Sayfa Yükleniyor...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde de toplumsal sorunların çözümü için hayata geçirdiği projelerle biliniyordu. Bu nedenle halkın beklentisi de bir hayli yüksekti. Başkan Soyer, İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde CV Bankası kurarak günümüzün en büyük sorunu olan işsizliğin çözümü için büyük bir adım attı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının resmi web adresinde yeni bir bölüm açıldı. Bu bölümde T. C. Kimlik Numarası isim ve soy isim ile cep telefonu bilgileri girilerek yeni başvuru yapılabiliyor. İzmirlilerin hizmetine sunulan bu uygulama ile yüz binlerce iş başvurusu sisteme düşecek ve yetkililer tarafından incelenecek. İşsizliğin çözümü için atılmış bu adım herkese örnek olması. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve işverenler bir araya gelerek bu tür girişimleri desteklemeli. Üretimin devam etmesi, kalifiye elamanların yetişmesi için bilinçli bir şekilde hareket edilerek ihtiyaçlar belirlenmeli.
UNESCO, geçtiğimiz sene yaptığı açıklamayla, küresel çapta hatırı sayılır bir rakamda insanın okuma yazma bilmediğini ortaya koydu. 15 yaş üzeri okuma yazma bilmeyen kişiden üçte ikisi, gelişmekte olan ülkelerin kırsal kesimlerinde yer alan dezavantajlı kadınlardan oluşuyor. Okuma, erken yaşlarda öğrenilmesi gereken özellikle de çocuklar için çok önemli bir alışkanlıktır. Bilgi bildiğiniz gibi diğer tüm servetlerden daha değerlidir ve sadece okuma yoluyla kazanılabilir. Bu nedenle ebeveynler çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırmalı ve bu alışkanlığı devam ettirmelerini sağlamalıdır.
Bununla beraber ebeveynlerin çocukları ile birlikte hikaye kitabı okuma etkinliği gerçekleştirmeleri ebeveyn-çocuk ilişkisini kuvvetlendirir. Günün belli bir zamanı ebeveynlerin çocuklarıyla geçirdikleri bu zaman birbirlerine yakın olmasına fırsat tanır. Çocuklar, kitap üzerinden anne ya da babasına sorular sorabilir, yorumlar yapabilir. Zaman zaman kendi hayatı ile ilgili sizinle paylaşımlar yaparak ilişkiyi de kuvvetlendirir. Aynı zamanda anne ve babalar da hikaye üzerinden önemli bir konuyu çocuklarıyla konuşabilir/paylaşabilir.
Kitap Okumanın Çocuklara Faydaları
* Araştırmalara göre kitap okumak öğrencileri rahatlatmaktadır. Bu da derslerine daha rahat bir biçimde odaklanmalarını sağlar.
* Okumak öğrencilerin anlama kabiliyetini arttırır.
* Okumak öğrencilerin zekasını keskinleştirir.
* Dil becerilerini arttırır.
* Kitap kulüpleri öğrencilerin sosyalleşmesine imkan tanır.
* Bilgi dağarcığı gelişir.
* Hayal gücü gelişir.
Yeni Yargı Paketi’nde yer alan yerel basın ile ilgili madde tüm Türkiye’de yerel medya tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Çünkü zar zor ayakta kalan Anadolu basını için ilanların kesilmesi demek, gazetelerin sonunun gelmesi demekti ve bu milyonları bulan işsizlik rakamlarının daha da artmasına neden olacak. Bu paketin onaylanmaması için tüm kurumlar girişimlerde bulundu. Dün de İzmir’deki 7 yerel gazete #YerelBasınaSesVer hashtagi ile tek bir manşetle çıkarak bir kez daha duruma tepki gösterdi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde bir araya gelen yerel gazetelerin temsilcilerinin de yer aldığı açıklamada “Yeni Yargı Paketi’nde yer alan icra ve iflas ilanlarının gazetelerde yayınlanma zorunluluğunun kaldırılması maddesi, özellikle yerel basının bitirilmesi anlamına gelmektedir. icra ve iflas gibi resmi ilanların yaklaşık yüzde 50’sini kapsayan ilanları ortadan kaldırırsanız ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaşayan yerel gazetelerin ne binlerce istihdamı karşılamasını ne de varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayabilirsiniz. Yaygın ve yerel medyanın her biriminden yükselen bu çığlığımız umarız duyulur ve yanlıştan dönülür” denildi. Yerel medyanın umutla beklediği ilk destek İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’den geldi. Belediye meclisinde alınan kararları her ay, 7 yerel gazetede ilan olarak yayımlatacaklarını belirten Başkan Soyer, ilçe belediyelerinin de işin içine çekilmesiyle birlikte İzmir’e özgü bir “yerel yönetim-yerel basın” işbirliği yaratacaklarını söyledi. Dileriz bu karar tüm Türkiye’ye örnek olur ve
