1
Hulusi Yeğmen
İlkses Gazetesi Yazarımız

Hulusi Yeğmen

Yazarın Köşe Yazıları

Küresel Kriz ve Kovid-19

Bugün sizlerle uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in raporunda yer alan ifadeleri paylaşacağım. 2 Nisan tarihli Küresel Ekonomik Görünüm - Koronavirüs Kriz Güncellemesi raporunda, koronavirüs (Kovid-19) pandemisinden ve yarattığı krizden bahsediliyor. Fitch Ratings, ortaya koyduğu temel senaryosunda 2020 yılında derin bir küresel resesyon yaşanmasının beklendiğini ifade ediyor.
Koronavirüs pandemisinin evrimleşme hızı, Fitch Ratings’in küresel GSYİH tahminlerinde bir başka büyük kesintiyi gerektirdi. Şimdi dünya ekonomik faaliyetinin 2020’de ABD’de yüzde 3,3, Avrupa bölgesinde yüzde 4,2 ve İngiltere’de yüzde 3,9 azalması bekleniyor. Çin’in 1. çeyrekte aksamadan toparlanması küresel durgunluk nedeniyle keskin bir şekilde azalacak ve yıllık büyüme yüzde 2’nin altında olacak. Bu rakamlar, yüzde 1’in üzerinde küresel büyüme beklenilen 19 Mart’ta yayınlanan Mart 2020 GEO tahmininin taban çizgisinden (ve olumsuz varyantından) çok daha kötü. Bir yıl boyunca küresel ekonomide öngörülen düşüş, küresel mali krizle aynı seviyede ancak 2020’nin ilk yarısında faaliyet ve işlere yönelik ani darbe daha kötü olacak. Fitch’in baş ekonomisti Brian Coulton, “Temel tahminimiz, GSYİH’nın ABD ve Avrupa’da 2021’in sonlarına kadar virüs öncesi seviyelerine döndüğünü görmüyor” ifadelerini kullanıyor. Kısacası koronavirüs pandemisinin yarattığı küresel kriz, dünyayı bir süre daha ciddi olarak etkileyecek gibi.
Umarım toparlanma kısa sürede gerçekleşir.
Not: Koronavirüs krizinin


Altın Güvenli Liman mı?

Koronavirüs pandemisi ile beraber yatırımcılar tekrardan güvenli liman tartışmalarını gündeme getirdi. Birçok insan bu konuda altını ön plana alırken, bir kısmı da dijital altın ifadelerini kullandıkları Bitcoin’e yatırım yapıyor.
Peki altın gerçekten güvenli liman mı? Neden altına böyle bir özellik veriliyor? Kriz durumlarında insanlar genellikle altına yatırım yapar. İnsanlar portföylerinde altın sahibi olmak ister. Bunun ana nedeni ise geçmişte, tarihsel olarak, sıklıkla hisse senetlerindeki ani aşağı yönlü hareketlere karşı bazı korumalar sağlamasıdır. Birçok yatırımcı, genellikle bir para biriminin düşüşüne karşı korunmak için altın satın alır. Bir para birimi düştükçe, ithalat ve enflasyonda daha yüksek fiyatlar yaratır. Sonuç olarak, altın aynı zamanda enflasyona karşı bir savunma olarak görülebilir.
Güvenli bir liman, yatırımcıları olası bir felakete karşı korur. Bu yüzden birçok yatırımcı mali kriz sırasında altın satın alır. Örneğin geçmişte ABD'nin olası ekonomik çöküşüne karşı insanlar koruma istedi. Bu aşırı ekonomik belirsizlik sonucunda altın fiyatları tekrar iki kattan fazla arttı. Doğrudan yatırım olarak altın: Birçok yatırımcı altın fiyatında yaşanan muazzam artıştan kar etmek istiyor. Gelecekteki fiyat artışından yararlanmak için doğrudan bir yatırım aracı olarak altın satın alınıyor. Altın, çeşitlendirilmiş bir portföyün


Siyasetin Gündemi Koronavirüs

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını siyasetinde rengini değiştirdi. Tüm dünyada muhalefet partileri iktidarda olan partileri virüs öncesi olduğu kadar eleştirmiyor. Herkes adeta tek vücut olmuş durumda. Bu durumda ülkemiz için geçerli diyebiliriz. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca muhalefet tarafından övücü eleştirilerle anıldı. Lakin virüs ülkedeki yayılma hızını sürdürürken kısıtlamaların gelmesi ve bundan ekonomik anlamda olumsuz etkilenen milyonların olması muhalefetin de sesini yükseltmesine neden oldu. Çünkü tüm dünyada işlemeyen sektörlerde çalışanlar için hükümetler ekonomik paket açıklarken Türkiye açıklanan pakette işçilere yönelik maddelerin olmaması eleştirileri de beraberinde getirdi. Muhalefet bu dönemde işten çıkartılmaların yasaklanmasını ve çalışamayan kişilere maaşlarının verilmeye devam edilmesini istiyor. Böylelikle işi dışında hiçbir geliri olmayan kişilerin evinde aşı pişmeye devam edecek. Aksi takdirde insanlık onuru zedeleyecek durumlarla karşılaşabiliriz ve bir panik havasının oluşmasına engel olamayız. Bu süreçte işverenler korunduğu şekilde işçilerinde korunmasında hassasiyet gösterilmelidir. Aynı zamanda sokak ekonomisiyle geçinen 6 milyona yakın insan var. Sokakların boşalmasıyla bu insanların hangi şekilde hayatlarını sürdürecekleri bir başka soru işareti. Bu kişilerin çoğu bilindiği gibi o günkü kazançlarıyla hayatlarını sürdürüyor. Kazanç olmayınca bu kişiler ne yapacak? Bunların hepsi masaya yatırılmalı ve en uygun ve herkesi mutlu edecek bir paket açıklanmalı. İnsanlar devletinin yanında olmasını isteyecektir. 
Faşizm Hakkında
Faşizm kavramı genel


