Sayfa Yükleniyor...
Dünyada herkese yetecek kadar kaynak bulunmasına rağmen gelir eşitsizliği tarihte hiç olmadığı kadar fazla. Haftalarca sözünü ettiğimiz endüstri 4.0, yapay zeka, bulut sistemi, nanoteknoloji, Suriye deki savaşı bitiremiyor, dünyada açlık çeken insanların açlığını gideremiyor, gini katsayısı dediğimiz zengin ile fakir arasındaki farkı azaltmıyor. Dünyada 1980 yılından sonra sermayedarların karlarını her geçen yıl arttırdıkları, bunun karşısında emeğe ödedikleri oranın her geçen yıl azaldığı görülüyor. Bunu biraz daha açık söylemek gerekirse, sermaye elindekini paylaşmaya yanaşmıyor. Bir çalışan düşünün aylık bin 603 lira geliri olsun, asgari ücretimiz olan rakamı verdik. Bir işçinin bin 603 lira gelir aldığı firmadan 4 bin liraya beyaz eşya aldığını düşünelim, aylık 600 lira taksitleri için ödeyecek. Farklı herhangi bir ödemesi olmadığı düşünüldüğünde bile harcanacak geliri bin liraya düşecek. Kapitalist sistemde, sürekli ekonomik kriz meydana gelmesinin temel sebebi bu. Emek o kadar çok borçlanıyor ki harcayacak parası kalmıyor. O zaman daha fazla çalışmaya başlıyor. Günde 8 saat çalışılırken, (3 vardiya çalışılacağı düşünülürse, bir günde bir iş için 3 çalışana ihtiyaç var.) çalışma saatini 8 saatten 12 saate çıkaracak, aynı iş için sermaye 2 çalışana ihtiyaç duyacaktır. Bir kişi işsiz kalınca daha ucuz ücrete daha fazla çalışmayı kabul edecek, böylece kısa vadede cebini dolduran sermaye, uzun vadede üretilen ürünlerini tüketecek kişileri bulmakta zorlanacaktır. Üretimi azaltması gerekiyor, çünkü elinde kalan ürünleri alacak birilerini bulamıyor. Çalışanlarını işten çıkardıkça piyasada tüketim talebi azalacak, üretimin anlamı kalmayacak ve bu bulunduğu toplumu ekonomik krize götürecek. Yani ekonomik krizlerin temel sebebi sermaye sınıfının paylaşmama arzusudur. Sermaye isterse paylaştırır, isterse ürettirir, isterse savaştırır, isterse istediği kararı aldırtır. Hem de bunları yaparken demokrasi aracılığı ile yapar. Örneğin kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkını ele alalım. Dünya da kadınlara seçme ve seçilme hakkı acaba gerçekten değişen dünya düzeninde kadının menfaati düşünülerek verilen bir hak mı, yoksa yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi ile iş gücü piyasasında ihtiyaç duyulan iş gücü talebinin karşılanması için kadınları işgücüne dahil ederken kendini iyi hissetmesi için, aynı işi yaptığı erkek ile aynı haklara sahip olması için verilen bir hak mı? Kararı siz verin. Benim için en acı olan bu kararları bile erkeklerin almasıydı. Madem seçimlerde karar verici bizleriz, neden kurallar sermaye sınıfının istekleri doğrultusunda gerçekleşiyor? Bana dükkan sahibi olan birinin değil de kiracısının stopaj ödemesinin gerekçesini söyleyebilecek birisi çıkar mı? Ya da bunun mantıklı bir yol olduğunu anlatabilecek? Toplumun yüzde 10luk kesimi nasıl oluyor da demokratik bir ortamda %90 a üstü kapalı hükmedebiliyor? Meclise dükkan sahiplerini değil de kiracıları gönderdiğimiz gün bu durum değişecektir. Üreten emek, tüketen emek, savaşan emek ama kazanan sermaye? Soru sormaktan değil, cevap alamamaktan korkun. Makro ölçekte sermaye ve emek arasındaki ilişkiyi, alınan kararlar ve uygulamaları neticesinde irdelemeye çalıştım.
