Sayfa Yükleniyor...
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta Kut’ul Amare Kahramanı Halil Kut’u anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta sizlere tüm dünyayı etkileyen pandemilerin en şiddetli olanlarından bir tanesi olan İspanyol Gribini anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan topladım.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta sizlere Oğuz Kağan Destanını anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim. Oğuz Kağan Destanı Türk destanlarından, Hun-Oğuz destanları grubundandır. Oğuz Kağan Destanı’nın dört ayrı yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Destan Türklerin atası olduğu varsayılan Oğuz Kağan’ın hayatını anlatır.
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta sizlere ilk Müslüman Türk Devleti İdil Ön Bulgarlarını (İtil Bulgarılarını) anlatacağım. Bilgileri Wikipedia internet sitesinden derledim.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta sizlere tarihimizde çok önemli savaşlardan bir tanesi olan Pasinler Muharebesini anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta sizlere 1071 yılında gerçekleşen ve Türklere Anadolu’nun kapılarını açan Malzgirt Savaşı’nı anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta size tarihimizde önemli bir kahramanı anlatacağım. Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’yı anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta sizlere Mondros Müterakesini ve son dönemde İzmir’de adını sıkça duyduğumuz Agamemnon’u anlatacağım. Malum geride bıraktığımız haftada Agamemnon ismi İzmir’de bir yüzer iskeleye verilmesi, kamuoyunda oldukça fazla tartışma konusu yaratmıştı. Bizde bu ismin nereden geldiğini açıklayacağız. Bilgileri Wikipedia’dan aldık.
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta sizlere 31 Mart Vakasını (İsyanı, Ayaklanması, Olayı yahut Hadisesi), anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Merhaba değerli okuyucular bu hafta size Bu hafta size Kovid-19 aşısını geliştiren Alman BioNTech firmasının CEO’su Prof.Dr. Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci’yi anlatmaya çalışacağım. Hatırlarsanız daha önceki bir yazımda da Uğur Şahin’den ve Özlem Türeci’den bahsetmiştim. Koronavirüse karşı yeni bir teknoloji ile aşı geliştiren, tüm dünyada umut oldu diyebiliriz. Bu başarı Uğur Şahin 5,12 milyar dolarlık servetiyle Bloomberg’in en zengin 500 kişi listesine girmesine de sebep oldu. Şahin listedeki tek Türk! Bilgileri Wikipedia’dan derledim. Ben onları ‘Koronavirüs Savaşçısı’ olarak görüyorum.
Eşi Özlem Türeci ile birlikte koronavirüse karşı geliştirdiği aşı ile tüm dünyanın dikkatini çeken Uğur Şahin, BioNTech firmasının CEO’sudur. Şahin, 29 Eylül 1965 İskenderun doğumlu. Mainz Üniversitesi Tıp Merkezi’nde çalışan Şahin, daha önce de eşiyle birlikte kurucusu olduğu Ganymed adlı ilaç şirketinin Bilimsel Tavsiye Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı bilinmektedir. Ana branşları İmmünolog ve onkolog olan Şahin, İskenderun’da doğduktan sonra dört yaşında ailesiyle birlikte Almanya’ya göçmüştür. Babası Köln’deki Ford fabrikasında çalışan Şahin’in hayali doktor olmaktı. Bir fabrika işçisinin çocuğu için ulaşması zor bu hayali gerçek kılan Şahin, bu hayalini gerçekleştirerek, bugün eşiyle birlikte Almanya’nın en zengin 100 kişisi arasında.