Virüs ve Ekonomi

Tüm dünyayı etkisi altına alana koronavirüs Türkiye’ye de giriş yaptı. Son rakamlara göre 98 kişi buna yakalanırken 1 kişi hayatını kaybetti. Virüsün ülkemizde görünmesiyle birlikte önlemlerde alınmaya başladı. Bu önlemlerde tabiî ki kişi sağlığını korumak için önemli ama bir de bunu ekonomik boyutu var. Kapanan yerlerde çalışanlar ve işletmeler bu yükün altından nasıl kalkacak. Kapanan yerlerde insanlar ya işten çıkartılıyor ya da ücretsiz izne gönderiliyor. Bu insanlar evlerine nasıl ekmek götürecekler? Asıl sorun bu. Şu ana kadar önlemlerin alındığını görmedik. Birkaç söylenen söz ise şirketlere yönelikti. Tabiki de şirketleri kurtarmak önemli ekonominin ayakta kalması için ama bir de işsiz kalan binler var ve onların evinde aş kaynama sıkıntısı gösteriyor. İşsizlik fonu bu kişiler için kullanılmalıdır. Bu onların en tabi hakkıdır. Hastalığın yanında insanı dramları ortaya çıkmasını istemiyorsak bunu yapmalıyız. Bu fon gerekirse sonuna kadar kullanılmalı. Görüldüğü gibi ülkemiz kara bir dönemden geçiyor ve böyle bir zamanda bu para kullanılmayacak da ne zaman kullanılacak diye düşünülebilir. Ülkemiz ekonomik anlamda zor bir dönem geçiyordu böyle bir şeyinde olması şanssızlık oldu ama gerekli tedbirler alınır ve bireyler ezilmezse bu sorunu da ülke olarak aşarız.
 


Koca'nın hakkını teslim edelim

Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Nitekim dün gece Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasıyla beraber ülkemizde de ilk virüs tespit edildi. Bu süreçte tüm dünyaya yayılmış ve komşularımızın neredeyse hepsinde varken bizim ülkeye sıçramaması pek mümkün görünmüyordu. Tabi bizim ülkeden görünmeden de bu süreç atlatılabilirdi ama bu çok zor görünüyordu. Virüsün bunca zaman ülkemize gelmemesinin en önemli sebeplerinden birisi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın işi ilk andan itibaren sıkı tutmasından kaynaklanmıştır. İşi ciddiye almayan İran ve İtalya’nın yaşadıkları durum ortadadır. Koca en başından itibaren tedbirler alınmasını sağladı. Her daim kamuoyuna bilgi akışı sağladı. En küçük iddialara kadar cevap verdi ve toplumda bilgi kirliliği oluşmasını engelledi. Nitekim dün gece 00.50’de kameraların karşısına geçerek bir kişide koronavirüsün tespit edildiğini açıkladı. Bu açıklamayı bir sonraki güne bırakmadı. Anadolu’da kadim bir sözü vardır “yiğidi öldür hakkını teslim et” diye. Koca’nın aldığı tedbirler sayesinde ülkemiz koronavirüs tehdidiyle çok geç karşılaşmıştır. Ülkemizde Koronavirüs görülmüş olmasına rağmen Koca’nın bu güne kadar yaptığı uygulamalar insanlarda güven oluşturmuştur. Aynı ciddiyet ve çalışkanlıkla devam edilirse virüs fazla yayılmadan ve hiçbir ölüm meydana gelmeden ülkemizden gideceğini düşünüyorum.

 


Göç!

Bugün dünyada milyonlarca düzensiz uluslararası göçmen var. Eğer bir ülke oluşturmak için bir araya gelselerdi, en kalabalık ülkelerden birisini oluştururlardı. Bununla birlikte, bu büyük ölçüde görünmez bir popülasyon olarak kalmaktadır. Birçok göçmen, özellikle de düzensiz bir durumda olanlar, gölgede yaşamak ve çalışmak, şikayet etmekten korkmak, hak arayamamak, ayrımcılık ve ötekileştirme ile yüz yüze kalmaktadır. Uluslararası insan hakları hukuku herkesin ayrım gözetmeksizin, uluslararası alanda sağlanan temel insan haklarına erişebilmeleri gerektiğini söyler. Şu an Yunanistan sınırlarında yaşanan dram, eğer önüne geçilmezse korkunç boyutlara varacak. Orantısız güç kullanıldığı şu günlerde Yunan askeri, önceki gün mültecilere ateş açtı. Bir mülteci öldü, 5 mülteci yaralandı. Yunan güvenlik güçlerinin, Avrupa ülkelerine geçmek isteyen düzensiz göçmenlere zor kullanmakta ve bu durumu zulme ve cinayete dönüştürmektedir. Bu korkunç duruma AB de BM de sessiz kalıyor, dünya sadece bu durumu haber başlığı olarak görüyor.
Biliyorsunuz ülkemiz kriz patlak verdiğinden beri mültecilere ev sahipliği yapıyordu. Önceki gün okuduğum bir habere göre Türkiye sınırlarını açınca, AB de harekete geçti ve Yunanistan’a sınırlarını koruması için 700 milyon euro verilmesine karar verdi. Bunun 350 milyonu hemen ödendi. Kalan 350 milyon ise, Yunanistan’ın talebi doğrultusunda daha sonra ödenecek. Eğer bu haber doğruysa, durum