Seçim atmosferi İzmir için geride kaldığına göre, tebrikler, çiçekler, davetler bittiğine göre artık hizmet zamanı geldi diyebiliriz. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, sürece çabuk adapte olmuş gibi görünüyor. Devam eden hizmetleri incelemeye, vaatlerini yerine getirmeye başladı. Baykuş seferleri başladı, indirimli ulaşım devreye girdi. Diğer vaatleri elbette takip edeceğiz. Ancak ilçe belediyelerini pek aktif görmüyorum. Vatandaş gerçek hizmet bekliyor. Halka dokunan en önemli hizmet temizlik, çevre düzenlemesi, ilçelerde ki bahar temizliği. Yolların bakımı gibi daha da arttırabiliriz. Henüz gördüğümüz şey, en güzel balkon yarışması, en güzel bahçe yarışması, deve güreşi, bilmem yağlı güreş... Yakında festivaller de başlar derken bahar aylarını geride bıraktık. Yaz ayında da genelde rölantide gider. Belediye başkanlarına önerim, aldığınız oyları sokaktan, halktan alarak seçildiniz, çıkın sokakları gezin, esnafı ziyaret edin, mahalleliyi dinleyin, dertleri neymiş bir sorun bakalım. Bu iş panayırla festivalle olmaz. Elbette bu tür etkinlikler de olsun. Ama hizmet de olsun. Mart ayı seçimdi herhangi bir faaliyet olması beklenmezdi, nisan ayında da yeni seçildiniz. Hiç olmazsa yaz aylarını boş geçmeyin derim. İlçeleri gezdiğinizde göreceksiniz. Boş alanlar çöp, moloz, evsel atıklarla dolu. İnsan boyuna ulaşmış yabani otlar. Mahallelerde yaşayan aileler korkuyor haklı olarak. Çocuklarına otların içerisinde gelecek her türlü tehlikeye karşı. Haşereler, böcekler, yılanlar, bunlar da hizmet
Her alanda olduğu gibi tarımda da kadının varlığı hissedilmeye başladı. Ancak tarımda kadının varlığı istenilen düzeyde değil. Hayatın her alanında olması gereken toplumsal cinsiyet eşitliği tarımda da var olmalı. Bu amaç doğrultusunda üniversiteler kadınlar için eğitimler veriyor, sivil toplum kuruluşları etkinlikler gerçekleştiriyor, oda ve borsalar da çeşitli projeler hayata geçiriyor. Tarım ve Orman Bakanlığı da çiftçiler için eğitimler düzenliyor projeler hayata geçiriyor. Bu kapsamdaki verilere göre 2018 yılının ilk 6 ayında 9 bin 205 faaliyette 78 bin 63 kadın çiftçi eğitilmiş. Ancak yapılan tüm çalışmalara rağmen seviyeler istenilen düzeyde değil. Tarım sektöründe kadın emeği aile içinde kayıt dışı, güvencesiz çalışan, üretimde de ücretsiz aile işçisi olduğundan gelir getirici bir faaliyet olarak görülmüyor. Tarımda çalışan kadınların en büyük sorunu ise ücret farklılığından kaynaklanmaktadır. Kadınların ve erkeklerin ücret eşitsizliğine tarım sektörü içinde bakıldığında Türkiye İstatistik Kurumu 2014 Tarımsal İşletmeler Ücret Yapısı Araştırması verilerine göre sürekli tarım işçilerine ödenen ortalama aylık ücret 1.284 TL’dir. Bu ücret, kadın işçiler için 1.118 TL ve erkek işçiler için 1.304 TL olarak gerçekleşmiştir. Mevsimlik tarım işçilerinin ortalama günlük ücretleri 48 TL’dir. Mevsimlik kadın tarım işçilerinin ortalama günlük ücretleri 41 TL iken, erkek işçilerin günlük ortalama ücretleri ise 54 TL’dir. Kadının her alanda olduğu gibi tarımda da varlığını
Zorunlu olan trafik sigortasının yapılmaması vatandaşın ceza almasına neden oluyor. Bu nedenle zorunlu trafik sigortası detaylarını sizlerle paylaşacağız. Zorunlu trafik sigortası her araç sahibi tarafından yaptırılması zorunlu olan ve hasarının da karşı tarafa verilebilecek bedeni ve maddi zararları güvence altına alan bir sigortadır diyebiliriz. Zorunlu trafik sigortası yapıldığı aracın zararını karşılamaz, sadece zarar verdiği diğer aracın zararını karşılar. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre; trafik sigortasının her yıl yenilenme koşulu ile yaptırılması zorunludur. Bu sigortayı yaptırmayan araçların trafiğe çıkması yasaktır. Sigortanızı yaptırmadan önce bilmeniz gereken aracınıza sunulacak prim tutarı teklifinin, araç türü, il ve hasar basamağına göre belirlenen tavan fiyatı geçmemesi koşulu ile serbest olarak belirleniyor olmasıdır. Zorunlu trafik sigortası; kazaya maruz kalan aracın hasarı, kazaya karışan diğer araçta bulunan sürücü ya da yolcuların yaralanmaları ya da vefat etmeleri durumunda doğacak tedavi masrafları ve diğer giderleri, kazaya üçüncü ya da daha fazla araç karışması halinde bu araçların masrafları ve çevreye ya da hayvanlara zarar verilmesi durumunda doğacak giderleri karşılar. Zorunlu olan bu sigortayı yaptırmayanların araçları trafik şubelerinin otoparklarına alınır. Yani bir ceza ödeyerek yola devam etmek mümkün değildir. Araç anında trafikten men edilir. Bu nedenle maddi ve manevi zarara uğramamak için sigortanızı yaptırmayı ihmal etmeyin.