Bu hafta ülkemizde, girişimcilik üzerine bir yazı kaleme almaya karar verdim. Türkiye 80 milyonu aşan nüfusuyla, Avrupayı Asyaya bağlamasıyla, 4 mevsim 3 iklim görülmesiyle, kuzeyi kar altındayken, güneyinde denize girebildiğiniz, jeopolitik konumu dünyada sayılı ülkelerden birisi. Doğusunda ayrı batısında ayrı medeniyetlerle insanlık tarihinin her zaman en önemli yerleşim yeri olan Anadolu toprakları üzerinde kurulu, gerektiğinde birlik, beraberlik ve dayanışma gösterebilen, ortak amaç ve değerlerleri bulunan bu güzel ülkede girişimci olmak zor mu? Zorsa ne kadar zor? Neden bu kadar zor?
Selamlar sevgili İlkses okurları. Bu hafta yakın zamanda çok sık duymaya başladığımız Uberden bahsedeceğim. Taksi şoförleri ve plaka sahipleri ile Uber şoförleri arasındaki anlaşmazlıkları birde benim bakış açımla irdeleyelim.
Hareketli bir haftayı daha geride bıraktık. Güzel ülkemde köşe yazarı olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Bu hafta İsviçre Parlamentosunun tartışılacak gündem olmaması nedeniyle açılmayacağını duyunca bir daha içinde yaşadığımız yoğun gündemimizin bir köşe yazarı olarak zenginliğinden büyük bir haz duydum. Uber ile Çiftlik Bank arasında kaldım ve Uberi gelecek haftaya bırakarak Çiftlik Bank ile ilgili bir yazı kaleme aldım.
Selamlar sevgili İLKSES okurları. Bu hafta Türkiye ekonomisinde kadının rolünü irdeleyeceğiz. Türkiye de kadınların istihdama katılma oranı Kasım 2017 TÜİK rakamlarına göre yüzde 33.8. İnsanlığın doğuşuyla başlayan kadın erkek ilişkilerinde geçen binlerce yıllık sürenin ardından ortaya çıkan istihdam eşitliği yüzde 33.8 yani Türkiye de her yüz kadından 34ü çalışırken, bu oran erkeklerde yüzde 72.1 civarında. TÜİKin her sene kadınlar gününe özel yayınladığı, İstatistiklerle kadın verilerini ayrıntılı biçimde inceleyebilirsiniz. Ben dikkatimi çeken önemli verileri paylaşacağım.
Selamlar sevgili İlkses okurları. Geçtiğimiz hafta sonu ülkemizin tantuni merkezi Mersindeydim. 2 gün boyunca Mersini ve Mersin insanını tanımaya çalıştım.
Bu hafta şehrimizde popülaritesi yüksek olan, en azından herkesin bir zamanlar açmayı en azından bir defa hayal ettiği kafe işletmeciliği konusunu irdeleyeceğiz. 3 liraya çay, 10 liraya kahve satmak hangimizi cezbetmez ki? Oturduğumuz kafelerde sadece çay içenlerin sayısını hesaplayıp aylık çay gelirinden, personel maaşlarını, işyeri kirasını tahminen ödemek keyifli evet ama buzdağının görünmeyen yüzünde acaba bizleri ne bekliyor? Ya da kafe işinde gerçekten tahmin ettiğimiz gibi güzel paralar dönüyor mu? Günümüzde sermaye sahiplerinin paradan para kazanmaları göz önünde tutulduğunda, küçük girişimci kafe sektöründe başarılı olabilir mi? Başarılı olabilirse bu nasıl gerçekleşir?