Neoliberalizm

Bugün sizlere Neoliberalizmi anlatacağım. Neoliberalizm öncelikle laissez-faire ekonomik liberalizmi ile ilişkili 19. yüzyıl fikirlerinin 20. yüzyıldaki yeniden doğuşuna atıfta bulunmaktadır. 1929 Büyük Buhramı’nın ardından Keynesyen İktisat Okulunun “Müdahaleci Devlet” anlayışı bütün dünyada önem kazanmaya başlamıştır. Keynezyen iktisat politikaları bütün dünyada 1970’li yılların sonlarına değin uygulanmıştır. Bu politikaların bir sonucu olarak devletin ekonomideki rolü ve işlevleri pek çok ülkede genişlemiştir. Devletin büyümesinin ortaya çıkardığı yeni sorunlar (kronik bütçe açıkları, yüksek vergi yükü, enflasyon vb.) iktisatçıları birtakım yeni çözüm arayışlarına yöneltmiştir. 1960’lı yıllar ve özellikle 1970’li yılların başlarından itibaren klasik liberalizmin temel ilkelerini savunan çağdaş liberal düşünce okulları akademik ve politik çevrelerde seslerini duyurmaya başlamıştır. Günümüzde neoliberalizm krizleri de tetikleyen bir durumdadır. Bu kapitalist sistemlerle yönetilen her ülkenin belli başlı dönemlerde başına gelen bir sorundur. Son zamanlarda neoliberalist akımın sonunun geldiği ve dünya ülkelerinin serbest piyasanı bunu kaldırmadığı ifade edilmektedir. Sol görüşte olanlar için bu sistem başlı başına bireyin bireyi sömürdüğü zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu bir yapıdır. Devletinden ekonomiden elini eteğini çektiği bu sistemde bireyler bir nevi korunaksız kalmaktadır. Krizler arttıkça bu sistem daha da tartışılacaktır. Zaman ekonomik anlamda yeni yapıların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
 


Sosyalizm

Bugün bir dönem dünya tarihini de derinden etkileyen sosyalizm ideolojisine değineceğim. Öncelikle sosyalizm, sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahı devlet kararlarının getireceğini ve üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait olduğunu savunan, işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren, özgür girişimi devletin ve sendikaların baskısı altında tutmaya çalışan, telkin ve propagandalarını eğitim, tarım ve vergi reformları üzerinde yoğunlaştıran ekonomik ve siyasi teori.[ “Sosyal mülkiyet”; kooperatif işletmeler, ortak mülkiyet, devlet mülkiyeti, özkaynakların yurttaşlık mülkiyeti veya bunların bir karışımı olabilir. Sosyalizmin pek çok çeşidi vardır ve bunların tek bir tanımı yoktur. İdeolojiyi savunanların toplumsal mülkiyet türleri, yönetimi üretken kurumlarla birlikte nasıl şekillendirecekleri ve sosyalizmi oluşturma konusunda devletin rolünün ne olacağı gibi konularda farklı düşünceleri mevcuttur. Sosyalist fikirler tarih boyunca dile getirilmiş olsa da 19. yüzyıla kadar siyasi bir şekil almış değildi. Bu şekilleniş, sanayi kapitalizmine karşı esnafların çıkarlarını dile getirmesiyle başladı. Fakat kısa süre sonra işçilerin sorunlarına odaklandı. Sosyalizmin çıkış amacı kapitalist ekonomiyi ortadan kaldırmak ve yerine ortak mülkiyet anlayışına dayanan bir ekonomi oluşturmaktı. Bu amaç devrimci, ütopik bir karakter taşıyordu. Sosyalizmin tam olarak teorik bazda şekillenmesi Karl Marx tarafından gerçekleştirilmiştir. Karl Marx kapitalizmin yerini sosyalizme bırakacağını ön görüyordu. Bu fikir akımı çok fazla ülkeyi


Faşizm

Son dönemlerde dünyada faşist akımların yükseldiğine dair bir korku var. Faşist partilerin aldıkları oylar kişileri haklı bir korkuya itiyor. Faşizm denilince akla ilk gelen Alman Nazi hareketedir. Faşizm kavramı genel anlamıyla baskıcı, otoriter, ırkçı ve anti-demokratik özelliklerden hepsini ya da birkaçını taşıyan rejimleri tanımlamak için kullanılır. Bu anlamda faşist ise Faşizm yanlısı kişi ya da kurumları ifade eder. İnsanların hafızaları iyiyi olduğu kadar kötüyü de unutmaktadır. Özellikle Almanya faşizminin yıkıcı etkisinden çıkalı 75 yıl oldu. İnsan hafızası için önemli bir süre. O dönemi yaşayan hemen hemen herkesinde öldüğünü tahmin edersek faşizmin korkutuculuğu kitaplarda ve bazı görsellerde kalmıştır. Bunları araştıran ve okuyan kişi sayısının azlığı da göz önüne alındığından önümüzde ki yıllarda faşizmin korkutucu yılları gözlerden silinip gidecektir. Kapitalist sistem insanların ekonomik anlamda boğazını sıkmayı sürdürürse kişiler uç noktadaki ideolojilere kayabilirler. Bunların başını ve en tehlikelisini de faşizm çekmektedir. Hele hele Orta Doğu’da otoriter rejimlerin yıkılması ve ardından halkı daha da perişan eden yönetimlerin gelmesi kişileri bu yapılara daha sıcak bakmasını sağlayacaktır. Eğer bir kez daha faşizm gelir ve bunun sonucunda bir dünya savaşı daha çıkarsa yeni bir miladında başlangıcı olacaktır. Çünkü bu savaş eskinin namuslu savaşları gibi olmayacaktır çünkü biyolojik ve kimyasal silahlar gözü dönmüş faşistlerin eline geçecek.


