1
İlhan Soytürk
İlkses Gazetesi Yazarımız

Yazar İlhan Soytürk

Yazarın Köşe Yazıları

Söz Demi: Anılarda Kalanlar

İç Anadolu bölgesinde ilçeler, toprak damlı köyler, bu köylerde nadir de olsa üç beşi kiremit kaplı, çatılı evlerde yaşayanlar bozkırın ortasında, çatlamış topraklar gibi elleriyle, gün yanığı tenleriyle birbirine benzer. Bin dokuz yüz yetmişli yıllar da Gemerek İç Anadolu’da iki, üç bin nüfuslu bir ilçe. Konum itibariyle Kayseri-Sivas kara yoluna yakın, Kalabayır’ın yamacına yaslanmış, önündeki küçük ovaya, karayoluna uzaktan bakar, sanırsın geri kalmışlığının nedenlerini düşünür. O zaman da farklı değildi, şimdi de değil. Yıllar geçmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Şimdi tek farkı, ilçenin 5 km uzağındaki Yeniçubuk kasabasıyla birleşerek Yeni Gemerek olarak adının değişmesi. O yıllarda Deniz Gezmiş’in Gemerek’te yakalanmasıyla ülke gündemine oturdu da uzun süre adı duyuldu, sonra yine unutulup gitti. Diğer ilçeler gibi özelliği olmayan, seçimlerden seçimlere gelip gidenlerinin çok olduğu bir Anadolu ilçesi olarak varlığını sürdürüyor. Deniz Gezmiş’in Gemerek’e geldiği belediye hoparlöründen duyurulunca zemheri ayazında herkes Kayser-Sivas karayoluna akın etti, Deniz Gezmiş’i görmek için. Zemheri ayazında silah sesleri gecenin karanlığını uzun süre böldükten sonra Deniz Gezmiş bir benzinlikte (Şimdi o benzinliğin yakınına Gemerek Devlet Hastanesi var.) yakalandı. O yıllarda Gemerek’in en büyük özelliği, yerli halkta komşuluk ilişkilerinin çok sıcak olmasıydı; ama yabancıya, köylüye karşı bu sıcaklığı, yakınlığı göremezsin, öyle değiller, nedendir bilinmez, köylüler, yabancılar biraz


Bir ölüm kaç gram

Çöpler köyünde altın üretimi yapan Anagold madencilik şirketinin ortaklarından biri merkezi ABD ‘de bulunan SSR Mining şirketi, diğer ortağı ise Çalık Holding’e ait. Lidya Madencilik. Anagold’da SSR Mining’in yüzde 80, Çalık Grubu’nun da yüzde 20 ortaklığı var.


Dünya Öykü Günü İzmir’de, Kanguru’da Kutlanacak

12 Eylül sonrası, 80’lerin karanlık baskı günleri. Her yer kapatıldığı gibi ODTÜ Edebiyat Kulübü de kapatılır, yöneticileri yasaklı duruma düşer. 1982’de kısa süreliğine de olsa, açılır. ODTÜ Edebiyat Kulübü yeni bir oluşum için planlar yapar. 80’li yıların gençliği, şiir ve öykülerini ODTÜ Kütüphanesinin duvarlarına Asarlar. Ancak ODTÜ Edebiyat Kulübü bir kez daha kapatılır. Aslında susturulan edebiyattır. Bilmiyorlar ki edebiyatın tozunu soluyan iflah olmaz bir hastalığa yakalanır. Özcan Karabulut ve arkadaşları1996 yılında çıkardığı Düşler Öyküler dergisiyle 1997 yılında Ankara Öykü Günleri’ni başlatırlar. Bu edebiyat buluşmasında, 2002 yılının 14 Şubat’ında Dünya Öykü Günü, doğdu. Ankara’da doğan, her yıl daha da büyüyen “14 Şubat Dünya Öykü Günü” projesinin ete kemiğe bürünmesinde o yıllarda (2003) PEN Ankara temsilcisi Prof. Dr. Aysu Erden’in de katkıları yadsınamaz. Prof. Dr. Aysu Erden katıldığı Mexico City’de yapılan 69. Uluslararası P.E.N. Kongresi’nin Delegeler Meclisi toplantısına sunar projeyi, onaylanır, kabul edilir.

UNESCO’nun 2005’te yapılan kongresinde bu proje kabul edilir. “14 Şubat Dünya Öykü Günü” dünyanın farklı coğrafyalarında o günden sonra Dünya Öykü Günü olarak kutlanır. Her yıl öykü bildirisini bir yazar kaleme alır.

