olmaması, son yıllara kadar virajlı ve dar bir yolunun olması, yerli yabancı turistlerin Urla’yı geçtikten sonra Karaburun ve Çeşme tabelalarından Çeşme’yi tercih etmeleri gibi sebepler Karaburun’un dolayısıyla Karaburun’dan 20 km geride bulunan Mordoğan’ın sakin, dingin, ve az sayıda insanın, genellikle orta yaş üzeri yerli turistin konumlandığı, ufak bir tatil beldesi olmasını sağlıyor. (İzmir Karaburun arasında yapımı devam eden yol çalışmalarının Mordoğan’a kadarki kısmı bitmiş durumda.)
Ben de döviz kurlarına, işsizlik verilerine, yüksek faize, enflasyona, kısacası ekonomiye birkaç günlük bir Mordoğan arası verdim. Çadır kurdum, kamp yaptım. Elektrik faturası ödememek, toprağa


3.Dünya Savaşı

Dünya’nın bir krizin içerisinde olduğu yadsınamaz bir gerçek. 2008 yılında ABD ‘de patlak veren ‘Mortgage’ krizi küreselleşmenin etkisiyle birçok ülkeyi etkilemiş ve içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Dünya şu sıralar krizden çıkış yolları arıyor. Küresel sermaye, her çıkmazdan sonra üretim açısından önemli değişikler yapmış ve kapitalist sistem güçlenerek devam etmiştir. Şu sıralar içinde bulunulan krizden çıkmaya çalışan ülkeler kendilerine kazanç sağlatacak reçeteler hazırlıyor. Bunlardan birisi endüstri 4.0 iken bir diğeri ABD ve Çin’in tutuştuğu ticaret savaşları. Almanya’da doğan endüstri 4.0 üretim biçimi; üretimde insan faktörünün en aza indirilmesi amaçlanan dolayısıyla üretimde en önemli faktör olan ucuz işgücü arayışının sona ermesi amaçlanan bir modeldir. Küreselleşmenin yani uluslararası bütünleşmenin her alanda daha fazla hissedilmeye başlandığı 2000 yılından günümüze dünya da en fazla göze çarpan iki ülke var; Hindistan ve Çin. İki ülkede üretimde en önemli ve değişken girdi olan işgücü maliyetlerinin ucuz olması ile biliniyor. 1971 yılından sonra her geçen gün etkisini biraz daha arttıran ucuz işgücü olan ülkelerde üretme stratejisi artık doyuma ulaşmış durumda ve gelişmiş ülkelere zarar vermektedir. Bunu önlemenin yolu Almanya’ya göre 4.0 üretim modeliyken ABD’ye göre kapalı üretime teşvik politikası yani gümrük vergileri. Endüstri 4.0 üretim biçiminde, insan faktörü en aza indirgendiği


Tehlikenin Farkında Mıyız?

TÜİK geçtiğimiz günlerde Haziran ayı enflasyon oranlarını açıkladı. Açıklanan rakamlara göre Haziran ayı tüketici fiyat endeksi aylık % 2.61 arttı. Aralık ayından bu yana 7 aylık enflasyon 9.17 iken geçtiğimiz yılın haziran ayından bu yana % 15.39 oranında bir enflasyon söz konusu.
Haziran ayında açıklanan, Mart 2018 TÜİK verilerine göre % 10.1 oranında açıklanan işsizlik oranı, mevduat faiz oranlarının % 20’lere merdiven dayaması, yüksek kur, konut ve otomobil satışlarında meydana gelen daralma aklıma bir iktisadi sorun olan stagflasyonu getirdi. Peki ama stagflasyon nedir? Önce bir onu tanımlayalım.
Stagflasyon; işsizlik ve enflasyonun aynı anda yaşanması durumudur. Stagflasyon; yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve durağan bir ekonomi vaat ediyor. Stagflasyonun içinde miyiz? Yoksa adım adım stagflasyona yaklaşıyor muyuz? Ya da daha doğru bir soru soralım, tehlikenin farkında mıyız?
Faizlerin yüksek olması dinamik bir ekonomiye sahip olamamamıza neden oluyor. % 20 faizle tahvil alabilecek iken yatırım yapmak bir girişimciye çok mantıklı gelmeyebiliyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek faiz ülkemizde de uygulanıyor ancak döviz girdisi yüksek faize rağmen istenilen düzeyde değil. Buna isterseniz güven sorunu deyin, isterseniz ekonomik bir