Dış Politika

Bir ülkenin dış politikası, ulusal çıkarlarını korumak ve uluslararası ilişkiler ortamında hedeflere ulaşmak için devlet tarafından seçilen kişisel çıkar stratejilerinden oluşmaktadır. Yaklaşımlar diğer ülkelerle etkileşime girmek için stratejik olarak uygulanmaktadır. Bu tür stratejilerin incelenmesine dış politika analizi denir. Son yıllarda, küreselleşmenin ve ulus ötesi faaliyetlerin derinleşmesi nedeniyle, devletlerin devlet dışı aktörlerle de etkileşime girmesi gerekmektedir. Bu etkileşimler, ikili ve çok taraflı uluslararası işbirliğinin yararlarını araştırmak için değerlendirilmiş ve izlenmiştir.
Ulusal çıkarlar çok önemli olduğundan, hükümetler dış politikalarını üst düzey karar alma süreçleri aracılığıyla tasarlamaktadır. Ulusal çıkarlar, diğer uluslarla barışçıl işbirliğinin bir sonucu olarak veya sömürü yoluyla sağlanabilir. Genellikle dış politika oluşturmak, hükümet başkanı ve dışişleri bakanının (veya muadili) görevidir. Bazı ülkelerde yasama organının da önemli etkileri vardır.
Dış Politika Teorileri
Dış politika konusunda en temel soru: “Neden dış politika teorilerinden yoksunuz? Ya da buna neden ihtiyacımız var?” sorusudur. Bu alanda genel bir teorinin olmaması bazı ciddi sonuçlara yol açar. Teori olmadan: Keşfettiğimiz ilişkileri açıklayamayız; sadece dış politika davranışı hakkında tahminlerde bulunabiliriz. Değerli araştırma hipotezleri bulmak için şansa ve eğitici tahminlerine güvenmemiz gerekir. Araştırma, herhangi bir gerekçe olmaksızın plansız bir araştırma haline


Depremde Devlet Millet Beraber

HULUSİ YEĞMEN
Yaşadığımız Elazığ depremi bir kez daha gösterdi ki devlet ve millet bir bütün olabiliyormuş. Depremin hemen ardından devletin konusuyla ilgili 3 bakanını o bölgeye göndermesi ve bu bakanların orada günlerce kalarak her gün basını bilgilendirdiler. Halkın neye ihtiyaç duyduğunu bizzat görerek ve tanık olarak teşhis koydular. Depreme maruz kalan halk devletin yanında olduğunu hissetti. Depremzedeler aynı zamanda milletinde yanında olduğunu hissetti. Irk din, muhalefet, iktidar ayrımı gözetmeden herkes elinden geldiğinde depremzedelerin yardımına koştu. Örneğin İzmir’in hemen hemen tüm belediyeleri Elazığ için yardım tırları gönderdi. Belediyelerin yardımının yanı sıra sıradan vatandaşlarda cüzride olsa ellerinden gelen yardımı sağladı. Bu tarz doğal afetler hepimizin üzerken bunların ardından gelen birlik ve beraberlik hepimizi de sevindiriyor. Galiba ülkemizin bunca badireye karşın ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan birisi budur.
 


Faşizm Nedir?

Bugün sizlere bir dönem dünyayı kasıp kavuran ve milyonlarca kişinin hayatına sebep olan faşizmi anlatacağım.  Faşizm kavramı genel anlamıyla baskıcı, otoriter, ırkçı ve anti-demokratik özelliklerden hepsini ya da birkaçını taşıyan rejimleri tanımlamak için kullanılır. Faşist ise Faşizm yanlısı kişi ya da kurumları ifade eder. Faşizm siyasal bir ideoloji olarak, ilk olarak İtalya’da Mussolini döneminde ortaya çıkmıştır. Asıl yıkıcı faşizm etki ise Hitler yönetiminde Almanya’da gerçekleşmiştir. Alman milliyetçisine dayanan ve yayılmacı politikası ile 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur.  Böyle bir ideoloji dünyada nasıl kendini bulmuş ve milyonlarca kişinin desteğini almıştır? Almanya 1. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmıştı. Versay gibi ağır şartları taşıyan bir anlaşma imzalamışlardı. Devletine bağlı olan alman milliyetçileri bu anlaşmayı içlerine sindirememişlerdi. Yoksulluğunda baş göstermesi Almanya’da yeni siyasi akım arayışına nende oldu. Burada ortaya Hitler diye bir isim çıktı. Nutuk yeteneği sayesinde Almanya’nın başta entelektüel sınıfı olmak üzere yoksul kesimini etkisi altına aldı. İlk iktidara geldiğinde ise halka bedava gıda ve kömür gibi temel ihtiyaçları ücretsiz dağıttı. Bunun yanında devletin gerçekleştirdiği yok ve inşaat çalışmalarında halka iş imkanı sundu. Bu durumda halk üzerinde etkisini artırdı. Gün geçtikçe ise Hitler’in asıl amaca gün yüzüne çıkmaya başladı. İlk olarak Polonya işgal edildi. Ülkedeki Yahudilere ise müthiş baskılar başladı. Ölüm


Libya'da Ne Olacak?