Teknolojik bir çağda yaşıyoruz. Zekânın bile yapayını yaptılar. Ne yapılırsa yapılsın, insana dair olan duyguyu kimse veremez. Bir bisikletle giden çocuğun rüzgâra karşı savrulurken saçı, o


Sözcük Söz Olursa…

Apartmanların boyaları soldu, yer yer dış sıva boyası dökülmeye başladı. Site yönetimi, boyaların yenilenmesi kararı aldı ve apartmanlar boyatıldı. Sitedeki tüm apartmanların dış görünümü değişti. Site sakinlerinden biri, yaşlı bir beyefendi apartmanların donu değişince çehresi değişti, site bir başka güzel oldu, dedi.  O günden sonra don sözcüğü dilime pelesenk oldu.


Söz Demi: Kanguru Kültür Evi

Kanguru Avustralya’ya özgü sıçrayan, keseli bir hayvan… Kanguruların özelliği, dişilerinin karınlarının altında torba şeklinde kese olması. Kanguru yavruları, doğumdan sonra annesinin ke-sesinde dokuz ay geçirir.

Tüm anneler gibi anne kanguru da kesesindeki yavrusunu beslerken aynı zamanda dış etkenlerden korur. Yavrular kendi başlarına yaşamı sürdürebilecek olgunluğa erişene kadar anne kesesinde yaşar. Sonra serbest kalırlar ama yine bir tehlike anında anne, yavrusunu kesesinde korur.

İzmir’de bir Kanguru var. Kanguru’yu bilenler bilir, bilmeyenler için anımsatma; edebiyatın, sanatın, kültürün buluştuğu, konuşulduğu bir kültür evi.

Kanguru Yayınları, Yazar- Şair Aydın Şimşek tarafından 2008 yılında Ankara’da kuruldu. Akademik kitaplar da olmak üzere edebiyatın her alanında ürünler yayınladı, yayınlamaya devam ediyor. Çocuk eğitimine verdiği önem ve Çağdaş-Bilime inanan çocukların yetişmesi için de 2009 yılından itibaren de Çocuk Edebiyatı alanında kitaplar yayınlamaya başladı. Edebiyat dün-yasında bilinen-bilinmeyen yazarlarla yayın hayatını sürdüren Kanguru Yayınları kuruluş günü-deki sloganıyla hizmet vermeyi sürdürüyor.

Aydın Şimşek Ankara, İstanbul, İzmir şubelerinin yanında Kanguru Kültür ve Sanat merkezinde söyleşi ve imza günleri düzenleyerek okur-yazar sıcaklığını canlı tutmaya çalışıyor. Edebiyata gönül vermiş genç yazarlar için yıllarca bir yuva oldu.

 Edebiyatı sadece yazarların dünyası olarak düşünmedi. Gençlerin çalışmalarına önem verdi. Onlar için atölyeler açtı, yazar, iyi bir okuyucu olmaları için çaba gösterdi. Kanguru yayınları okuru önemseyen bir


Sepme Kahvaltı /Çöp

Arapça bir sözcük olan israf, gereksiz yere para, zaman, emek vb.ni harcama; savurganlık diye açıklıyor Türk Dil Kurumu.


Söz Demi: İzmir’de Bir Duvar Kitabevi Var…

Duvar sözcüğü gerçek anlamının dışında mecaz olarak çok kullanılır. Spor da kullanılır. Voleybolda karşı takımın oyuncusunun vuruşuna da karşı koymaya denir.


Söz Demi: İzmir’in Kavakları mı Kuleleri mi?..

Kentlerin göç almasında sosyal, kültürel, ekonomik birçok neden var. Göç, sorunlarla birlikte gelir. O sorunları çözmek merkezi yöneticilerden çok yerel yöneticilere düşer. Çözüm bulmaya çalışan yerel yöneticiler zaman zaman sorunlar karşısında başarılı oldukları görülse de basiretsiz yöneticiler tarafından yönetilen kentler, alt yapısı, üst yapısı, iletişimi, ulaşımı, sosyal yaşam alanlarıyla içinden çıkılamaz sorunlar yumağı haline dönüşebilir.


