Sayfa Yükleniyor...
979 gün aradan sonra Adalet ve Kalkınma Partisine yeniden dönen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üyelik töreninde, Bizim yol arkadaşlığımız, gönüldaşlığımız pamuk ipliğine bağlı değildir. Muhabbetimiz rüzgara göre yön değiştirmez. Çünkü bizim gönül arkadaşlığı pazara kadar değil mezara kadar
Pazara kadar yoldaşlık edenler için günümüz Abdülhamidi, Recep Tayyip Erdoğanı terk edecek olanlar yakın zamanda okuduğum bu olayı sizlerle paylaşmak istedim.
***
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Sultanahmet Camii`ne her gittiğinde orada iki gözü iki çeşme ağlayan yaşlı bir zata rastlamaktadır. Bu yaşlı zat, başından geçen çok ilginç bir olayı kendisine anlatınca, Mehmet Akif Ersoy bundan çok etkilenmiş, bu yaşlı zatla aralarında geçen konuşmayı bizlere şöyle nakletmiştir: Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camiine gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bezgin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum. O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Bunun sebebini çok merak ediyordum. Nihayet bir gün o yaşlı zatın yanına sokuldum ve Muhterem dedim,
Niye bu kadar ağlıyorsun? Allahın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu? Yaşlı gözlerle bana baktı ve: Beni konuşturma! Neredeyse kalbim duracak dedi. Ben anlatması için çok ısrar edince başından geçen olayı ağlaya ağlaya şöyle anlattı:
Efendim, ben Abdülhamid Han cennet mekanın devrinde orduda bir binbaşıydım. Emrim altında olan bir birliğim vardı. Bu askeri görevime annemin ve babamın vefatına kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince istifa etmek istedim. Çünkü bir hayli servetimiz vardı. Bu mal ve mülkün başında durmak, onların çarçur olmaması için gerektiği şekilde ilgilenmek gayesiyle, bir istifa dilekçesi yazıp Sadaret makamına gönderdim. Dilekçemde dedim ki: Annem de babam da vefat etti. Falan yerde mağazalarımız, filan yerde gayrimenkullerimiz vardır. Netice itibarıyla bunlarla ilgilenecek, ticari işlerin yürümesi için mağazaların başında duracak bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. Bu vesileyle şayet kabul buyurulursa, görevimden istifa etmek istiyorum.
Bu dilekçeyi yazdıktan bir müddet sonra, doğrudan doğruya hünkardan bana bir yazı geldi. Heyecanla gelen mektubu açtım ve okudum. Orada istifamın kabul edilmediği yazılmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki, istifa dilekçem bizzat padişaha gönderilmişti. Ben istifa dilekçemi yenileyip, bir daha verdim. Fakat bana yine aynı cevap geldi. Bunun üzerine bizzat sultanın huzuruna çıkıp, kendisiyle şifahi olarak görüşüp istifamı vereyim diye düşündüm. Abdülhamid Han gerçekten çok celadetli bir padişahtı. Ben yaveriyle görev icabı uzun zaman bir yerde kalmıştım. O, sultanın hallerini bize anlatırken Abdülhamid faytonda giderken faytonun sağında ve solunda bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardı derdi. Efendim Allah ona rahmet eylesin, Abdülhamid Han evliyaullahtan bir zattı. İşte ben durumumu anlatmak için bizzat o celadetli ve haşmetli padişahın huzuruna çıktım ve: Hünkarım, sizden istifamın kabulünü rica edeceğim, durumum ise böyleyken böyle diyerek istifa sebebimi anlattım. Bunun üzerine bir müddet derin derin düşündü. Yüzündeki ifadeden istifa etmemi istemediğini anlıyordum. Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha ısrarcı oldum. Abdülhamid Han cennet mekan, benim böyle ısrar ettiğimi görünce, bakışlarını bana çevirip, öfkeli bir tavırla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi hareket yaparak, Haydi seni istifa ettirdik! dedi. Tabii ben istifamın kabul edilmesi sebebiyle çok sevindim. Ve hiç vakit kaybetmeden memleketime dönüp işlerimin başına geçtim. Derken bir gece müthiş bir rüya gördüm. Alemi manada, bütün ordular bir araya toplanmış teftiş ediliyordu. Son savaşı vermek üzere, memleketin şarkında ve garbında savaşan tüm orduları bizzat Peygamber Efendimiz teftiş ediyordu. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, Yıldız Sarayının önünde duruyor, bütün Türk ordusu efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han cennet mekan ise büyük bir edeb ve hürmetle Kainatın Efendisinin hemen arkasında duruyordu. Bütün ordular huzurdan tek tek geçiyordu. Derken sıra, benim istifa etmeden önce komutam altında bulunan birliğe geldi. Fakat birliğin başında kumandanı olmadığı için askerler darma dağınıktı. Bu hali gören Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, Abdülhamide dönüp: Ey Abdülhamid! Bu ordunun kumandanı nerde? buyurdu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, mahcup bir halde başını önüne eğmiş olarak, hürmet-i edeple Efendimize:
Ya Resulallah! Bu ordunun kumandanı istifa etti. Bu konuda çok ısrar ettiği için biz de onu istifa ettirdik dedi. Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik buyurdu.