Sayfa Yükleniyor...
Beş buçuk saatlik bir yolculuktan sonra (Kazakistan saatiyle) sabah saat beş sularında karla kaplı Almati hava alanına uçak indi. Terminal binasında kimlik kontrolü gibi rutin işleri tamamladıktan sonra neyle nasıl karşılanacağımızın heyecanıyla dışarıya çıktık. Eksi on beş derecede yurt dışından (Türkiye’den) gelen yolcuları karşılamak için ellerinde isimler yazılı kağıtla bekleyenler meraklı gözlerle terminal binasından çıkanlara bakıyordu. İsmimizin yazılı olduğu kâğıtla bekleyen Kazak gencini görünce, bekleniliyor olmanın rahatlığı hepimizin yüzüne düştü. Bizi bekleyen genç valizleri aldı; bana ve heyette bulunan arkadaşlar el işaretiyle kendisini takip etmemizi istedi. Jiple otuz kırk kilometrelik bir yolculuktan sonra şehir merkezine ve kalacağımız yere “Jas-ay” akupunktur merkezine geldik. Merkez Almati’nin ünlü bir sağlık merkezi olduğunu biz sonradan öğrendik.
Akupunktur merkezindeki görevli bayan çok sıcak karşıladı, bizim için ayrılan odalara yerleştik. Etkinliğe gideceğimiz için sekize kadar dinlenmemiz gerektiğini, kahvaltıdan sonra etkinliğin yapılacağı yere götürüleceğimizi söyledi.
Bizi hava alanından alan şoför kahvaltıdan sonra aynı araçla etkinliğin yapılacağı şehir merkezine, şair, yazar Muhtar Avezo’un Kültür Evi’ ne götürdü. Muhtar Avezov’un evinin olduğu sokak ve evin bahçesindeki yüzyıllık ağaçlar onun insan sevgisine yakışır olgunlukta büyümüş, her tarafa kol kanat germiş, dallarındaki beyaz örtüyle büyüleyici bir güzellikte. Dışarıdan bakılınca bir villa izlenimi veren Muhtar Avezov’un konutunun bahçesinde, konuttan başka tek katlı bir başka yapı, yapının içinde yazara ait eşyalar, Kazakistan’a ait eserlerin sergilendiği küçük bir etnografya müzesi, müzenin bitişiğinde, etkinliğin yapılacağı salon. Salonun duvarları Kazakistan’ın ünlü şair ve düşünürlerine ait yazı ve resimlerle süslenmiş; sahne arkasında ki duvarda ise Muhtar Avezov’un taştan yapılmış kabartma maskı heybetiyle gelenleri karşılıyordu. Kar ve soğuk olmasına rağmen yüz kişilik salon; öğrenci, akademisyen ve edebiyat çevresinden insanlarla doldu.
Programın yöneticisi, Islam Jemeney ilerleyen saatlerinde programa ara verdi. Etnografya müzesinin girişine düzenlenen masalara hazırlanan aparatif yiyecekler konuklara çay eşliğinde ikram edildi. Dışarının soğuk havasına rağmen içilen çaylar ve o çayların güzelliği kadar hoş sohbetler biz konukların içini ısıttı. Bu ikram sırsında birkaç özel anımı da burada anlatmaktan geçemeyeceğim. Prof. Ahmet Dağduran (Türk Halkları Medeniyeti Vakfı Başkanı) elindeki, pastırmaya benzer eti tatmam için uzattı. At eti olduğu kaygısıyla önce çekindim. O çekingenliğimi fırsat bilip, “et, et” diye ısrarıyla yemek zorunda kaldım. Çemeni olmayan pastırmaya benzer kendine özgü bir tadı vardı. Bunu fırsat bilen Islam Jemeney de aynı şekilde ısrarcı olunca onu da almak zorunda kaldım. Sonra da o yediğim etlerin at etinden yapılan kazkarta, olduğunu söylediler.