Yeni Yılda 

Yaşlı mı, genç mi demek zor... Buna karar vermek için nereden, nasıl baktığınız önemli. Savaşlara, doğa olaylarına, geçen zamana bakıldığında yaşlı, evrenin oluşumuna baktığımızda genç diyebileceğimiz bir gezegende yaşıyoruz. Kendi ekseni etrafında dönerken aynı zamanda güneşin etrafında dönmesini 365 gün 6 saatte tamamlıyor. Bu dönüşe de bir yıl diyoruz.


Aydın Olmak ve Hüseyin Yurttaş

Hüseyin Yurttaş şair, yazar. Kozbeyli köyü /Foça /1946 İzmir doğumlu. İlkokulu Foça’nın Kozbeyli köyünde, ortaokulu Menemen’de okudu. Parasız yatılı öğrenci olarak okuduğu Edirne Erkek İlköğretmen Okulundan 1964 yılında mezun oldu. Yurdun birçok ilinde öğretmenlik yaptı.1983 yılında öğretmenlikten ayrıldı, bir süre yayıncılık ve dağıtımcılık, Bilgi Yayınevinin Ege Bölgesi temsilciliğini yaptı. Daha sonra Bornova Belediyesi Kitaplığı ile okuma evinin kuruluşunu üstlendi. Bu görevinden 1994 yılında emekliye ayrılarak Foça’daki köyüne yerleşti.


Ankara Kitap Fuarı’nın ardından

Yayıncılık farklı bir sektör... Yazılı kültürün vücut bulmuş hali. Yayıncılık alanında hizmet veren kuruluşları günümüzün Donkişotları olarak adlandırıyorum. Hayat pahalılığın gittikçe arttığı, koşulların ağırlaştığı bir zaman diliminde yayıncılık başka nasıl adlandırılabilir?


Gönül Çatalcalı

Dünya vatandaşı olduğunu söyleyen Gönül Çatalcalı, Manisa / Akhisar’da doğumlu... Birçok okulda Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı.

***

Yazıları, denemeleri, öyküleri, Varlık, Beşparmak, Ünlem, Agora, Damar, İzmir İzmir, Afrodisias, Kum, Akköy, Düğüm, Simge Edebiyat, Lacivert, Mavi Ada, Batısöz, Öykü Teknesi, Notos Öykü, Çini Kitap, Kurşunkalem, Edebiyat Nöbeti ve başka yerel dergilerde yayımlandı, yayımlanıyor.

Yazmaya öyküyle başladı. Çeşitli öykü atölyelerinde ders verdi. Öykü ve romanlarında şaşırtıcı, çarpıcı olayların içinde yaşıyormuşçasına kurgular mizahî bir dil kullanır. Çatalcalı, çok sayıda edebiyat ödülü kazandı.

***

Bahri Karaduman, Gönül Çatalcalı için; içerik-kurgu bütünleşmesinde sözcük seçimindeki ustalığı tartışılmaz bir gerçek. Dildeki kıvraklık, ele aldığı konunun kuru bir gözlem yığını olmasını engelliyor. Titiz çalışmasıyla yaşam ayrıntılarından alışılmışın dışında öyküler çıkaran Çatalcalı, beklenmedik sonlarla da okuru hayli şaşırtıyor. Özellikle etkili bir iki tümceyle çok başarılı çözümlemeler yaparak; öyküyü uzun ve sıkıcı söyleyişlerden kurtarıyor” der.

***

Gönül Çatalcalı’nın kitapları hakkında söylenecek çok şey var. Bu değerlendirmeleri edebiyat tarihçilerine bırakarak kitaplar hakkında birkaç cümle…

***

Ömer FM, mizah türünde bir çocuk kitabıdır. İlk öykü kitabı Hiçbir Şeyin Beklentisi’nde, kadın sorunlarını alışılmışın dışında ortaya koyan öyküler var. Yedi Yeşil Fil’de toplumda dimdik duran varlığının ve cinsel kimliğinin bilincinde olan onurlu kadınları anlatır. Gönül Çatalcalı, Güvercin Beyazı’ı için, “insana


Çocuk Edebiyatında Tarihsel Süreç

Edebiyatın alt dallarını (Roman, Öykü, Şiir, Fıkra, Tekerleme, Bulmaca, Otobiyografi, Makale, Destan, Gezi, Eleştiri, Sohbet, Tiyatro, Masal, Anı, Deneme…) bünyesinde taşıyan Çocuk Edebiyatı’nın doğuşu ve gelişimi uygarlık için de sancılı oldu. Çünkü çocuk ve çocukluk toplumsal bir kavramdır; insan soyunun sürdürülmesi yolunda bastırılamayan bir dürtü.

