Sayfa Yükleniyor...
Şair, bir dize için bile olsa “şunu demek istedim.” şeklinde bir cümle kurmamalı. Çünkü şiir; açıklanarak, parçalara ayrılarak, analizle çözülecek bir tür değildir. Arif Damar’ın söylemiyle sözcükler, biçim, oturmalı, şiirin müziğini yakalamalı şair. O zaman gerçek anlamda bir şiirin varlığından söz edebiliriz.
Şiir yazılırken ışık, hava ve zaman koşulları gibi birtakım dış etkenlerin de etkisi göz ardı edilmemeli. Nasıl ki çığ olana kadar zaman ve mekânın olgunlaşmasını, koşulların iyileşmesini bekler kar tanesi, Selami Şimşek şiirleri de öyledir. O, şiirlerini olgunlaştırır, demler, şiir severlerin beğenisine sunar.
Gücünün yettiği ışığı boğar karanlık / Leylak kokusu duyulmaz bir daha / Kül üstüne tohum atsan yeşerir de./ çağlar sürer ışıması sabahın (s.29)
Şiirde önemli olan, her şeyden önce sözcüğün anlamı değil, tümcedeki söylenişi, ona yüklenen değerin anlam genişliğidir. Selami Şimşek şiirlerini sözcüklerle değil duygularla yazan bir şair. Sözcükler onda duyguların koyağına girer, derin soluklu bir şiir olur, çağlayan olur akar, denizlere ulaşır. O, şiirlerinde hiçbir zaman bir şey anlatmak çabasında olmamıştır. Şiirleri, onlara başka anlamlar yüklenmesine de engel olmaz. Herkesin istediği biçimde, anlayacağı ve bundan dolayı sonsuz duyarlıkları kapsayabilecek bir genişlikte şiirler yazmış Alkışın Rüzgârı’nda.
Şiirin etkileyen ve etkilenen bir gücü olduğu unutulmamalı. Şiir hissedilmeli, yorumlara elverişli bir anlam genişliği olduğu Alkışın Rüzgârı’nda açıkça görülür. Yetmiş bahar dediğin ne ki / Dün bile değil bu sonsuzlukta / sarı sıcakta, güneş altında / Testiden su içer gibi soluksuz / Öpüştüğümüz günler geliyor aklıma / Batık bir gemi şimdi o zaman /ambarları anı yüklü / ipekliye sarılmış olsa da çoğu / Kimisi ceylan derisine / Yine de unutulur bir gün /Taş baskı gün doğumları yoksa içinde. (s.63)
Her okuyucunun kendi yaşamından anlamlar katabileceği genişlikte şiirler var Alkışın Rüzgârı’nda. Şiirler kendini kolay ele vermez. Onun şiirini nitelikli yapan da imgelerin zenginliğidir. O, güçlü imgelerle şiirini örer.
“Göz gözde iz bırakır eskimez zaman.* Sözün de olur çıralısı* Aradığın kök boya bir imge. (s.65) Tevekler altına bakar gibi tek tek / Geziniyorum boyutlar arasında. (s.17)* İster sür atları doludizgin gökyüzüne / Yine de bir çakıl taşı değil evrende.(s.17)* Bilemezdim derinliğimi senden önce (s.19) * Bir söz atsam buruşuyor gece (s.37)* Dövülecek nal sıcaklığında güneş (s.38)* (s.17) Çelik mavisinde bulur kendini. (s.47)* Bakır çalığı ağzıyla (s.52)* Kimisi post gibi sürüklerdi günü. (s.61)* Söz döverdik sözde, köz mavisiydi göğsümüz. (s.62)”
Büyük şiirlerin kapıları, kale kapıları gibi sağlamdır, sımsıkı kapalıdır, her el o kapıları aralayamaz. O kapılar bazen aylarca yıllarca kapalı durur. Selami Şimşek büyük şiir yazmaya çalışıyor, yazıyor da. Büyük şiir yazmak için de önce dil oluşturulmalı. Sanatın her dalında olduğu gibi edebiyatta dilini oluşturmayan, şair, aynılaşır; büyük şiir yazanların tekrarına düşer, onların kopyası olur. Büyük şiir yazabilen, dilini oluşturan her yazarın, şairin ciddi bir okur olur. Selami Şimşek şiir dilini oluşturmuş, büyük şiirler yazan bir şair. Dolaysıyla da Hilmi Yavuz’un söylemiyle okuyucu şiiri “kazarak” okumalı. Alkışın Rüzgarı’ndaki şiirler kazılarak, süzülerek okunacak şiirler. “Gücünün yettiği ışığı boğar karanlık / leylak kokusu duyulmaz bir daha / kül üstüne tohum atsan yeşerir de /çağlar sürer ışıması sabahın”
Alkışın Rüzgârı / Selami Şimşek / Öteki Yayınları. Eylül.2023