E-ticaretin önemi gün geçtikçe artarken küçük işletmelerin gelişimi için varlığı da büyük önem kazanıyor. Doğru reklam ve pazarlama yöntemiyle e-ticaret ciroları gün geçtikçe yükseltiyor. Öncelikle kullanıcıların, sitenizi beğenip beğenmediğine karar vermesi 50 milisaniye alıyor ve ilk izlenim için asla ikinci bir şansınız olması düşünülemez. Bu nedenle kurumlar son derece yaratıcı olmalılar. İlk izlenim kaybettirebileceği gibi pek çok müşteriyi de çekebilir. Bu nedenle e-ticarette tasarım son derece önemlidir. E/ticaretin bir diğer olmazsa olması ise mobilde sürdürülebilir bir hesabın olmasıdır. Canlı ve dinamik bir hesap tüketiciye ulaşmanın en kolay yolunu oluşturur. E-ticaret ekonomisi hızlı bir büyüme yaşadığından, giderek daha fazla sayıda işin bu artan kalabalık alana girmesi bekleniyor. Google arayıcılarının yüzde 90’ı sadece ilk üç sonuca tıklıyor. Yani, ürününüz sayfanın en sonunda yer alıyorsa sadece kalan yüzde 10 sizin sitenizi bulacaktır. Canlı sohbet kullanın. Çünkü canlı sohbet siteyi daha insancıl kılacağı için insanların alışveriş eğilimi daha yüksek oluyor. Aynı zamanda sosyal medyada mecralarında fotoğraf kullanmak müşteri eğilimlerinde büyük önem taşıyor. E-ticaret kullanıcısı bir firmanın sosyal sorumluluk projelerinde de yer alması müşteri eğiliminde büyük rol oynuyor.
Küresel ısınma ve su kaynaklarının aşırı tüketimi nedeniyle dünyamız, artan bir hızla türlerini ve yaşam alanlarını gün geçtikçe kaybetmeye devam ediyor. Birçok yaşam sisteminin, iklim değişikliği gibi tehditlere karşı koyma gücü de azalıyor. Bu yüzyılın en büyük tehdidi olarak kabul edilen “küresel iklim değişikliği”, dünya üzerindeki yaşamın sürmesi için herkesin acil önlem alması gereken bir gerçek olarak kabul ediliyor. Bu nedenle bizler de tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeye dikkat ederek, hem dünyamızı hem de geleceğimizi koruyabiliriz. Geri dönüşümlü ve doğa dostu olma özelliği ile bilinen birçok ürün, Türkiye’de de kolaylıkla ulaşabileceğimiz dükkan ve mağazaların raflarında yerini alıyor. Ürün satın alırken mutlaka incelememiz gereken bu harika ürünler sayesinde, hem sürdürülebilirliğe katkıda bulunacak, hem de doğaya zarar veren maddelerden oluşan ürünleri tüketmeyeceğiz.
Çevre dostu ürünler kapsamında bulunan ekolojik ürünler, insan ve çevre sağlığına zarar vermeyen maddelerden yapılmaktadır. Ekolojik ürünler üretilirken insan, doğa ve diğer tüm canlılar için sağlıklı olması düsturundan yola çıkarak işlenmektedir.
-Geri dönüştürülebilen ya da geri dönüştürülmüş maddelerden üretilen,
-Doğal kaynaklarımızın tüketilmesini engelleyen, onları koruyan
-İçerisinde zehirli maddeler barındırmayan,
-Üretimi esnasında çevreye zarar
Küresel ısınma ve su kaynaklarının aşırı tüketimi nedeniyle dünyamız, artan bir hızla türlerini ve yaşam alanlarını gün geçtikçe kaybetmeye devam ediyor. Birçok yaşam sisteminin, iklim değişikliği gibi tehditlere karşı koyma gücü de azalıyor. Bu yüzyılın en büyük tehdidi olarak kabul edilen “küresel iklim değişikliği”, dünya üzerindeki yaşamın sürmesi için herkesin acil önlem alması gereken bir gerçek olarak kabul ediliyor. Bu nedenle bizler de tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeye dikkat ederek, hem dünyamızı hem de geleceğimizi koruyabiliriz. Geri dönüşümlü ve doğa dostu olma özelliği ile bilinen birçok ürün, Türkiye’de de kolaylıkla ulaşabileceğimiz dükkan ve mağazaların raflarında yerini alıyor. Ürün satın alırken mutlaka incelememiz gereken bu harika ürünler sayesinde, hem sürdürülebilirliğe katkıda bulunacak, hem de doğaya zarar veren maddelerden oluşan ürünleri tüketmeyeceğiz.
Çevre dostu ürünler kapsamında bulunan ekolojik ürünler, insan ve çevre sağlığına zarar vermeyen maddelerden yapılmaktadır. Ekolojik ürünler üretilirken insan, doğa ve diğer tüm canlılar için sağlıklı olması düsturundan yola çıkarak işlenmektedir.
-Geri dönüştürülebilen ya da geri dönüştürülmüş maddelerden üretilen,
-Doğal kaynaklarımızın tüketilmesini engelleyen, onları koruyan
-İçerisinde zehirli maddeler barındırmayan,
-Üretimi esnasında çevreye zarar vermeyen,
-Enerji ve su tasarrufu sağlayan tüm ürünlere çevre dostu ürünler demekteyiz.