Sahibi olduğu BionTech şirketinde 80 civarında bilim insanı çalıştıran Prof.Dr. Uğur Şahin, 3,9 milyar dolarlık servetiyle 4 yaşındayken gittiği
Koronavirüs salgınında ikinci dalgayı yaşadığımız şu günlerde artık küresel bir depresyon yaşadığımız kesin. Hepimiz bir an önce bu virüsün son bulmasını ve eski hayatımıza geri dönmeyi istiyoruz. Son bir yıldır yaşadıklarımıza bakılacak olursa bunda da son derece haklıyız diye düşünüyorum. Sahilde dolaşmayı, dost meclislerinde sohbetleri, bir kafede oturup çay içmeyi bile çokça özledik. Kimimiz yasaklara rağmen bu saydıklarımı yapmaya devam ediyor olsa da biz sorumluluk bilinci taşıyan insanlar bu şekilde davranmıyoruz. Çünkü bir tek kendimize karşı sorumlu değiliz. Virüsü geçirebileceğimiz insanlara karşı da bir sorumluluk taşıyoruz ve bu son derece önemli toplumsal bir sorun. Şu günlerde konuştuğumuz konulardan bahsedecek olursak; bunlardan biri koronavirüsün mutasyon geçirmesi ve bunun yaşattığı panik ortamı, ikincisi ise aşılar. Biliyorsunuz İngiltere’den gelen haberler bizleri oldukça fazla şaşırttı. Çünkü başımızın belası koronavirüsün mutasyon geçirdiği ve bulaşıcılık oranının yüzde 70 oranında arttığı ifade edildi. Zaten hızlı bulaşması yönünden tehlike arz eden bir virüsün bulaşıcılığını yüzde 70 oranında arttırması korkunç bir şey! Nitekim koronadan başı yanan ülkeler (Türkiye de dahil) bu sefer erken davranıp İngiltere ile uçuşları iptal edip, sınırları kapattı. Salgının içinden çıkılamaz bir hal aldığı şu günlerde bunu yapmamak akıl karı değildi zaten.
Bugün size tarihteki büyük kadın savaşçılardan biri olan Tomris Hatun’u tanıtacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim. Tomris veya Tomyris (Türkçe: temir - “demir”, veya Moğolca temur - “demir”, veya Doğu İran dillerinden Tahmirih, Cesur) MÖ 6. yüzyılda yaşadığı sanılan, Saka kraliçesi. Aynı çağda Pers ve Medya’da hüküm süren Ahameniş İmparatorluğu ile büyük bir mücadeleye girişmiştir. Tomris Hatun barışçıl ama savunmaya önem veren bir yapıya önem göstermiş, bunu bir zayıflık olarak gören Pers İmparatoru Büyük Kiros ise hiç durmadan Saka topraklarına akın düzenlemiştir. Persler Saka topraklarına girdiği vakit yakılmış tarlalardan başka bir şey bulamıyorlardı. Çünkü Sakalar geri çekiliyor ve savaş için uygun bir mevzi ve an bekliyorlar, bu olmadığı takdirde de savaşa girişmiyorlardı. Sakaları kovalamaktan bıkan Büyük Kiros İran’a geri dönmek zorunda kalıyordu. Bir süre sonra kendisine tabî olması ve kendisiyle evlenmeyi kabul ettiği takdirde Tomris Hatun ile uğraşmayacağını vaat etti. Tomris Hatun bunun bir oyun olduğunu biliyordu ve teklifi reddetti. Buna kızan Büyük Kiros büyük bir ordu toplayarak tekrar Saka topraklarına girdi. Bu orduda savaş için eğitilmiş yüzlerce köpek de vardı. Tomris Hatun artık kaçmanın yarar sağlamayacağını anlayıp uygun bir alan seçip Büyük Kiros’un ordusunu beklemeye başlar. İki ordu aralarında birkaç kilometre kalacak bir biçimde mevzilenir. Güneş battığı
Merhaba değerli okuyucular. Bu hafta Türk tarihinde önemli isimlerden bir tanesi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim
Merhaba sevgili okuyucular, buy hafta sizlere Türk tarihinin en önemli savaşlarından Dandanakan Savaşını anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim. Bu savaşın tarihimizde bir dönüm noktası olduğunu göreceksiniz. Dandanakan Muharebesi ya da Dandanakan Meydan Muharebesi, (1040), Selçuklu Devleti’nin Gazne Devleti’ni yendiği ve Gazne Devleti’nin çözülmesine yol açan muharebedir. Bu muharebeden sonra Gazne Devleti yıkılış dönemine girmiş, Selçuklu Devleti resmen kurulmuştur. Çağrı ve Tuğrul Beyler, Oğuz boylarını yerleştirecek yurt arayışı içindeydiler. Devlet kurmak için kaldıkları Horasan’da, o bölgelere hâkim olan Gazneliler’e karşı sürekli akınlarda bulunuyorlardı. Selçuklular ile Gazneliler arasındaki bu mücadeleler yirmi yıl sürmüştü. Çatışmaların çoğunu Selçuklular kazanmış ve Gaznelilere ait bazı şehirleri ele geçirmişlerdi. Öte yandan Selçuklu Devleti’nin bağımsızlığını ilan etmiş olması Gazneli Devleti’nin itibarını sarsıyordu. Gazne Hükümdarı Sultan Mesud, Selçuklu tehlikesine son verebilmek amacıyla zırhlı birliklerden oluşan ordusuyla 1038 yılında Selçukluların üzerine sefere çıktı.