Ülke gündemimizi son günlerde Libya sorunu dolduruyor. Bilindiği üzere Türkiye Libya’ya asker gönderme tezkeresini TBMM’de onayladı. Yetkililerin söylemlerine göre Türk askeri orada eğitim amaçlı yer alacak. Bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin desteklediği Libya meşru hükümeti ile darbeci Hafter Rusya’nın da araya girmesiyle Moskova’da bir ateşkes imzalamak üzere bir araya geldi. Ateşkes metninde mutabık olunmuşken Hafter son anda masadan kalktı ve ülkesine geri döndü. Burada da Türkiye haklı olarak tepkisini gösterdi. Beklenti Rusya’nın yeniden Hafter’i masaya oturtması. Bunlar yaşanırken Eski Libya Genelkurmay Başkanı Yusuf el-Manguş, Moskova’da imzalanması planlanan ateşkes anlaşması ve Halife Hafter’in ilişkileri hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yusuf el-Manguş, Libya’nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’in, Moskova’daki görüşmelerin sonucunda oluşturulan ateşkes anlaşmasını imzalamamasının ardında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın oluşturduğu ülkeler blokunun olduğunu belirtti. El Manguş: “Son yaşananlardan sonra artık kim savaşmak istiyor, kim savaşın bir an önce bitmesini istiyor her şey ortaya çıkmıştır.” dedi. Söylemlerde gösteriyor ki Hafter pek ateşkes için masaya oturacağa benzemiyor. Böyle bir durumda ne peki ne olacak? Türkiye Doğu Akdeniz’de petrol aramada olan hakkını kullanmak istiyor. Bunun içinde Libya ile gerçekleştirdiği anlaşmanın devam etmesini önemsiyor. Bu nedende kolay kolay Libya’dan vazgeçmeyecektir. Bunun ilk adımı da ÖSO mensuplarının oraya gönderildiği


Dünya Diken Üstünde

ABD güçleri, 3 Ocak’ta Irak’ta Bağdat Havalimanı çıkışında İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi’nin üst düzey yöneticilerinden Ebu Mehdi el Mühendis’in konvoyunu silahlı insansız hava araçlarıyla vurmuştu. Bu gelişmenin ardından İran’ın ABD’ye karşı bir misillemede bulunup bulunamayacağı merakla bekleniyordu. Nitekim İran ABD’nin Irak’taki asker, üslerini vurdu. Irak yerel saatle gece 01:45 ve 02:15 arasında 22 füze fırlatıldığını ve bunlardan 17’sinin Ayn el Esad Hava Üssü’ne düştüğünü açıklamıştı. İran devlet televizyonu da bir açıklama yaparak en az 80 ABD askerinin yaşamını yitirdiği belirtti. Haberde İran’ın Amerikan askerlerine “Amerikan teröristleri” demesi dikkat çekti. Bu gelişmelerin ardından ABD’nin de sessiz kalmayacağı çok açık. Yani sınırımızın dibinde her an bir savaş kopabilir. Bu durumun bize muhakkak bir etkisi olacaktır. Bunun olumsuz etkisi en aza indirgenmelidir. Bu da uygulanacak akıllıca politikalarla olacaktır. Popülist politikalar burada işe yaramaz gelinen durum çocuk oyuncağı değildir artık. Her atılacak adım çok dikkatli bir şekilde hesaplanmalıdır. Yoksa bir sabah kalkar komşudaki yangının bize de sıçradığını görürüz. Böyle bir hadiseyle kimse karşılaşmak istemez. Ama her gerilim bünyesinde fırsatları da barındırır. ABD İran ile uğraşırken Suriye’de oluşturulmak istenen terör koridorunu komple ortadan kaldırabiliriz. Bunların hepsi detaylıca düşünülecektir. Tecrübeli dışişleri bürokratlarını atacağı


Yerli Otomobil

Yerli otomobil, Türkiye’nin teknoloji anlamında attığı önemli adımlardan birisi olarak kabul ediliyor. Sadece teknolojisiyle değil aynı zamanda şıklığı ve kaliteli duruşuyla da beğeni kazanan otomobil, çevre için de oldukça iyi bir seçim olacak. Otomobilin tanıtılmasıyla beraber tabi birçok eleştiriler de ortaya çıkmaya başladı. Bunların bir kısmı da oldukça komik. Örneğin yerli otomobilin İtalya’da dizayn edilmesi, otomobilin neresi yerli yahu eleştirileri almasına neden oldu. Fakat bu sadece bir çizim ve dünyada birçok ülkenin önemli araçlarının dizaynı da İtalyan firma Pininfarina’nın elinden çıkma. Günümüzde birçok önemli otomobil markası araç çizimleri için Pininfarina’yla anlaşıyor. Bu yüzden bu eleştirinin oldukça komik olduğunu söylemek isterim.
Şimdi size yerli otomobilimizin özelliklerinden bahsetmek isterim. Tamamıyla elektrik ile çalışan yerli otomobil, özelliklerinin yanı sıra görünüşüyle de herkesin beğenisini kazandı. Araç 300 ve 500 kilometre olmak üzere 2 farklı pil seçeneğine sahip. Yerli otomobilimiz diğer elektrikli araçlara göre daha hızlı şarj oluyor. Bu nedenle yakıt maliyetinin düşük olduğunu söyleyebiliriz. Araçların piyasaya sürülmesi ile beraber, şarj istasyonlarının da sayısı arttırılacak.
Aracın menzili 500 kilometre. Ama 300 kilometrelik olan da var. 500’lük olan yerli otomobilin deposu 30 dakikada doluyor. Aracın bataryasının dolum maliyeti sadece 60 lira. Benzinli


Uluslararası İlişkiler Nedir?