Kentimiz, tarihi ve kültürel yapısı ile ön plana çıkan, Türkiye’nin önemli şehirlerinden birisi. Bu nedenle kentimizi her anlamda korumamız ve geliştirmemiz lazım ki kalkınmamızı da hızlandıralım. Geçtiğimiz gün gazetemizde çıkan bir köşede kent kimliğinden bahsetmiştik. Peki kimliği olan kentler topluma ve ülkeye ne kazandırır? Biraz bundan bahsedelim.
* Kentin kimliğinin olması, onu diğer kentler arasından ayrılıp, tanınır hale gelmesini sağlar
* Büyüme modeli kent kimliğine uygun bir biçimde gelişir
* Kentin var olan kimliğine zarar verecek kullanımlar reddedilir
* Toplumsal duyarlılık kent kimliğine bağlı olarak artış gösterir
* Yapılması düșünülen yatırımlarda nitelik ve uygunluk aranmaya bașlanır
Tüm bu noktalar göz önüne alındığı zaman da İzmir kentinin kimliğinin olması, aslında bize birçok avantaj getirmektedir. Fakat yıllarca yerel yönetimler bu kimlikleri avantaja çevirmeyi başaramadı. Umuyoruz ki yeni Belediye Başkanımız Tunç Soyer, İzmir’in kimliğine önem verecek çalışmalar yürütür ve kentimizi hem kültürel hem de ekonomik anlamdaki gelişmelere açar.
Bu şekilde güzel kentimiz İzmir daha da gelişecek ve daha da yaşanabilir bir hale gelecektir. Bu konuda tüm yetkililerin elinden geleni yapması gerektiğini düşünüyorum. Kent kimliği yüksek seviyede olan bir İzmir, Türkiye’de ön plana çıkacak ve bu şekilde birçok turisti de çekerek, ekonomiye ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Bu
Türkiye İstatistik Kurumu İzmir Bölge Müdürlüğü verilerine göre, 2018 yılı Nisan ayında İzmir’de 6 bin 418 olan konut satışı, 2019 yılı Nisan ayında yüzde 25,3 oranında azalarak 4 bin 797 oldu. Konut satışlarında, İstanbul 15 bin 481 konut satışı ile en yüksek paya sahip oldu. İstanbul’u 7 bin 519 konut satışı ile Ankara ve 4 bin 797 konut satışı ile İzmir izledi. İzmir’de nisan ayında satışı yapılan konutların yüzde 13’ü ipotekli satış olarak gerçekleşti. İpotekli satışların yüzde 34,7’si ilk satış, yüzde 65,3’ünü ise ikinci el satışlar oluşturdu. Konut satışlarındaki azalış tüm Türkiye’de de gerçekleşti. Pek çok alanı etkileyen konut sektörü, ne yazık ki günden güne can kaybediyor. Bunun en önemli sebebi tabi ki ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar. Yükselen dolar kuru, artan faiz oranları hem yatırımcıyı hem alıcıyı etkiliyor. Buruda yine akıllara yerli üretim ve dışa bağımlılıktan kurtulmak geliyor. Çünkü ekonomik koşullar ne olursa olsun konut yani barınma en temel ihtiyaç. Bu noktada hükümetin yanı sıra yerel yönetimlere de büyük iş düşüyor. Düzenli kentleşmeyi sağlamak, beldenin konut, sanayi ve ticaret alanı ihtiyacını karşılamak amacıyla belediyeler tarafından imarlı ve alt yapılı arsalar üretilebilir. Belediyeler tarafından öncelikle dar gelirliler için farklı büyüklüklerde sosyal konutlar üretebilir ve sosyal konutlar dışında, belediyelerce konut üretilip
Dünyamız günümüzde küreselleşme ve yerelleşme gibi birbiriyle farklı iki durumu aynı anda yaşamaktadır. Bunun sebebi de insanların bir yandan mahalli anlamda taleplerini arttırması, diğer yandan da uluslararası gelişmelerin takip edilmesi ve bu gelişmelere ayak uydurma çabasıdır. Tam olarak bu noktada daha iyi bir hizmet sunabilmek için hem dünyadaki yeniliklerin takip edilmesi hem de vatandaşların taleplerinin yerelde çok iyi bir biçimde dinlenerek çözüm önerilerinin sunulması şarttır!
Yerel hizmetlerin belediyeler tarafından daha etkin ve verimli sunulmasının çeşitli nedenleri vardır. Prof.Dr Esra Siverekli Demircan bunun nedenlerini şu şekilde maddelemektedir:
* Halkın kamu hizmetlerinin yürütülmesine katılımı daha kolay olur ve böylece etkin katılım ilkesi sağlanabilir.
* Belediyeler küçük ölçekli birimler olduğundan (merkezi yönetime nazaran) hizmet arz ve talebi aynı ortamda gerçekleşir.
* Bürokrasi ve kırtasiyecilik azalır.
* Halkın beklenti ve taleplerini yansıtma ve cevap verme imkanı artar.
* İhtiyacın ne olduğu ve düzeyi tespit edilerek, ihtiyaçlarla kaynaklar arasında denge sağlanır.
* Halkın hizmetlere finansal açıdan gönüllü katılımı mümkün olur.