Merhaba değerli okuyucular. Umarım iyisinizdir. İçinde bulunduğumuz zorlu günlerde iyi olabilmek pek mümkün olmasa da… Koronavirüs salgını ve bunun sosyal hayata etkileri ile ilgili fikirlerimi sizlere ara ara aktarıyorum. Benzer şeylerden oldukça sık bahsettim ama bazı şeyler o kadar hayati önem arz ediyor ki bunları kaleme almamak, üstüne basa basa bahsetmemek ilkeli duruşuma ters gelir diye düşünüyorum. Bu hafta da o sebeple daha önce bahsettiğim bir konuyu ele alacağım. Konunun özeti de yazıma attığım başlıktan net bir şekilde anlaşılabiliyordur herhalde…
Sevgili okuyucular bu hafta Kovid-19 nedeniyle getirilen yeni tedbirlerin ekonomik ve sosyal hayata yansımaları üzerinde fikirlerimi sizlere aktaracağım. Bildiğiniz üzere ülke genelinde artan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle kabineyi toplayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapılan toplantının ardından kameraların karşısına geçmiş ve salgının gidişatını engellemek amacıyla alınan yeni tedbirleri açıklamıştı. Şüphesiz yeni önlemler bizlere salgının ilk çıktığı dönemi hatırlattı diye düşünüyorum. Çünkü birçok kısıtlayıcı maddeyi içeren tedbirler gündelik yaşamımızı ve bizlerin hareket kabiliyetini düşürecek uygulamalar. İçişleri Bakanlığının il valiliklerine gönderdiği genelge ile bu tedbirler dün gece 20.00’dan itibaren uygulamaya konuldu. Yeni yasaklar sosyal medyada oldukça fazla tartışıldı. Birçok insan yasakların ne olduğunu anlamadığını belirtti oysaki anlamayacak bir şey yoktu. İletişim eksikliği olduğunu düşünüyorum. Alınan yeni tedbirler kadar bunu halka anlatabilmek, doğru bir şekilde anlatabilmekte önemlidir. Devletin ilgili yetkililerinin burada eksik kaldıkları göze çarpıyor zira ilkin sokağa çıkmak için belirtilen saatlerin tam tersi anlaşıldı. İşi ironiye döküp, tiye almak isteyenler hariç tabi ki… Eleştirdiğimden değil, mizahın her türlüsü, özellikle siyasi alanda olanını çok severim. Şimdi gelelim salgının sosyal yaşama etkilerine… Bu yasak en fazla esnafı etkileyecektir diye düşünüyorum. Özellikle de hizmet sektöründe çalışan esnaf yine mağdur olacak. Bu insanların zararlarının bir şekilde karşılanması gerekir diye düşünüyorum. Sadece
HULUSİ YEĞMEN
Merhaba değerli okuyucular bu hafta Türkiye’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı anlatacağım Bilgileri Wikipedia’dan derledim Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk muhalefet partisidir. Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’nın eski silah ve dava arkadaşları olan Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa ve Adnan (Adıvar) Bey’in öncülüğünde, 17 Kasım 1924’te kurulmuştur. Parti tüzüğünde cumhuriyet ilkesinin, liberalizmin ve demokrasinin benimsendiği belirtilirken aynı zamanda dini inançlara da saygılı olunduğu açıklanmıştır. (Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta bu durumu “dini siyasi çıkarlara alet etmek” olarak yorumlamıştır.