Zengin bağlantılı, karmaşık dünyamız, uluslararası ilişkiler konusunda uzman profesyonellerden, ulusal sınırları aşan meselelere küresel odaklı bir bakış açısı sunan heyecan verici bir çalışma alanı talep etmektedir. Uluslararası ilişkiler disiplinlerarasıdır. İnsan hakları, küresel yoksulluk, çevre, ekonomi, küreselleşme, güvenlik, küresel etik ve politik çevre gibi konuları incelemek için doğa, ekonomi, tarih ve siyaset bilimi alanlarını harmanlamaktadır.
Olağanüstü ekonomik entegrasyon, barış ve güvenliğe yönelik eşi görülmemiş tehditler ve insan hakları ve çevre koruma üzerine uluslararası bir odaklanma, yirmi birinci yüzyıldaki uluslararası ilişkilerin karmaşıklığını önümüze serer. Bu, uluslararası ilişkiler çalışmasının kamu politikası sorunlarını ele alan, öngören ve sonuçta çözen disiplinler arası araştırmaya odaklanması gerektiği anlamına gelir. Uluslararası ilişkilerin çağdaş toplumda geniş bir amacı vardır:

  • Savaşın kökenleri ve barışın korunması
  • Küresel sistemde gücün doğası ve kullanımı
  • Uluslararası karar alma süreçlerine katılan devlet ve devlet dışı aktörlerin değişen karakteri
  • Örneğin, bazı kurumlar dış politika yapıcıların eylemlerinin arkasındaki psikolojik ve sosyal-psikolojik akıl yürütmeyi inceleyebilirken, diğerleri uluslararası çalışmalarını devletlerin amaç ve davranışlarına katkıda bulunan kurumsal süreçlere odaklayabilir. Sonuçta, incelenen uluslararası


Siyaset Bilimi Nedir?

Siyaset bilimi, yerel, eyalet, ulusal ve uluslararası düzeylerde hükümet ve siyaset teorisi ve pratiğine odaklanır. Kamusal yaşamı oluşturan kurumları, uygulamaları ve ilişkileri anlama ve vatandaşlığı teşvik eden sorgulama biçimlerini geliştirmeye kendilerini adar.
Başlıca alt alanları şu şekildedir:
Siyasi Teori
Siyaset teorisi temel olarak politik topluluk ve kurumların temelleriyle ilgilidir. İnsan doğasına ve siyasi derneğin ahlaki amaçlarına odaklanır. Bu kavramları açıklığa kavuşturmak için siyaset teorisyenleri, eski Yunanistan'dan günümüze kadar devam eden siyasi yazılara ve ahlaki filozofların çeşitli yazılarına dayanmaktadır. Politik teori ayrıca, siyasi kurumların pratikte nasıl işlediğine dair deneysel araştırmalara da odaklanmaktadır. Burada siyaset teorisyenleri, devam eden insan davranışları ışığında yeniden incelenmek üzere önemli siyasi yazılarda bulunan siyasal yaşam hakkındaki inançları incelemektedir. Her iki durumda da, siyaset teorisi sonuçta siyasal düşünceyi derinleştirmeyi ve vatandaşları sorumlu ve yaratıcı siyasal eylemlere teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Karşılaştırmalı Siyaset
Karşılaştırmalı politika, çeşitli yaklaşım ve hedeflere sahip geniş bir alandır. Bazı araştırmacılar hangi türlerin belirli değerler sağladığını en iyi şekilde değerlendirmek için çağdaş siyasi sistemleri karşılaştırırlar: düzen, eşitlik, özgürlük veya ekonomik güvenlik


Makroekonomi nedir?

Geçtiğimiz gün köşemde sizlere mikroekonominin ne olduğundan bahsetmiştim. Bugünkü yazımda ise makroekonomiyi anlatacağım.
Makroekonomi, genel bir ekonominin - büyük ölçekte çalışan piyasa sistemlerinin - nasıl davrandığını inceleyen bir ekonomi dalıdır. Makroekonomi, enflasyon, fiyat seviyeleri, ekonomik büyüme oranı, milli gelir, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve işsizlikteki değişimler gibi ekonomi genelindeki olayları inceler. Makroekonominin ele aldığı kilit sorulardan bazıları şunlardır: İşsizliğe ne sebep olur? Enflasyona ne sebep olur? Ekonomik büyümeyi ne yaratır ya da teşvik eder? Makroekonomi, bir ekonominin ne kadar iyi performans gösterdiğini ölçmeye, onu hangi güçlerin yönlendirdiğini anlamaya ve performansın nasıl gelişebileceğine karar vermeye çalışır. Makroekonomi, ekonomideki bireysel aktörlerin (özellikle insanlar, haneler, endüstriler vb.) yaptığı seçimlere daha fazla odaklanan mikroekonominin aksine, tüm ekonominin performansı, yapısı ve davranışı ile ilgilenmektedir.
İktisat çalışmasının iki tarafı vardır: makroekonomi ve mikroekonomi. Terimin ima ettiği gibi, makroekonomi, ekonominin genel, büyük resmine bakar. Basitçe söylemek gerekirse, ekonominin bir bütün olarak nasıl performans gösterdiğine odaklanır ve daha sonra ekonominin farklı sektörlerinin birbirleriyle nasıl birleştiğini analiz eder. Buna işsizlik, GSYİH ve enflasyon gibi değişkenlere bakmak da dahildir. Makroekonomistler, bu faktörler arasındaki ilişkileri açıklayan modeller geliştirir. Bu tür makroekonomik modeller ve ürettikleri tahminler, devlet