Geçtiğimiz günlerde yapmış olduğum Samsun seyahatimden izlenimlerimi aktaracağım bu hafta. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki İzmir gibi bir yerden seyahate başlamanın birçok avantajı var. Türkiye de dolaştığım 23 şehirde de İzmirli olduğumu belirttiğim anda ortamı bir sempati, bir boyoz kokusu alıyor. Şehrimizin ülkemizde gerçekten pozitif bir imajı var. Samsun 1.3 milyonu aşan nüfusuyla denize paralel kentleşmiş bir şehir. Ülkemizin en kalabalık on altıncı şehri, tam 17 ilçesi var. Karadenizin en gelişmiş ve en kalabalık şehri. Karadeniz de demir ağı olan tek liman şehri. Yani Samsuna tren ile gelmekte mümkün. Sıcakkanlı, adres tarif etmeyi seven insanlarla dolu, seyahat etmesi keyifli, seyahat edilesi bir kent Samsun. Samsunda ne yapılır biraz da onlardan bahsedelim.
Selamlar sevgili İlkses okurları. Bu hafta ülkemizde ağırlığını ve popülaritesini her geçen gün daha fazla arttıran katılım bankacılığını irdeleyeceğiz. Öncelikle katılım bankacılığı nedir onu açıklayalım.
Geçtiğimiz günlerde yapmış olduğum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yani yavru vatanımız Kıbrıs ile ilgili izlenimlerimi aktaracağım bu hafta. Öncelikle Kıbrısa gitmek isteyenler için basit prosedürden bahsedelim. Kıbrısa gitmek için ihtiyaç duyacağınız tek şey kimliğiniz. İşin en güzel tarafı ise Kıbrısa dış hatlardan gitmek oluyor tabi Duty Freeye uğramak size kalmış.
Dünyadaki önemli kredi derecelendirme kuruluşlarından birisi olan Fitch, geçtiğimiz günlerde Türkiyenin kredi notunu açıkladı: BB+
Neden üretmeliyiz diye soru mu olur demeyin bal gibi de olur. Nedenlerimiz olursa sonuçlara ulaşmamız daha kolay olacaktır. Ülkece örgütlenmeliyiz. Peki ama neyin etrafında, hangi hedef için? Geçtiğimiz günlerde bir habere denk geldim; lastik ayakkabı ile okula giden çocuklar için binlerce ayakkabı yardımseverler tarafından toplanılıp çocuklara dağıtılmış. Hepsi de çok sevinmişler. Mükemmel bir sosyal yardımlaşma örneği, her zaman söylerim biz dünyanın en güzel ülkesiyiz. Paylaşmayı bilen insanların ülkesiyiz. Paylaşmanın tek başına yemekten daha lezzetli olduğunu bilen bir ülkeyiz. Peki ama her şey iyi güzelse ben neden böyle bir yazı kaleme aldım?
Selamlar sevgili İlkses okurları, Endüstri 4.0 ile gelecek geliyor yazılarıyla ilgili kendi düşüncelerimden bahsettiğim bir yazı kaleme aldım. Bu dizinin son yazısı olacak. Küreselleşme ile tek bir şehir gibi yönetilen dünya da günümüzde giderek daha fazla teknoloji ve insan bolluğu var. Endüstri devrimleri ile her teknolojik gelişim daha fazla sermaye , daha az insana ihtiyaç duydu. Buhar makineleri kullanılırken bir üretim atölyesinde 1000 çalışan gerekirken, elektrik bulunması ile seri üretime geçilmesiyle bu sayı 500e düştü. Sebebi ihtiyaç duyulan iş gücünün sermaye ile karşılanma oranının artmasıdır.
Selamlar sevgili İlkses okurları, bu hafta gelecek geliyor isimli yazı dizimde, Blockchain (blok zincir) teknolojisi ve birçok kişinin ismini duymadığı Tangledan bahsedeceğim.
Selamlar sevgili İlkses okurları. Bu hafta endüstri 4.0 ile başlayan yazı dizimizde nesnelerin interneti ile gelecek geliyor dedim. Peki ama Nesnelerin İnterneti nedir?
Yapay zeka, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyetidir. Burada zeki canlılardan kasıt insan oluyor. Endüstri 4.0ın konuşulduğu günümüz de yakın gelecek vizyonumuzu belirlerken olmazsa olmazımız yapay zekadır.