İşte tüm bunlar dikkate alındığında aslında yerel yönetimlerin günümüzde kentler için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Fakat tüm bu konulara yönetimler gerçekten dikkat etmekte midir? İşte orası muamma. Örnek olarak yerel yönetimlerde en çok dikkat edilmesi
Bugün iş güvenliği haftasının başlangıcı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporlarına göre 2014 yılında toplam en az 1886 işçinin, 2015 yılında 1730, 2016 yılında 1970, 2017 yılında en az 2006, 2018 yılında da en az 1923 işçinin çalışırken geçirdiği kazalar nedeniyle öldü. 2019 yılının ilk üç ayında ise 338 işçi iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetti. İş güvenliği uzmanları önlenebilir kazalar nedeniyle yitirilen canlar için acil düzenleme yapılması gerektiğini belirtirken, iş yerlerinde yapılacak risk analizleriyle yaşanabilecek can kayıplarının önüne geçilebileceğini ifade ediyor. Can kayıplarının önüne geçebilmek için en önemli görev ise devletimize düşüyor. İşçi sağlığı ve güvenliğinin zorunluğu kılındığı tüm önlemlerin alınmasını sağlama noktasında gerekli yaptırımlar uygulanmalı, denetimler sıklaştırılmalı, iş güvenliği uzmanlarının etkisi artmalı ve iş yeri hekimliği uygulaması daha da yaygınlaşmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği bilincinin geliştirilmesi için çeşitli faaliyetler yapılmalı, eğitimler verilmelidir. Devletin çıkarmış olduğun mevzuatların uygulamasını ve denetlemesini iş güvenliği uzmanları tarafından özel firmalar yapmaktadır. Özel firmaların vermiş olduğu ve belgeler devlet tarafından kabul edilmektedir. Belli kriterlere uygun olan firmalar iş güvenliği uzmanı bulundurmalarına dair devlet zorunluluk getirmiştir. Bu sayede daha sağlıklı çalışma ortamları ortaya çıkarabilmede fayda sağlamaktadır. Sağlıklı bir iş ortamının yaratılması gayet mümkünken ve alınacak tedbirler ortadayken tüm kurum ve kuruluşlar, kurallara ve yaptırımlara uyarak
Uçsuz bucaksız bir mecra olan internet, hayatımıza birçok yeniliği soktu. Bunların en başında da e-ticaret ile birlikte gelişen yeni nesil ödeme sistemleri geliyor. Günümüzde dijitalleşen dünyada artık bütün işlerimizi internet üzerinden yapmaya başladık. Haliyle bu durum da birçok şirketi etkisi altına aldı. E-ticaret alanına giriş yapan ya da buna hazırlanan firmalar mutlaka bazı operasyonel süreçleri de dikkate almalıdır. Bunların başında da ödeme kanalları geliyor. İnsanların e-ticaret siteleri üzerinden alışveriş yaparken mutlaka güvenilir kanallara ödeme yapmak istediklerini biliyoruz. Haliyle bu durum da karlılığı ciddi anlamda etkiliyor. Keza firmalar da satışlar sonrası ödemelerini alabilmek için bankalarla belirli başlı anlaşmalar yapmalı. Bu süreç ne kadar uğraştırıcı görülse de aslında basit birkaç adımdan ibarettir. Günümüzde ödeme sistemleri alanındaki gelişim ve yeni dijital girişimler bu alanda ciddi kolaylıklar sağlıyor.
Size yeni nesi ödeme sistemlerinin birkaçından bahsedeceğim ve sizler de teknolojinin nasıl geliştiğini anlayacaksınız.
Yüz tanıma ile alışveriş imkanı: Günümüzde akıllı telefon kameralarında bulunan yüz tanıma sistemi artık alışveriş yapmaya da olanak sağlamaktadır. Parola yerine daha güçlü bir şifre yöntemi olan yüz tanıma sistemi, kullanıcının da kendisini güvende hissetmesini sağlıyor.
Mobil temassız ödeme imkanı: Tüm dünyada tüketiciler artık temassız ödeme yöntemini tercih ediyor. Hızlı ve kolay alışveriş imkanı sağlayan bu yöntem şimdiden birçok
Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz dijital dönüşüm kavramı, birçok alanda karşımıza çıkmakta ve sektörleri de etkilemektedir. Dijital dönüşüm kısaca, markaların ve firmaların hatta kişilerin- dijital çağa ayak uydurma amacıyla teknolojinin tüm süreçlerinden yararlanmayı ifade ediyor. Dijital dönüşüm kısaca, bir şirketin, kurumun ya da kuruluşun dijital çağa ayak uydurmak için, pazarlamadan iş modeline, otomasyondan organizasyon yapısına kadar her şeyini yeni dünya araçları (teknolojik araçlar) ile yapmasına verilen genel bir tanımdır. Bu nedenle dijital dönüşümü sadece internet sitesi vs. diye anlatmamız biraz abes kaçar.
Dijital devrimi tam anlamıyla yaşadığımız bu günlerde, artık hemen hemen herkesi dijital mecraları sıklıkla kullanıyor. Bu nedenle gerek haber gerekse de diğer mecralarda bu kavramla sürekli olarak haşır neşir oluyoruz. Teknolojik gelişmeler, günlük hayatımızda giderek artan bir rol oynuyor. Şirketler ve markalarda bu nedenle tüketicilere beklenti içerisinde oldukları dijital deneyimleri sunabilmek için çabalıyor. Dijital dönüşümü tüm benliğinde yaşayabilen ve kullanıcılarına sunan firmalar yükselişe geçerken, bu teknolojilere uzak duran firmalar ise yavaş yavaş pazardaki etkilerini kaybediyor. Günümüzde daha fazla marka, dijital stratejilere olan bağlılıklarını yeniliyor, bu sayede de hedef kitleyi ellerinde tutarak gün geçtikçe de daha fazla insana ulaşma imkanını elde ediyor. İşte hal böyle olunca da birçok uzman firmalara, dijital dönüşüme bir an önce adapte olmalarını öneriyor.
