Sayfa Yükleniyor...
Yangın çıktı mı, ciğerimiz yanıyor…
Bir çam, bir meşe, bir zeytin ağacı tutuştu mu…
Yalnızca ağaç değil, tarih, su, nefes, hayat yanıyor.
Bu ülke, her ağacını alın teriyle büyütmüş bir milletin emaneti.
Ama bakıyoruz: Ormanlarımız yanıyor.
Gökyüzüne değil, dumanlara boğuluyoruz.
Yağmur desen, damla düşmüyor bazı illerimize.
Barajlar kurak, göller çekilmiş, yeraltı suları dipte…
Ve yaban hayatı…
Kaçıyor, can havliyle sığınıyor insanın merhametine.
Dostlarım, mesele sadece yangın değil.
Mesele, ekolojik çöküş…
Toprağın çatlaması, havanın boğucu hâle gelmesi,
su kaynaklarının tükenmesi,
ve sessizce yok olan bir canlılık…
Ve unutmayalım:
Orman ne kadar azsa, şehirler o kadar ısınır.
Yeşil eksildikçe, sıcaklık artar.
Ağaçsız toprak güneşi emer, betondan sokaklar ateş gibi kavurur.
Orman kaybı sadece doğayı değil, bedenimizi de yakar.
Bugün şehirlerde “hissedilen sıcaklık” rekor kırıyorsa,
bu, yeşilin sessiz çığlığıdır aslında.
Ama…
Ümidimiz büyük.
Çünkü hâlâ elimizde bir fidan var.
Ve fidan, geleceğin ta kendisi.
Şimdi zaman; düşünme değil, harekete geçme zamanı.
Yurdun dört bir köşesi ağaçla buluşmalı.
Dağ başları, vadi tabanları, boş araziler…
Sırf yeşillensin diye değil…
Su tutsun diye…
Toprak soluk alsın, yeraltı suyu beslensin diye…
Yağmur düşsün diye…
Çünkü ağaç; sadece gölge değil,
yağmurun anasıdır.
Bir meşe, bir çam…
Bulut çağırır, nem tutar, rüzgârı ehlileştirir.
Bir seferberlik başlatmalıyız.
Devletin tüm kademeleri…
Valilikler, belediyeler, okullar, STK’lar…
Ve en önemlisi: Halk.
Her ev bir fidan dikse…
Her köy bir hatıra ormanı oluştursa…
Her çocuk kendi ağacını büyütse…
Bu ülke yeniden yeşerir.
Bu, sadece görev değil,
bir insanlık borcudur.
Bir gelecek meselesidir.
Unutmayalım:
Ağaç, nefesin köküdür.
Suskun toprakların duasıdır.
Ve…
Yangınların en güçlü cevabıdır.
Bugünden tezi yok…
Her yere, ama her yere;
Yangına dayanıklı, su tutan, kök salan ağaçlar dikilmeli.
Çünkü…
Ağaçsız vatan, vatansız insandır.