Çocuk Edebiyatı hâlâ bir arayış içinde olduğu ve ülkemizde ise henüz emekleme döneminde olduğu gerçeğinden hareketle insanlığın varoluşundan bu yana çocuğa ve çocukluğa bakıştaki benzerlikler kadar farklılıkların olması da doğal; çünkü uygarlıklarda, çocuğa bakışın farklı olmasından kaynaklı çocuk anlayışı var.

Antik çağda köle çocuklar büyüdüğü zaman sahibine karşı çıkacağı, kenti yakacağı korkusuyla yedi sekiz yaşından sonra öldürülebilirdi. Dolaysıyla konuşma yeteneğini kazanmış kendini ifade eden çocuk yedi yaşından sonra yetişkin olarak kabul edilirdi.

Orta çağda dinler açısından bakıldığında da durum farklı olmadığını görülür. Katolik inancına göre çocukluktan çıkış yedi yaş, İslamiyet de ise benzer bir anlayışın olduğu evlilik kurumları tarafından belgelenmiş ve açıkça ortadadır. Bu yüzden coğrafyalarda ve inançlarda çocuğa yönelik farklı ve benzer anlayışlar sürekli olmuştur.

Yazının olmadığı dönemlerde çocuk yazını alanındaki boşluğu sözlü kültür dolduruyor, o dönemlerde batıda çocuğa yönelik kitap yok.

Bunun bilincindeki yetişkinler Masal, Hikâye, Ninni ve halk ozanlarının yazdığı manzum hikâyelerden yararlanma yollarına gittiler. Aslında anlatılan hikâyeler büyükler için olmasına


Söz Demi “Alkışın Rüzgârı”

Şair, bir dize için bile olsa “şunu demek istedim.” şeklinde bir cümle kurmamalı. Çünkü şiir; açıklanarak, parçalara ayrılarak, analizle çözülecek bir tür değildir. Arif Damar’ın söylemiyle sözcükler, biçim, oturmalı, şiirin müziğini yakalamalı şair. O zaman gerçek anlamda bir şiirin varlığından söz edebiliriz.


Söz Demi : Atatürk’ün Çocuk Sevgisi

Bu ülkenin kurucusu, dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 85.yılında onu saygıyla, minnetle ulus olarak andık. İlkeleri, ışık olsun. “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz.” Mustafa Kemal Atatürk Atatürk 17 Ekim 1922 yılında Bursa’da kendini karşılayan çocuklara seslenerek nasıl bir gençlik istediğini bu sözlerle belirtmiştir. Atatürk’ün çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Çocukların bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Vedat Demirci’nin anılarından öğrenildiğine göre, “Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk’e baktıktan sonra, ‘Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum’ der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk’ün sesi bozar, ‘Öyleyse, gel öp’ der. Çocuk koşarak Atatürk’ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da ‘Biz de. Biz de...’ diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata’yı doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle, ‘İşte benim kuşaklarım’ der.” Atatürk, Cumhuriyeti ve ülkenin geleceğini gençliğe emanet ederken, yarının gençleri olacak çocukların da riyakarlıktan, ikiyüzlülükten uzak, sevgiyle büyütülmüş, her anını bayram coşkusuyla geçirmiş çocuklar olmasını istiyordu. Bunu Hasan Rıza Soyak bir anısında şöyle anlatıyor: “Atatürk çocukları çok severdi. Onun dilinde çocuk, sevgi demekti. Sevdiklerine, hangi yaşta olursa olsunlar, “çocuk” diye seslenirdi. Bir gün yanına girdiğim zaman, onu (Ülkü’yü) yine büyük adamın kucağında bulmuştum; şakalaşıyorlardı. Çocuk katıla katıla gülerek onun altın saçlarını çekiyor, burnuna yapışıyor, ara sıra yumak elleriyle yüzüne küçük küçük tokatlar indiriyordu. O da çocuklaşmış gibiydi; bir yandan kahkahalarla gülüyor, bir yandan da güya başını korumaya çalışıyordu. Bir aralık bana baktı, gök parçası gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı: ‘Çocukluk ne güzel şey… Çocuklar ne sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir bilir misin?.. Riyakârlık bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamaları.’ dedi.