Bir şehri yaşanabilir kılan etmenler birden fazladır. Havası, suyu, ekonomisi, refahı ve eğlence hayatı, kentlerin daha huzurlu daha yaşanabilir yerlere dönmesini sağlamaktadır. Bildiğiniz gibi bir şehri yaşanabilir hale getiren klasik noktalar şunlardır: Suç oranının düşük olması, ulaşım imkanlarının iyi olması, yeşil alan miktarının fazla olması, doğal güzellikleri. Peki sizce İzmir yaşanabilir bir kent midir? Bunu ara ara sorgulamamız gerekiyor. Evet kentimiz çok güzel, tarihi olsun kültürel değerleri olsun, tatil bölgeleri olsun gerçekten de Türkiye’nin en önemli şehirlerinden birisinde yaşıyoruz. Ama iş ulaşım hususuna gelince hepimiz bir duruyoruz. Bu güzel kentin gerçekten de ulaşım anlamında birçok sıkıntısı bulunuyor ve bunlar ivedilikle çözülmesi gereken problemlerin başında bulunuyor. İzmirli vatandaş her gün en az 2 saatini yollarda boş yere harcıyor. Hatta kimi zaman işe ya da okula geç kalmaya sebep olacak kadar ciddi bir trafik problemi ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Yaşanabilir kentler yaratmak için öncelikle ulaşım problemini çözmemiz gerekiyor. Bu problem çözüldüğü zaman insanlar zaten ciddi anlamda huzura kavuşacaktır. Bunun dışındaki problemler de daha sonra zaten arka arkaya düzelmeye başlayacak şeylerdir.
KENTLER TASARIMLARLA GÜZELLEŞECEK
WRI (Dünya Kaynakları Enstitüsü) Sürdürülebilir Şehirler Programı, güvenli ve erişilebilir kentler yaratmak amacıyla Tasarımla Daha Güvenli Kentler Kılavuzu’nu hazırlamıştı. Bu kılavuza göre kentlerin temel tasarım ilkeleri
Son zamanlarda sıklıkla duymaya başladığımız kavramlardan birisi olan “startup” hem gelişme hem de büyüme özellikleri taşıyan farklı proje ve yeni girişimler için kullanılmaktadır. İlk zamanlarda Amerika’da başlayan daha sonra Türkiye’ye de yayılan bu iş modeli, işe sıfır noktasından başlayan şirketler için kullanılan bir terimdir. Bazı kaynaklarda “yeni girişim” “girişim” olarak da adlandırılmaktadır.
Girişim de bir pazar ihtiyacını giderme amacı taşıyan yenilikçi bir ürün, süreç veya servis sunan, genel olarak yeni kurulmuş ve hızlı büyüme gösteren bir müessesedir. Bir girişim genellikle hızlı bir şekilde ölçeklenebilir bir iş modeli ortaya çıkarmak için kurulan küçük bir işletme, ortaklık veya organizasyondur.
Fikriniz var ve bunu hayata geçirmek istiyorsunuz. Peki startup nasıl kurulur? Biraz da bundan söz edelim. Biliyorsunuz fikirlerin bazı durumlarda hayata geçirilmesi sancılı aşamalardan geçmektedir. Bu nedenle de startup hususunda dikkatli olmak gerekir. Startup kurmak için şu düşünce ve teknik aşamalara dikkat edilebilir:
* Eksik olan şeyleri görün, startup kurmak için bu eksikliğe yönelin
* Aklınıza gelen fikirleri unutmamak için not alın
* Prototip yapın ve bunları insanlara yayın
* Startup için kurucu ortaklar bulun
* Etkili ve profesyonel bir ekip kurun
* Yatırıcı bulun, ürün ya da hizmetin ilk sürümünü piyasaya sürün
*
Türkiye’nin kitlendiği yerel seçimler yarın gerçekleşecek. Yüksek Seçim Kurulu, 57 milyon 93 bin 985 kişinin oy kullanacağını açıkladı
İzmir’de ise bu sayı 3 milyon 250 bin 780. Bir vatandaşlık görevi olan oy kullanmak geleceğimiz, ülkemiz ve demokrasimiz için son derece önemli. Hangi partiye oy verecek olursak olalım, gerekçelerimiz ne olursa olsun herkes sandıklara gitmeli ve istediği partiye oy vermeli. Sandık başlarında birbirini ayrıştırıcı hareket ve tutumlardan kaçınılmalı. Herkesin görüşüne saygı duyulmalı ve kardeşlik içinde bu seçimi atlatmalıyız.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart 1993’ta aldığı karar ile 22 Mart’ı su günü ilan etti. 1993’ten itibaren katılım her yıl katlanarak arttı; halk, desteklerini göstermek amacıyla gün boyu muslukları açmamaya teşvik edildi. Dünya Su Günü, özellikle günümüzde daha da önem kazandı. Temiz ve parasız suya ulaşımın neredeyse yok olduğu günümüzde, insani bir hak olan suya ulaşımın zorlaşması bu günü daha da anlamlı kılmaya başladı. Su kıtlığı dünyadaki en önemli üç risk arasında bulunuyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın 2014 raporuna göre 1 milyar insan içme suyundan mahrum durumda. Dünyada 2,7 milyar insanın yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşadığının dikkat çekildiği raporda, 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlasının su stresi çeken havzalarda yaşaması bekleniyor. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda su tasarrufu ve bilinçli kullanım ön plana çıkıyor. Tek kişinin su kullanımında ne olacak diye düşünmeden herkes bilinçli tüketici olma konusunda üzerine düşeni yapmalı. Öncelikle evde harcanan suyun yüzde 10’u mutfakta kullanılır. Pişirme, temizleme, yıkama ve içme maksatlı su kullanımında birkaç noktaya dikkat ederek harcamanızı kısabilirsiniz. Ispanak, semizotu, pazı gibi yeşil yapraklı sebzeleri ayıkladıktan sonra ilk yıkama suyuna sirke koyarsanız daha kolay temizlenir. Sebze ve meyvelerinizi akar suyun altında yıkamak yerine, bir kabın içinde yıkayın. Yıkama sularını
Son zamanların revaçta olan konularından birisi de internet ekonomisi. Bilindiği üzere günümüzde ticaretin tanımı yeniden yapılmış ve Pazar farklı boyutlardan yaklaşılmaya başlandı. Bunun en önemli sebebi ise sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde alışveriş alışkanlıklarının da değişmesi oldu. Artık geleneksel ticaretin yerini internet ekonomisi aldı. Elektronik ticaret yani e-ticaret, tüm ekonomilerde olduğu gibi ülkemizin ekonomisinde de önem kazanmaya başladı. Enformasyon teknolojilerinin ciddi anlamda gelişmesiyle beraber buna paralel olarak, ekonomik faaliyetler de farklılaşmaya başladı. Geçmişte yapılan yüz yüze ticaretler artık sanal ortamlara taşındı ve bu da internet ekonomisini oluşturdu. Elektronik ticaret, özellikle son 10 yılda ciddi anlamda hem dünyada hem de ülkemizde yaygınlık kazandı.
Teknolojilerin hızlı bir biçimde ilerlemesi ve internetteki ekonomik faaliyetlerin artış göstermesi, firmaların ve markaların da dikkatini çekti. Artık bütün şirketler bu olgudan en iyi biçimde yararlanmayı hedefliyor. Satışlar internet üzerinden yapılıyor, reklamlar dahi geleneksel yayın organlarını terk ederek, internet üzerinden hazırlanıyor.
İnternet her geçen gün daha geniş ve daha genç bir kitleye hitap etmektedir. Bu da hem klasik medyanın hem de klasik ticari anlayışın yok olmasına neden olmaktadır. Artık zamanla “tüketim” olgusu internet ekonomisi dediğimiz ağlar üzerinden değerlendirilecektir. Bu nedenle bana kalırsa tüm şirket ve markalar tüm güçleriyle internete yoğunlaşmalı ve e-ticaretin önemini fark ederek
E-ticaret; 1995 yılından sonra tüm dünyada internet kullanımının artmasıyla ortaya çıkan, ticaretin dijital ortamda online olarak yapılması kavramıdır. E-Ticaret, herhangi bir ürün ya da hizmet için, çeşitli ödeme yöntemleriyle bir internet sitesi üzerinden ticaret yapmanızı veya sipariş vermenizi sağlayan bir alışveriş yöntemidir. Türkiye’de ve dünyada geleneksel pazarlama yöntemlerine ve satış faaliyetlerine e-ticareti de ekleyen kuruluşlar, sadece belirli bir lokasyona ve noktaya satış yapmanın ötesine geçerek, süreçlerine e-ticareti de dahil etmeye başlamıştır. E-ticaret özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için çok uygun bir ticaret şeklidir. E-ticaret, belirli bir satış noktasının dışına çıkarak satışların artmasına ve daha hızlı ödemeler alınmasına olanak sağlamaktadır. Fiziki mağaza sahibi olan işletmeler içine-ticaret önemli bir satış kanalıdır. Günümüzde artan teknoloji kullanımı ile e-ticaret yaygınlaşmıştır. Özellikle kendi işini kuran küçük işletmeler için 7/24 çalışan internet portalı zaman tasarrufu açısından kullanıcılarına büyük avantajlar sağlamaktadır. Bu nedenle büyük şirketler de e-ticarete hızlıca kanalize olmuştur. Kullanıcılar evinden veya iş yerinden çıkmadan almak istedikleri ürüne çok daha rahat ulaşabilmektedir. Aynı zamanda e-ticaretler şirket sadece kendi sınırlarında değil tüm Türkiye’de dünyada satış yapabilmektedir. Ulaşılabilir olması e-ticaretin en önemli faydasıdır. Siz de işlerinizi büyütmek isteyen bir işletmeyseniz yeni dünyaya ayak uydurmak istiyorsanız e-ticaret kavramı ile tanışmalısınız.