Selamlar sevgili İlkses okurları, bu hafta yazılarımda sık sık söz ettiğim Endüstri 4.0 üretim modelini ayrıntılı şekilde irdeleyeceğiz. Şimdi en basit şekilde endüstri 4.0 üretim modelini tanımlamaya çalışalım.
Enflasyonun ne olduğunu biraz inceleyelim. Enflasyon en basit tabiri ile paradaki değer kaybıdır. Teorik tabiriyle mal ve hizmet fiyatlarının, genel seviyesinde yaşanan sürekli artışlardır. Enflasyon, aslında belirli düzeylerde gerçekleşmesi durumunda faydalı bir ekonomik araçtır. Tüketim talebinin canlı tutulması için, ekonominin dinamizminin korunması için gereklidir. Şöyle örnekleyelim; elektronik ürünlerin fiyatlarının artacağı öngörüsü ile mi tüketim talebinizi hızlandırırsınız yoksa sabit kalacağı öngörüsüyle mi ? Otomobil fiyatlarının artacağı beklentisi, sabit kalmasından ya da azalacağı öngörüsünden daha fazla tüketim sağlar. Şimdi de gelelim enflasyon madem bu kadar gerekli, biz neden bu kadar şikayet ediyoruz onu açıklayalım.
Selamlar sevgili İlkses okurları, popülaritesini sürekli artıran kripto para birimi olan Bitcoine bende kayıtsız kalamadım, kalamazdım. Bu hafta kripto paraların en tanınanı Bitcoini yazdım.
Selamlar sevgili İLKSES okurları, faiz ile ilgili bir yazı kaleme almayı planlıyordum uzun zamandır. Ülkemizde her alanda uzman olan herkes gibi benim de iddialı olmam dolayısıyla önem verdiğim, bilinçli her vatandaş gibi düşmesini istediğim (ya da belirli bir seviyenin altına gerilemesi diyelim) bir liberal ekonomi oyunu olan faiz ile ilgili yazdım bu hafta.
Bu hafta parayı ele alacağız. Peki, ama para dedikleri ne ola ki? En temel tanımıyla devletçe bastırılan ve ülke içinde ödeme aracı olarak kullanılan, üzerinde değeri yazılı, kâğıt ya da metal nesne. Paranın tarihi milattan önce 700 yıllarına dayanıyor. Lidyalıların bulduğu düşünülüyor. Ne gerek vardı da bulaştınız paraya diye düşünüyor insan, eskiden geçim derdi yokmuş gibi. Takas yöntemi ile ekonomi dönmeyince, büyümeyince parayı bulmuşlar. Bugün ise paranın anlamı paradan çok daha fazlası.
Ülkemizdeki en zengin yüzde 20lik kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 47 iken, en yoksul yüzde 20nin aldığı yüzden 6lık pay kafama takılıyor.
Geçtiğimiz hafta Karabağlar sanayisinde çalışan arkadaşım, Hakan Ayazmayı dükkanlarında ziyaret ettim. Camcı dükkanlarına konuk oldum. Esnafla konuştum, çaylarını içtim, yemek yedim. Herkes çok sıcakkanlı ve misafirperverdi. Eve gelince bu hafta esnaflıkla ilgili bir yazı yazma kararı aldım. Esnaf deyince benim aklıma gelen sıcakkanlı, güler yüzlü, yardımsever insanlardı. Acaba Google da benim gibi mi düşünüyordu?
Bu hafta İzmir için hareketli bir hafta oldu. Özellikle bürokrasiye yabancı bir şehir olan şehrimizde ekonomik bir forum düzenlendi. 25-26 Ekimde düzenlenen foruma katılanlardan bazı isimler şöyleydi. Başbakan Binali Yıldırım, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Yunanistan Ekonomi ve Kalkınma Bakanı Dimitri Papadimitriou, Türkiyenin önde gelen akademisyen, CEO ve birlik başkanları. Forumun açılış konuşmasını yapan Başbakanımız Binali Yıldırım; Ege Türkiyenin dünyaya açılan kapısıdır diyerek Egenin önemini vurguladı.