1
Fatma Soylu
İlkses Gazetesi Yazarımız

Fatma Soylu

Yazarın Köşe Yazıları

NUSR-ETME

       Reklamın iyisi kötüsü oluyormuş arkadaşlar geçen hafta bunu öğrendik ünlü kasabımız Nusret Bey sayesinde..
      Bildiğimiz gibi geçen hafta dünya kupası finali oynandı. Messi mi Ronaldo mu derken Messi kupayı aldı ve son noktayı koydu maalesef. (Maalesef dedim çünkü ben Ronaldo'cuyum;)) Doğal olarak günlerce Messi'yi gördük, Messi'yi konuştuk heryerde. Bir de doğal olmayarak konuşulan, günlerce gündem olan biri vardı ki o da bizim kasap Nusret.. Messi'ye yapışıp darlamasıyla, Arjantin'in kupasıyla boy boy fotoğraflar çektirmesiyle ve hatta kupayı tokatlamasıyla yerin dibine soktu kendini ve hatta bizi. Kimse anlam veremedi O'nun neden orda olduğuna. FIFA da anlamamış olacak ki, sahaya girmesinin uygun olmadığı ve izinsiz sahaya girdiği gerekçesiyle inceleme başlatmış bizim salt bae Nusret'e.. Ve daha da reizili şu: Amerika, ülkelerinde düzenlenecek bir futbol turnuvasına girişini yasakladı Nusret'in..
Normalde çok saygı duyulması gereken bir başarı öyküsü aslında. Ki çoğumuz da duyuyorduk. Kasap reyonundan çıkıp ultra lüks bir restaurantlar zinciri sahibi olup, bir marka haline gelmek, dünyaca tanınan bir şef olmak, hem güzel hikâye hem de takdir edilesi bir başarı. Zira biz bu marka yönetimi olayını yapamıyoruz galiba, şımarıyoruz. Aslında şımarması da normal ama dünya kupası törenine de atlamazsın be kardeşim. Sen kimsin derler adama. Ha bize çok malzeme çıktı çok güldük çok eğlendik o ayrı. Ama dünya genelinde yapılan makaralarda TÜRK kasap diye bahsedilmesi üzücü tabi.
     Herşeyi bil ama en çok haddini bil diyen boşuna dememiş. Had bilmek çok önemli. Arjantin Devlet Başkanı'nın bile oturup evinden izlediği bir şöleni avantaja çevirip şov yapma meselâ. O kadar şov yapmak istiyorsan, lüks teknelerde buluştuğunuzda Türk futbolculara yanlış yerlerde koştuklarını hatırlat. Siyaseti, lüks araba ticaretini, sürekli magazine düşmeyi bırakıp top oynayıp, TÜRK milli takımı olarak kupa alsınlar, sen de çık ünlü bir TÜRK olarak yap şovunu. Milletin kupasına salça olma...
Hepinize iyi bir haftasonu diliyorum..


On İki

Ben hayatımda ilk kez bu kadar empati kuramadım. Ne ölen yavrucağın ailesinin yerine koyabildim kendimi, ne de öldürenin.


Öğretmeye çalıştığım öğretmenim

İlkokul öğretmenimi çok iyi hatırlıyorum. Katı, soğuk bir adamdı Salih öğretmen. "Çiçek olun" dediği an kollarımızı birleştirip çıt çıkarmadan otururduk. İstersek oturmayalım...


Sarı Boncuklu Bileklik

Bir yerde bir işimi halletmeye çalışırken, bana yardımcı olan görevlinin ileri düzey bir Parkinson hastası olduğunu fark ettim. Zor hareket ediyor, zor konuşuyordu. Ama onca zorluğa rağmen benim işimi yapmak, bana yardımcı olmak için o kadar ekstra çaba gösteriyordu ki, iş ahlakına, yardımseverliğine hayran kaldım. Ve güler yüzüne, müthiş enerjisine. Çok güzel bir gömlek giymiş, gömleğine uygun da bir bileklik takmıştı. Sarı boncuktan yapılmış bir balıktı bileklikteki şey. O an halletmem gereken işi unutup sarı bilekliğe takıldım. Yaşama sevinci fışkırıyordu o bileklikten. Kendinle, hayatınla barışık olmak, kendini sevmek, güzel görmek, güzel görünmek, bırakmamak, sımsıkı tutunmaktı hayata. Ben olsam her şeyi bırakır mıydım, yoksa aynı şekilde kendime bakmaya devam mı ederdim diye düşündüm? Boncuklarımı takmaya devam eder miydim?