Mart ayının ilk haftası, Girişimcilik Haftası olarak kutlanır. Girişimcilik, cesaret ve bilgi ile donatılmış bireylerin bir özelliğidir. Haftasının amacı; iş dünyası ve iş insanlarını topluma daha yakından tanıtmak ve özellikle gençleri girişimciliğe özendirmek ve ülkemizin ihtiyacı olan sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sürecinde iş kurma kabiliyetine sahip girişimcilere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunun farkında olarak, girişimciliğin yenilikçilik – yaratıcılık performansını daha çok öne çıkarmak ve bu sürece katkıda bulunmaktır. Yapılan bir araştırmaya göre Avrupalıların yarısı, Amerikalıların ise yüzde 60’ı kendi işine sahip olmayı hedefliyor. Ülkemizde ise girişimcilik ruhu eksiye göre çok daha revaçta. Günümüzde ilkokul çağlarından itibaren çocukların donanımlı olarak yetiştirilmesi, geleceğimiz için de çok önemli. Kalkınmış ülkelerin gelişim grafiğinde en zirve noktalara girişimci gençler tarafından çıkılmıştır.
İzmir’de de gençlerimizi girişimciliğe teşvik eden, özgün fikirlerini ülkemize yararlı hale getiren pek çok kurum, eğitimler ve destekler sunuyor. Örneğin Ege İş İnsanları Derneğinin (EGİAD) EGİAD Melekleri Yatırım Ağı, çok önemli bir girişimci destek sistemidir. EGİAD Melekleri Ağı, içinden doğduğu EGİAD’ın sektörel zenginliğini yansıtacak şekilde yatırım alanları ve sektörler konusunda herhangi bir kısıtlama olmaksızın yatırım potansiyeli olan tüm alanlarda projeleri kabul etmektedir. Bununla birlikte, iletişim ve bilişim, teknik tekstiller, tohum ve gen teknolojileri, biyoteknoloji, sağlık ve yaşam teknolojileri, yenilikçi ürünler, hizmetler ve
HALİL YAYLAK
Yerel seçimlere neredeyse bir aydan daha az bir süre kaldı. Hem ilçelerde hem de muhtar adaylarında bir tatlı telaştır aldı başını gidiyor. Yaşadığımız yerlerde en kolay ulaşabildiğimiz insanların başında önce muhtarlar daha sonra da belediye başkanları geliyor.
Belediye başkanlığı seçimlerinde öncelikle insanların partiye değil adaya baktıklarını çok iyi biliyorum. Her ilçede o ilçenin sevilen insanlarının belediye başkanı olarak gösterilmesi kadar doğal bir şey yoktur. Bununla beraber belediye başkanlığının çok büyük sorumlulukları vardır. İlçede her olup bitenle ilgili öncelikle sizin kapınız çalınır, öncelikle çözüm sizden beklenir.
Yaşadığımız dönemde artık ideolojilere değil de insanlar yapılan icraatlara daha çok bakar olduğunu gözlemliyorum. İnsanların yaşam kalitesi, yaşadığı ilçede sunulan sosyal olanaklar insanları ya o ilçede tutuyor ya da o ilçeye göç etmesini sağlıyor. İlçede yaşayan insanlar özellikle İzmir’de hem ilçede her şeyin olmasını istiyor hem de gelişmişlikle beraber nüfusun da artmasını istemiyor. Seferihisar’da yapılan ‘Cittaslow’ söylemi yani yavaş şehir söylemi ile Seferihisar cazibe merkezi oldu ve o insanlar o ilçeye göç etmeye başladı. Tabi yerel halkta bu durumdan önce memnun oldu ancak büyükşehirde yaşanan trafik sorunu ve diğer sorunlar baş göstermeye başlayınca aslında cazibe merkezi olmanın çokta iyi olmadığının farkına vardılar.
Sonuçta İzmir’de yaşayanlar olarak hem bir büyükşehirde
Artan sebze meyve fiyatları, tanzim satışlara neden oldu. Vatandaşların sürekli dile getirdiği alım güçlerinin düşmesi ve sebze meyve fiyatlarının pazarlarda dahi çok yüksek fiyatlarla satılıyor olması tanzim satış çözümünü doğurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gerekirse tanzim satışları belediye eliyle kurarız ve ucuza satış yaparız” demiş bunun üzerine İstanbul ve Ankara’da açılan tanzim satış noktalarında daha uygun fiyatlarla sebze meyve satışına başlanmıştı. Peki nedir bu tanzim satış? Öncelikle yaşadığımız kent olan İzmir, bu konuda öncü olmuştur. İlk tanzim satışlar 1970’li yıllarda İzmir’de başlamıştır. Tanzim, kelime manasıyla düzen verme ve yoluna koyma anlamı taşımaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi 15 Aralık 1986 tarihinde şirket kurarak hayata geçirdiği mağazalarda satışlar yapmıştır. Tansaş ismi ile kurulan mağazalarda doğrudan üreticiden alınan veya üretici kooperatiflerinden temin edilen ürünler uygun fiyatlarla vatandaşlara satıldı. Tanzim satışta aracı olmadığı için ürünlerin fiyatları çok daha makul oluyor ancak bu durum pazarcılarla arasında haksız rekabeti doğruyor. Çünkü pazarcının verdiği vergi, aracıların ve komisyoncuların aldığı ücret satış fiyatlarını yukarı çekiyor. Vatandaşın ucuza sebze meyve tüketmesinin yolu tanzim satışlar olarak görülse de asıl çözüm muhakkak ki üretimden geçiyor.