Siyasette Kaz Eti

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun katıldığı Kars gecesindeki görüntüler bir anda ülke gündemine oturdu. Kimilerine göre sofranın ihtişamı sorundu kimilerinin iddiasına göre İmamoğlu’nun şarap içmesi sorundu. Bildiğimiz bir siyaset kısırlığıyla karşı karşıyayız. Sofranın ihtişamı kişiden kişiye göre değişir. Ama bunu belediye kendi bütçesiyle yapmadı oraya İmamoğlu konuk olarak gitti bunu göz ardı edemeyiz. İkincisi olarak İmamoğlu’nun şarap içtiği iddiası. Bu konuda da herkes istediği içebilir kimseyi bu ilgilendirmez. Ama söz konusu siyaset sahnesi olunca her türlü malzeme rakiplere karşı kullanılmaya çalışılıyor.
Termikte filtre sorunu
Ülkenin bir diğer gündemi ise termik santrallere filtre takılma konusu. AK Parti ve MHP milletvekilleri tarafından bu santrallere filtre takılma zorunluluğunun 2,5 yıl daha uzatılması kararı TBMM’den geçti.  Bu yasa ise Cumhurbaşkanı tarafında veto edilerek geri TBMM’ye geri gönderildi. Bu durum herkes tarafından şaşkınlıkla karşılandı ama Erdoğan’ın önceki açıklamalarına bakılınca süre uzatımına gitmeyeceği açıkça görülüyordu. Bu veto insan ve çevre sağlığı açısından son derece önemlidir. Bu yönden Cumhurbaşkanı’na gerçekleştirdiği vetodan ötürü teşekkür etmek gerekir. Olayda madalyonun bir diğer yüzü var o da TBMM’de bunu uzatan milletvekilleri. Bu milletvekillerini kimler yönlerdirdi de böyle sağlıksız bir karar aldılar?


Kaybeden CHP Oldu

Sözcü Gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın kaleme aldı “Saray’a giden CHP’li” yazısından sonra ülke olarak bu konuyla yatıp kalkıyoruz. Turan’ın yazısı üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katıldığı bir programda böyle bir olayın söz konusu olacağını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bunu açıklamaya davet etti. Kılıçdaroğlu’nunda olayı doğrulayan ifadeleri konunun gündemdeki sıcaklığını artırdı. Nitekim Erdoğan İzmir ziyaretinde bu konuya değindi ve Kılıçdaroğlu’na hodri meydan diyerek Cumhurbaşkanlığını ortaya koydu ve Kılıçdaroğlu’ndan da kanıtlayamazsa genel başkanlığı bırakmasını talep etti. Erdoğan’ın bu çıkışı üzerine Turan bir yazı daha yazarak Saray’a giden CHP’linin Muharrem İnce olduğunu açıkladı. Muharrem İnce bunun üzerine basın açıklaması yaparak böyle bir ziyarette bulunmadığını belirterek iddiaları kesin bir dille yalanladı. Yapılanın kumpas olduğunu belirten İnce, bunu yapanın da CHP içinde bir çete olduğunu iddia etti. İnce’nin bu açıklamaları CHP içinde tartışmaları da beraberinde getirdi. İlerleyen günlerde İnce’nin parti merkezine çağrılacağı ve iddiaları sorulacağı öğrenildi. Hatta bazı iddialara göre İnce’nin partiden de ihraç edilebileceği söyleniyor. Sonuç itibariyle ülke gündemi günlerdir astı astarı olmayan asparagas bir haberin etkisinde çalkalandı. Ülkenin onca sorunu varken böyle bir yalanı kim ve neden gündeme getirdi iyi araştırılmalı. Bu olaylarda kaybeden ise CHP’nin kendisi olmuştur.

 


Blockchain ve Kripto Paralar

Blockchain dijital bilgilerin dağıtılmasını ancak kopyalanmamasını sağlayarak yeni bir internet türünün bel kemiğini yarattı. Başlangıçta dijital para birimi için tasarlanan teknoloji, şimdi başka şeyler için de kullanılabiliyor. Blockchain, kısaca şifrelenmiş işlem takibi sağlayan bir veri tabanıdır. Bu teknoloji adından da anlaşılacağı gibi zincirleme bir modelle inşa edilmekte ve aynı zamanda takip edilebilmektedir. Blockchain teknolojisi, bir merkeze bağlı olmaksızın işlem yapmayı sağlıyor. Böylece işlemler direkt olarak alıcı ile satıcı arasında, güvenli bir biçimde gerçekleştirebiliyor.
Kripto para birimleri ise finansal işlemleri yürütmek için şifreleme işlevlerini kullanan, internet tabanlı bir değişim aracıdır. Kripto para birimleri, ademi merkeziyetçilik, şeffaflık ve değişmezlik kazanmak için blockchain teknolojisini kullanır. Bir kripto para biriminin en önemli özelliği, herhangi bir merkezi otorite tarafından kontrol edilmemesidir: blok zincirinin merkezileşmemiş doğası, kripto para birimlerini teorik olarak hükümet kontrol ve müdahale yöntemlerine karşı bağışık kılar. Bu nedenle de aslında bazı riskleri (para aklama vs.) de beraberinde getirdiğini söylememiz mümkün olacaktır.
Kripto para birimleri, özel ve genel anahtarlar kullanılarak doğrudan iki taraf arasında gönderilebilir. Bu transferler, kullanıcıların geleneksel finans kurumları tarafından talep edilen yüksek ücretlerden kaçınmalarını sağlayan minimum işlem ücretleri ile yapılır. Günümüzde kripto para birimleri çoğu insan tarafından


Melek Yatırımcı Nedir?