Öğrenmeyi Öğretmek

Selamlar sevgili İLKSES okurları. Seçim haftasını atlattık ancak yankıları hala sürüyor. Bende bu hafta bulunduğu şehirden dışarı çıkmayan, zengin semtlerinde oturup, çok uluslu işletmelerin kafelerinde kahvelerini yudumlayan, snap atıp, keyifli storyler paylaşan insanlarımıza, bizi yönetenlere ve muhalefet partileri ile ilgili seçim süreci ve seçim sonuçlarıyla ilgili yaptığım gözlem ve tespitlerimden bahsedeceğim bir yazı kaleme aldım.


İyilik Meleği IMF

Selamlar sevgili İLKSES okurları, bilindiği üzere TL’de son zamanlarda önemli değer kayıpları söz konusu. Bu hafta Türkiye gibi gelişmekte olan, ciddi borç stoğu bulunan, geçmişinde 19 defa IMF ile stand-by anlaşması imzalayan ve son günlerde tekrar ismini sıkça duymaya başladığım, hepimizin antipati ile yaklaştığı IMF’yi yakından incelediğim bir yazı kaleme aldım.


24 Haziran’a Giderken

24 Haziran’da yapılacak seçimlere giderken hepimizin ihtiyacı olan bir konuda güç ve adalet ilişkisi üzerine bir yazı kaleme aldım. Yazıma giriş yaparken Blaise Pascal’ın güç ve adalet üzerine yazdığı şu muhteşem satırları paylaşmak istiyorum: “Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka karşı çıkan olur; çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek, bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik; çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin haklı olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık ve adalet güçsüz kaldı.”


Türkiye AB’ye Nasıl Üye Olur?

Avrupa Birliği ya da kısaca AB, yirmi sekiz üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. Topraklarının bir bölümü Avrupa kıtasında bulunan ülkemizde bu birliğe üye olmaya çalışan aday bir ülke. Avrupa macerasına 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile resmen başlıyor. O günden bugüne geçen 55 yılda kaydettiğimiz gelişme pek de tatmin edici değil.


İzmir’de Konut Piyasası

Türkiye’de 2017 yılında TÜİK rakamlarına göre 1 milyon 409 bin 314 konut satıldı. Bu rakam bir önceki yıla oranla yüzde 5.1 artış göstermiş durumda. Bazılarımızın bildiği gibi inşaat sektörü ülke ekonomimizin önemli bir bölümünü oluşturuyor. TV reklamlarından da anlayacağımız gibi 2018 senesi de emlak piyasaları açısından hareketli geçecek gibi görünüyor zira senetle ödemelerle bile ev sahibi olunabiliyor.


Türkiye'de Turizm

Nisan ayının sonlarına geldiğimiz bu günler, yılın belki de en güzel günleri. İzmir gibi bir coğrafyada piknik yapmanın, doğa yürüyüşlerinin, kordonda zaman geçirmenin en keyifli olduğu günlerdeyiz. Çeşme’de otelci bir arkadaşım bana ilkbaharda, havanın güzel olduğu günlerde, yaz ayları için daha fazla rezervasyon yapıldığını söylemişti. Havalar güzel olunca bende tatil planları yapmaya başladım. Tatil planları yaparken de, bu hafta bacasız sanayi olarak adlandırdığımız turizm ile ilgili bir yazı yazmaya karar verdim.


Belirsizliğin Belirliliği

2019 Kasım ayında yapılması planlanan seçimlerin, bir anda 24 Haziran 2018 tarihine çekilmesiyle benim de bu haftaki konum belli oldu, erken seçim.


Dolar 4.19

Hareketli bir haftayı daha geride bıraktık. Bu hafta dolar/tl 4.19 u görerek tarihi rekorunu kırdı. Şu sıralar 4.09 civarında seyreden dolar/tl de önümüzde ki günler maalesef pek iç açıcı görünmüyor. Dışarıya bu kadar bağımlı bir ekonomimizin olması nedeniyle, en ufak bir haberle büyük dalgalanmalar meydana gelebiliyor. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın attığı bir tweet sonrasında Türkiye’de başlayan satış dalgası, dövizi yükseltti. Borsa İstanbul ise 115 bin seviyelerinden 106 bin seviyelerine kadar geriledi şu sıralar 110 bin dolaylarında seyrediyor.