Ne Güzelsin Cumhuriyet

Bir lider düşünün ki, kendisi sultan olabilecekken, bunun için tüm şartlar mevcutken en zorunu seçip milletini özgürce yaşatmak için savaştı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedi ulu önder Ata’mız ve Cumhuriyet’i armağan etti bizlere. Egemenlik hakkını bir kişiye ya da aileye veren monarşinin, oligarşinin karşısında dimdik durdu, egemenlik hakkını millete, bizlere verdi. Devlet önünde herkes eşittir dedi. Her vatandaş eğitim hakkına, sağlık imkanlarından faydalanma hakkına, dilekçe yazarak itiraz etme hakkına kavuştu. Konutlar dokunulmaz kılındı, kimse kimsenin evine giremez, kimse kimseyi alıkoyamaz dedi. Herkesin fikrini özgürce söylemesini istedi, düşünce özgürlüğünü getirdi. Dinde zorlama yoktur, olmamalı diyerek inanç ve vicdanı serbest bıraktı. Nüfus sayımında bile yok sayılan kadınları VAR yaptı. Eşitsiniz dedi. Allah’ın yarattığı her kul eşit. Nüfus sayımında yok sayılan kadınlara seçme seçilme hakkı bile verdi. Herkes her şeyden haberdar olmalı dedi, basın özgürlüğünü getirdi.


Kırk Bir

41 can kaybımız var cümlesindeki 41 sadece bir sayı gibi geliyor. Felaketin büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olan bir sayı. Allah korusun 410 olsa biraz daha fazla paylaşacaktık, TV ler daha fazla gün yayın yapacaktı olay yerinden, daha fazla soruşturma başlatıldı açıklaması duyacaktık. Aslında ha 41 ha 410 ha 1 hiç farkı yok, olmamalı... Bir kişinin yok olan hayalleri arkasında bıraktığı gözyaşları yüzlerce soruşturma açılması için yeter de artar da.


İzafiyet Kanunu

Sene 2022, sosyal medya düzenlemeleri yapıldı, basın kanunu meclisten geçti ve kabul edilen ilgili maddeler gereğince ciddi yaptırımları olacak denildi.


Bekliyoruz

Hayatımız beklemekle geçiyor. Neyi beklediğimizi bilmeden bekliyoruz. Erteliyoruz. Hayallerimizi erteliyoruz, kredilerimizi üç ay erteliyoruz, çok beğendiğimiz o arabayı almayı erteliyoruz, evlenmeyi erteliyoruz, mont almayı erteliyoruz, altın düşer belki diye o çok beğendiğimiz mavi boncuklu bilekliği almayı erteliyoruz, tatile gitmeyi erteliyoruz, biz ertelediğimiz için boş kalan yerlerde yabancı turistler tatil yapıyor cennet ülkemizde. Olsun diyoruz ekonomiye can veriyorlar. Hayatı erteliyoruz yani, sanki bi ikincisi varmış gibi. Ameliyat olmayı erteleyenler bile var. Hepimiz dalgaya vurduk, her şeyin geyiğini yapmaya çalışarak, eğlenerek beklemek istiyoruz. Kadına şiddetin sonlanmasını bekliyoruz, orman yangınlarının bitmesini bekliyoruz, yazın bitmesini bekliyoruz, geliyor. Sonra yaz gelsin artık diye bekliyoruz, adaletin gelmesini, enflasyonun durmasını, toplumsal cinnetin sonlanmasını bekliyoruz. Tüm bunların ekonomiyle ilintili olduğunu düşünürsek aslında biz ekonominin düzelmesini bekliyoruz. Bekliyoruz da, biz beklerken bakıyoruz Merkez Bankamız faiz indiriyor şaşırıp kalıyoruz. Çünkü mevcut ekonomik koşullarda faiz indirilmesi maalesef ekonomiyi daraltan, enflasyonu yükselten, dövizi uçuran yani özetle ekonomiyi negatif etkileyen bir durum, zira bu yüzden dünya genelinde ülkelerin hemen hemen hepsi faiz artırımına gidiyor Neyse diyoruz bakalım şimdi nolcak? Bakıyoruz cebimizdeki para bitmiş, geriliyor sağa sola sataşmaya başlıyoruz. Neyse diyoruz, ben şurdan birkaç komik video izleyeyim. Yine sarılıyoruz sanal mutluluğumuza. Ne kadar sürecek böyle, ne kadar daha bekleyeceğiz hiçbirimiz bilmiyoruz. Hiçbirimizin hiç bir şeye sabrı kalmadı ama her şeyin güzel olacağından da bir o kadar eminiz, genlerimizde var bizim bu. Tarihte de inancımızla, umutlarımızla savaşlar kazanmadık mı? Ne de olsa bir umuttur yaşamak... Beklediğimiz, ertelediğimiz her şeye en kısa sürede kavuşmak dileğiyle iyi bir hafta sonu diliyorum.


Güzel İzmir

Ailenin en ışıltılı çocuğu gibi İzmir, sülalede herkesin gözünün üstünde olduğu, babaanneler, anneanneler, dedeler tarafından en çok sevilen torun...