) Rauf Orbay’ın parti kurulmadan önce cumhuriyet ile ilgili eleştirileri ve parti kurulduktan kısa bir süre sonra bazı rejim muhaliflerinin parti etrafında toplanması ile beraber dini duyguların propaganda olarak kullanıldığı Şeyh Said İsyanı’nın patlak vermesi sonucunda parti kapatılmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa’ya düzenlenen İzmir Suikastı olayından TCF kurucularının bir bölümü yargılanmıştır.
******
Amasya Tamimi ile Kurtuluş Savaşı’nı başlatan beş kişilik kumandan kadrosunun Mustafa Kemal Paşa hariç tüm üyeleri, Terakkiperver Fırka’nın kurucu ve liderleri arasında yer almıştır. (Kâzım Karabekir, Rauf Bey, Refet Paşa ve Ali Fuat
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta son dönemli bir konuyu ele alacağız. Konumuz: Şeyh Sait Ayaklanması. Bu ayaklanma Cumhuriyet döneminin ilk dönemlerinde bizleri epey olumsuz etkilemişti. Bilgileri her zaman olduğu gibi Wikipedia’dan derledim.
*****
1924 Mart başında Şeyh Said'in emrindeki yaklaşık 10.000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı ve kuşatma altına aldı. Kuşatanlar takviye alıyordu ve kuşatma Şeyh Said tarafından bizzat yönetiliyordu. Mürsel Paşa komutasındaki garnizon günlerce süren saldırıları geri püskürtmeyi başardı. Fakat bir gece bir grup şehrin Kürt sakinlerinin yardımıyla Diyarbakır içine girebilmeyi başardı. Bunların varlıkları garnizon tarafından fark edildi. 7-8 Mart arası süren ağır bir çarpışma sonrası şehre sızan grup bozguna uğratıldı ve sadece birkaçı kaçabildi. Kuşatma'nın başarısız olduğunu gören Şeyh Said, kuşatmayı kaldırdı ve adamlarını Diyarbakır'dan çekti.
*****
Olayın başlangıcında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ciddiyeti anlayıp Heybeliada'da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet (İnönü) Paşa'yı acilen Ankara'ya çağırdı. İsmet Paşa ve ailesini bizzat Ankara Garı'nda karşılayan Mustafa Kemal Paşa, olayları anlatmak için onu Çankaya'ya götürdü. Çankaya'da, İsmet Paşa'ya "Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını" söyledi.[kaynak belirtilmeli] İsmet Paşa'nın Ankara'ya gelmesi
Sevgili okuyucular bu hafta ulusal bağımsızlığımızın sembolü olarak nitelendirdiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) kuruluşunu ele alacağız. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Mustafa Kemal Atatürk önceden beri Meclis-i Mebusanın İstanbul'da değil, Anadolu'da toplanmasını istemekteydi. İşgal altındaki İstanbul'da meclisin tehlikede olduğunu savunuyordu. Atatürk'ün bu düşüncesine karşın Heyet-i Temsiliye'nin yaptığı toplantılarda meclisin İstanbul'da toplanması fikri ağır bastı. Meclis-i Mebusan üyelerini belirlemek için Ali Rıza Paşa hükûmeti döneminde seçimler yapıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri seçimlerde başarılı oldu.