Söz Demi: Kitap Fuarı İşkencesi

Bu yıl fuara 163 yayıncı katıldı. Fuarın açıldığı ilk gün herkesin yüzünde güller açtı. 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl kutlamalarından sonra bir hareket göze çarptı. 29 Ekim gecesi okulların tatil edildiği haberinin duyurulmasıyla 30 Ekim günü sözcüğün gerçek anlamıyla ölü bir gün yaşandı.31 Ekim,1 Kasım tarihleri de bir önceki günden geri kalmadı. Geriye kalan 4 gün, İzmir’e yakışmayacak kadar sönük geçti. Fuarın sönük geçmesinin elbette birçok nedeni var. Bunların en başında ulaşım güçlüğü, ikinci olarak haftalar öncesinden yeterince duyurunun yapılmamasını söylemek için yıldız falcısı olmaya gerek yok. Kitap fuarının açıldığından haberdar olmayan okullar olduğunu söylersek abartı olamaz.


Yeni Yüzyıla Girerken Cumhuriyet

Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temeller üzerinde, ilelebet yaşaması için köklü değişimlere gerek vardı. Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı devrimlerle bu topraklarda bilme inanan, akılcı, özgür düşünen yurttaşların yaşadığı bir ulus yaratmak istedi.


Söz Demi Bir Yazar Bir Anı  

Çocukluk ve gençlik yılları yoksulluk içinde geçer. Yoksulluk onun ailesine özgü değil; neredeyse o bölgedeki Türkmen köylerine özgü. Belki, her köyde ekonomik yönden kendi yağıyla kavrulabilen bir iki aile vardı ama o, bunun ayrımında değildi.


Söz Demi Haydi Tavla!

Bölümlere ayrılmış iki yanlı tahta üzerinde on beşerden otuz pul ve iki zarla iki kişinin oynadığı oyun olarak açıklanmış.


Söz Demi Bizim Belediyelerimiz

Belediyelerde söz sahibi olan başkanlar, siyasiler hedefini iyi belirlemeli ve verimli çalışılmalı ki bir sonraki seçimlerde mensubu olduğu partiyi tekrar yönetime taşıyabilsin. Bu da sorunları tespit edip çözmek ve hizmetlerde başarılı olmakla mümkündür. Başarı, amaçlanan hedeflere ulaşabilmektir. Kurumları ya da kuruluşları başarıya götürecek olan iç disiplindir.


Söz Demi - Hayyam

Türklerde meyhane kültürü yoktur. İstanbul’un fethiyle birlikte Osmanlı’ya meyhane kültürü Bizans’tan geçmiş. Şarap satma ehliyetine sahip olan, şarabın yanında balıkla veya etle pişirilen veya baklagillerden hazırlanan yemekler servis edilen içkili mekânlar. Osmanlı’nın her döneminde içkinin yasak olmasına rağmen fetih sonrasında, gayrimüslimlerin kültürü haline gelen meyhanelere belli yaptırımlar yapılsa da yine de tavizler verilmiş.


“Dil giderse millet gider.” Dr. Oktay Sinanoğlu

Türk Dili Tetkik Cemiyeti 12 Temmuz 1932’de kuruldu. ‘Birinci Türk Dil Kurultayı’nı 1932, 26 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında yaptı. 1934’te yapılan kurultayda “Türk Dili Araştırma Kurumu”, 1936’daki kurultayda ise adı, bugünkü “Türk Dil Kurumu” olarak değiştirildi. 26 Eylül tarihi Dil Bayramı olarak kutlanmakta.


İnsan Yaşadığı Yere Benzer

Boynu bükük duruyorsam eğer


İzmir Fuarı’ndan Panayıra

İzmir Kültürpark’ta yer alan İzmir Enternasyonal Fuarı, İzmir demek. Önceleri bir ay süren fuar, 1979-1986 yılları arasında yirmi güne, 2004’te ise on güne indirildi. Fuar alanının düzenleme çalışmaları, dönemin İzmir Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz’un çalışmalarıyla 1936’da tamamlandı. 1 Eylül 1936’da İsmet İnönü’nün katıldığı bir törenle İzmir Enternasyonal Fuarı adı altında açıldı. Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği’nden kırk sekiz yabancı kuruluş, otuz iki il pavyonu, kırk beş yerli kuruluş katıldı. 1937’deki açılışı Celâl Bayar yaptı. Fuara yüz dört yabancı şirket, dört yüz yirmi dört yerli kuruluş temsilcisi katıldı. 1938’de Fuar alanına 60 bin m2 yer eklenmesiyle daha da büyüyen fuarın açılışını Başbakan Dr. Refik Saydam yaptı. Yüz kırk yabancı, kırk altı devlet kurumu ve beş yüz yirmi yedi yerli kuruluş katıldı.