Kahraman Gülşen

Kahraman yaratmaya bayılıyoruz. Haksızı haklı, haklıyı haksız yapmaya da.


Süt Tozu

Sene 1948..


Yaşlı Teyzenin Çiçekleri

Her gün işe gitmek için otobüse binen adam, bir durak sonra yaşlı bir kadının bindiğini ve pencere kenarına giderek çantasından çıkardığı şeyleri pencereden dışarı attığını fark etti. Bu hep böyleydi, kadın her gün yolculuğu boyunca pencereden bir şeyler atıyordu. Bir gün merakına yenik düşüp sordu.


Hepimize İnanıyorum

Beyaza inanıyorum,


Karıncalar

Karıncalar, birlikte hareket ediyor gibi görünseler de evrenin en bencil hayvanlarıymış. Ne kadar tanıdık değil mi?


Herkese İyi Bayramlar

Hepinize merhaba,
Şaka maka bayadır birlikteyiz. Gazetemizi ve benim köşemi okumaya değer bulup bizlerle olduğunuz için teşekkür ederiz. Bu güzel bayram gününde sizden küçük bir ricam var. Lütfen bayramı bayram edin ve özellikle küçüklerimize bayram olduğunu hissettirin. Yolun çok başındalar bayram bilsinler, coşku bilsinler, yaşama sevinçleri olsun. Bizim en çok onlara ihtiyacımız var. Bir de eti az yiyin :)
Büyüklerimin ellerinden öpüyor, hepinizin kurban bayramınızı kutluyorum.
Sağlıklı, keyifli, mutlu bayramlar.


Pınar

Pınar, 27 yaşındaydı, çiçekli elbiseleri vardı...


Hemmmen Şimdi

Alarmı erteliyoruz ama bir noktada pes edip kalkıyoruz mecburen. Ya diğer ertelediklerimiz? Ertelemeyi, bahaneyi seven bir milletiz.


Kim İnsan

Kâinatta, ikisinin ne olduğu bilinmemekle birlikte yedi çeşit varlık olduğu söylenir. Kur’an-ı Kerim öyle der yani… Bunlar içinde en özel kılınanı insan olmuştur. İnsan, akıl verilerek yüceltilmiştir.


Geliyorlar

Koşarak geliyorlar...


Bir İsyan Sessizliği

Son zamanlarda canımızı sıkan, üzüldüğümüz, kaygı duyduğumuz çok konu var ama en önemli şey sağlık olduğu için sağlık çalışanlarımızın sorunları ve buna bağlı grevlerle ilgili yazmak istedim bu hafta.


Hayat Sana da Güzel

Bahar geldi, bayram geldi içimiz kıpır kıpır… Olmayanlar da var, çoğunlukta bile olabilirler hatta. Onlardan ricam, yaşama sevincinin üstesinden gelemeyecek hiçbir şey olmadığını unutmamaları. Bahşedilen sağlık çok kıymetli ve hiç kimse, hiçbir sorun, aldığımız nefes kadar önemli değil. Bunun gerçekten farkında olmadan yaşadığımızı düşünüyorum. Kendi kendinizin güneşi olun, ışığı olun aydınlatın içinizi, sonra bir bakmışsınız ışığınız içinize sığmıyor dünyayı siz aydınlatıyor gibi hissediyorsunuz.


Merak Etme Sen

Hepinize Ferdi Tayfur’u hatırlattım biliyorum… Ama bizim konumuzdaki merak o merak değil…


Bi Öneri

Benim hayatta en zor öğrendiğim şey sabretmek oldu galiba. Savaşçı ruhum yüzünden uygulamada ara sıra sorunlar yaşasam da önemli ölçüde hallettim gibi. En azından sabretmenin önemini anladım, her şeyi gerçekten kolaylaştırdığını fark ettim, sabretmenin güçsüzlük değil güç olduğunu, bir erdem olduğunu sonunda kabul ettim diyelim. Neden sabretmemiz gerektiği konusunu bir türlü anlamadım senelerce. Neden sabredelim yani neden insanların yaptığı yanına kalsın, neden cevap vermeyelim, neden altta kalalım? Sabır en ağır imtihansa neden bu imtihana gönüllü girelim?


Adalet Mülkün Temeliyse

Bi yerde okumuştum, adalete güvenin olmadığı veya az olduğu yerlerde insanlar kendi adaletini kendileri sağlamaya çalışırlar, o yerlerde suç oranı çok yüksek olur, ki o yerlerin karakolu, adliyesi, hastanesi hep çok kalabalık olur diye. Polisi rahat değildir o yerlerin, doktoru sıkça acil müdahale eder, adliyeleri gergindir, hakimleri savcıları ise hep yorgun... Ne kadar tanıdık bir yer ve ne kadar tehlikeli bir cümle. Bir o kadar da haklı ve acı.