*****
Heyet-i Temsiliye, seçilen milletvekillerinin Meclis-i Mebusanda "Müdafaa-i Hukuk" adında bir grup oluşturmasını istemekteydi. Buna karşın Meclis-i Mebusanda böyle bir grup kurulamadı. Ancak heyet, yeniden açılan Osmanlı Mebusan Meclisi’ne üye olarak İstanbul'a gidecek olan mebuslarla görüşmeler yapmıştı. Heyet-i Temsiliye, hazırladıkları Misak-ı Milli’nin Mebusan Meclisi’nde kabul edilmesini sağladı. Heyet-i Temsiliye'nin başkanı olan Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin Meclis-i Mebusanın başkanı seçilmesini ve Anadolu'da süren hareketin yasal olarak tanınmasını istiyordu. Ancak 18 Mart 1920'de İngiliz işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusandaki Heyeti Temsiliye milletvekillerini tutukladı ve sürgüne gönderdi. Bu tutuklamalardan sonra 18 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan kapandı.
*****
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta Lozan Barış Antlaşmasını anlatacağım. Bilgileri Wikipedia’dan derledim.
Lozan Antlaşması (veya yapıldığı dönem Türkçesi ile Lozan Sulh Muahedenamesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşması.
İlk görüşmeler
TBMM Hükümeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Barış şartlarını görüşmek için Konferansa önce Başvekil Rauf Orbay katılmak istemiştir. Fakat Mustafa Kemal Atatürk İsmet Paşa'nın katılmasını uygun görmüştür. Mustafa Kemal Paşa Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gönderilmesini uygun buldu. İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. İtilaf Devletleri Lozan'a TBMM Hükûmeti üzerinde baskı kurmak için İstanbul Hükûmeti'ni de davet ettiler. Bu duruma tepki gösterenTBMM Hükümeti, 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırdı. TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı'na katılarak Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye
Değerli okuyucular, bu hafta ulusal kurtuluş mücadelemizde cephedeki son savaşımız olan, taarruza geçtiğimiz savaş olan Büyük Taarruz’u anlatacağım. Wikipedia’dan derlediğim bilgileri sizlerle paylaşacağım. Bu savaş tarihimiz açısından çok önemli bir savaş ve savaşın gelişimini, neler yaptığımızı gün gün okumak daha değerli diye düşünmekteyim.
*****
Sakarya Meydan Muharebesini kazanan Türk ordusu, son bir gayret düşmanı yurttan çıkarmak amacıyla, taarruz öncesi büyük hazırlıklar yaptı. 26 Ağustos gecesi 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları üzerindeki Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine intikale başladı. İntikal bütün gece sabaha kadar sürdü. Yine 26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini aldı. Büyük Taarruz burada başlayarak, topçuların sabah saat 04.30’da taciz ateşi ile başlayan harekât, saat 05.00’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti. Türk piyadeleri, sabah 06.00’da Tınaztepe’ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirdi. Bundan sonra saat 09.00’da Belentepe, daha sonra Kalecik - Sivrisi ele geçirildi. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe’den Çiğiltepe’ye kadar 15
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta sizlere bir milletin kaderini değiştiren Sakarya Meydan Muharebesini anlatacağım. Öncelikle Wikipedia’dan derlediğim bilgiler ile savaşı anlatıp daha sonra yorumlarımı sizlere aktaracağım.
*****
TBMM Ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebelerindeki yenilgisinden sonra cephe kritik bir duruma düşmüştü. Cepheye gelerek durumu yerinde gören ve komutayı eline alan TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi birliklerinin Yunan ordusuyla arada büyük bir mesafe bırakılarak Sakarya Nehri’nin doğusu’na çekilmesine ve savunmayı bu hatta devam ettirmesine karar verdiler. Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı (birlik), bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.[18]” emrini vererek muharebeyi geniş bir alana yaydı. Böylece Yunan kuvvetleri de karargâhlarından uzaklaşıp bölünmüş olacaktı.
*****
TBMM, 3 Ağustos 1921’de Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’yı