Sayfa Yükleniyor...
Kahvehaneler, toplumumuzda birçok insanın uğrak yeri. Buralara her kesiminden insanlar gelir. Ülkenin ekonomisi, sporu, siyaseti, sanatı, devletin sanata, sanatçıya, işçiye, köylüye, esnafa bakışı burada konuşulur. Masa başlarında hükümetler kurulur, hükümetler yıkılır. Spor yorumları yapılır. Kısaca, buralar ülkenin kılcal damarları...
Kahvehanelerin tabelasındaki yazılar hep dikkatimi çekmiştir. Birinde kıraathane yazarken, bir başkasında kahvehane, diğerinin tabelasında da çay bahçesi ya da kahve bahçesi yazar. Haklı olarak şu soruyu sormak gerek, bu isimlerin hangisi bu işletmelerin içeriğini kapsıyor?
Kıraat, Arapçadır, okumak anlamı taşır. Bir zamanlar kıraathanelerin raflarını kitaplar doldurur, bir köşesinde kitap okuma yeri olduğu için kıraathane denirmiş. İnsanlar burada çoğunlukla çay içip masa oyunlarıyla zaman öldürüyorlar. Çay evi, kahve evi, çayhane de denilebilir. Çay bahçesi, kahve bahçesi diyenler de var.
Bahçe her türlü sebzenin, meyvenin ya da bitkilerin yetiştirildiği yerlerdir. Çay bahçesi çay bitkisi yetiştirilen yer, kahve bahçesi kahve yetiştirilen bahçe demek. Buralarda çay, kahve yetiştirilmediğine göre bu yerlere kahve bahçesi, çay bahçe denilmesi bir kez daha düşünmeli…
Kahvehaneler, Türkiye de olduğu gibi Müslüman toplumlarda kahvehane ya da diğer adıyla kıraathaneler oldukça yaygındır.
Ülkemizde kahvehaneler kurtuluş savaşından sonra yapılan devrimlerin (yeniliklerin) halka açıklanmasında, yayılmasında önemli bir rolü oldu. Toplumsal olan ya da olmayan sorunların tartışıldığı kültür mekânlarıdır, aynı zaman da buralarda kitaplıklar bulunduğu ve kitap okunan yerler olduğundan “kıraathane” olarak da isimlendirilmesi buradan kaynaklanmaktadır.
20. yüzyılın ilk yirmi yılında kahvehaneler toplumun hemen her kesiminin uğradığı yerler haline geldi. Zamanla okur yazar insanların buralardan çekilmesiyle her türlü içkinin içildiği, kavga ve dövüş eksik olmadığı mekânlar olarak anıldı. Buralarda hitap şekli o kadar bozuldu ki “kahve ağzı” diye bir terim çıktı. Birine hitap ederken görgü kurallarına uyulmadığı zaman, “kahve ağzıyla” konuşuyor denilir.
Kahvehanelere gelenler çay, kahve, meşrubat türü içecekler içerek, zamanını da masa oyunları oynayarak öldürür. Masa oyunlarını oynayanlarının yanında seyirciler olur, onlara yancı denir. Yancısız masa oyunu oynayan az olur. Yancılar oyuncu sayısı kadar, bazen de oyuncu sayısında fazla olabilir. En çok oynanan masa oyunları, Okey, Pis Yedili, Maça Kızı, Batak, Yüz Bir, Altmış Altı, Hoşgin, Bülüm, Kink, bezik, domino, tavla çok nadir olarak da kare tamamlanabilirse Briç oynanır. Yancılardan heyecanına yenilenler, kimin yancısıysa, diğer oyunculara çaktırmadan o oyuncuya tüyo verirken beleş çay içer. Onların özelliği beleşçiliğidir.
Son zamanlarda gittiğim “Kahve Bahçesi” devlet dairesi zihniyetiyle çalışan daha çok emeklilerin geldiği, bir mahalle kahvesi. Mahalle kahvehaneleriyle, kentin belirli yerlerindeki diğer kahvehaneleri birbirinden ayırmak gerek. Mahalle kahvehanelerine genellikle bölgede ya da o semtte yaşayan insanlar geldiği için oralarda herkes birbirini tanır, mahalle, komşuluk sıcaklığını bulmak olası. Diğer yerlerde böyle bir şey bulmak oldukça zor…
Kahve Bahçes’inin müşterilerinin çoğu emekli olduğu için saat dokuz on da gelmeye başlar, en geç saat on yedi, on sekiz de kahvehanede kimse kalmaz, herkes gider. Diğer kahvehanelerin böyle olduğunu sanmıyorum. Buranın müdavimleri, Hollandalı Mürsel (mevsimlik müşteri), Mantar Ali, Veli, Eko, Ergün Hoca, Terzi Osman, Feyzi, Sağlıkçı Ömer, Şoför Hüseyin, Okulcu İbrahim, Tırcı, Yayıncı Erhan Kızmaz, Ali Hoca, Pasatcı Mustafa, Komiser Nurettin, Polis Erol, Maliyeci Yunus, Metin Bey, Ali ve Arif kardeşler gibi daha ismini sayamadığım birçok insan buranın müdavimi. Her müdavim kendine münhasır kişiliği var. Oyun oynarken, sohbet ederken bunu bariz şekilde görürsünüz.
Hollandalı Mürsel, her yıl, yaz mevsiminde Hollanda’dan tatile Türkiye’ye gelir, tatilinin çoğunu burada Hoşgin oyun oynayarak geçirir. Burada geçirdiği dostluğun, arkadaşlığın da önemi büyük ya da oyun oynamayı çok seviyor olmalı ki zamanının çoğu kahvehanede geçer. Kahveci Mehmet Ali, güler yüzlü, samimi, içten tavrıyla müşterilerine oyun oynatabilmek için eksik kare görse tamamlar. Savaş, ocakçı, aynı zamanda garson, onun yaptığı süvari Türk kahvesinin tadını bir yerde bulamazsınız.
Kahvehaneler ekonomik sıkıntılar yüzünden birer birer kapanmakta. Buralar masa oyunlarıyla zaman öldürülen yerler değil de eskiden olduğu gibi okuma yerlerinin olduğu, çeşitli etkinliklerin yapıldığı bir kültür evi olması dileğiyle…
Şansınız bol olsun…