Bir melek yatırımcı, genellikle bir şirkette hisse sahipliği karşılığında, bir başlangıç ​​için fon sağlayan zengin bireydir. Genellikle, bilindiği gibi melekler, bir şirketin başlamasına yardımcı olmak için belli bir ücrette yatırım yaparlar. Çoğu durumda, melekler çok küçük olabilecek girişimler için son seçenektir. Ancak hızlı bir şekilde agresif gelir artışı talep eden krediler yerine, melekler kurucuların taahhüdü ve tutkusuyla ve belirledikleri daha büyük pazar fırsatıyla ilgilenirler. Melekler paralarını kaybetmek istemiyor olsa da, hızlı para kazanmaya odaklanmazlar. Bu nedenle de küçük girişimciler için oldukça idealdir.
Terimin Kökenleri
“Melek” terimi bir zamanlar Broadway tiyatro topluluğundaki bir prodüksiyonu kurtarmak için adım atabilen zengin bireylere söylenirdi. Bundan asırlar önce, sanatçılara ve yaratıcı profesyonellere maddi destek veren, böylece yeni eserler yaratmaya odaklanmaları sağlayanlar vardı. İşte bu kişiler günümüz finansörlerin geçmişteki karşılığıdır. Melekler, bir girişimin büyümesi için fark yaratsa da her şeyden önce, yatırımcıdır. Paralarını verip bir noktadan sonra geri isterler. Yatırımlarını geri alma ihtimallerini artırmak için, işletmeleri değerlendirirken genellikle aşağıdakileri göz önünde bulundurur:

  • Kurucuların deneyimini veya kaydı
  • İş planının uygulanabilirliği
  • Yenilikçi


Sosyal Medya ve İşletmeler

İşletmelerde sosyal medya kullanmanın faydaları nelerdir? Şimdi dünya genelinde sosyal ağları kullanan 3 milyardan fazla insan var.  Ve bu insanlar markalarla etkileşimde bulunmak için sosyal kullanıyorlar. Bir araştırma şirketi, sosyal medyada ünlüleri takip etmekten ziyade markaları takip ettiğini ortaya koydu. Sadece Instagram’da insanların yüzde 80'i en az bir işletmeyi takip ediyor. Eğer işletme olarak sosyal ağlardan faydalanmıyorsanız, dünya nüfusunun neredeyse yarısına ulaşmanın hızlı, ucuz ve etkili bir yolunu kaçırıyorsunuz demektir.
Yapılan başka bir araştırmaya göre yetişkinlerin yarısından fazlasının, markanın sözünü tuttuğunu görene kadar markaya güvenmediğini tespit etti. Müşterilerle ve potansiyel müşterilerle bağlantı kurmak için markanızın insani yönünü göstermelisiniz. Marka değerlerinizi nasıl kucaklıyorsunuz? (Marka değerleriniz var mı?) Müşterilerinizin ve çalışanlarınızın çıkarlarını en iyi şekilde nasıl koruyorsunuz? Ürününüz gerçekten işe yarıyor mu? İnsanlarla bağlantı kurma becerisi sosyal medyanın iş dünyasındaki en önemli faydalarından biridir. Takipçilerinize şirketinizi oluşturan şeyleri anlatın, mevcut müşterilerin ürünlerinizden nasıl faydalanacağını onlara iyice detaylandırın. Bu sayede iyi bir iletişim de kurmuş olursunuz.
Sosyal medya kullanıcılarının çoğu, günde en az bir kez hesaplarına giriş yapıyor ve birçok kişi, günde birden fazla kez sosyal ağları kontrol ediyor. Sosyal medya size her giriş yaptıklarında hayranlarınızla ve takipçilerinizle bağlantı


Neoliberal Ekonomide Hayat

Günümüzde çoğu ülke liberal ekonomi ağında bulunmaktadır. Serbest piyasa koşullarını sağlayan liberal ekonomi daha da gelişerek neoliberal bir hal aldı. Teorisyen Wendy Brown’a göre neoliberalizm şunu ifade etmektir: “Öğrenim görmek, birisiyle flörtleşmek ya da alıştırma yapmak gibi paranın belirleyici olmadığı alanlarda bile piyasa çözümlemeleri yapar. Bunları, pazar ölçülerine uydurur; pazar tekniği ve uygulamalarıyla yönetir. Hepsinden önemlisi bireyleri sürekli mevcut ve gelecekteki değerine göre hareket eden insan sermayesi olarak görür. Aynı zamanda, neoliberalizm finansallaşma dönemine geldiği (ve teşvik edildiği) için, değişime açık olan “pazara açılma” biçimleri ürün ve malların değişimi bir yana bu ürün ya da mallarla ilgili olmayabilir de. Günümüzde bireylerden şirketlere, üniversitelerden devletlere, restoranlardan dergilere pazarın tüm aktörleri peşin kardan ziyade zihinlerinde belirledikleri değerlerini ve gelecekteki bu değerlerini şekillendirecek seviye ve sınıflandırmalarıyla ilgilenmektedir. Hepsi kişisel yatırımları aracılığıyla mevcut ve gelecekteki değerlerini artırarak sermayecilerin ilgisi çekmekle yükümlüdür. Pazarın finansallaşması için kişilerin blog hitini, retweetlerini, Yelp puanlarını, okul derecesini ya da Moody sıralandırmasını yükselterek seviyesini artırması ya da koruması gerekir.”
Buradan da şunu çıkartabiliriz ki her şeyin parayla ölçüldüğü bir düzenden bahsediyoruz. Devletin ekonomiden tamamıyla uzaklaştığı bireylere bıraktığı bir sistemi bize emreder. Açıkçası acımasız bir sistemdir. Parası olanın değer gördüğü parası olmayanın farklı önemli vasıflara sahip