Söz Demi: Anılarda Kalanlar


  • Oluşturulma Tarihi : 28.02.2024 09:05
  • Güncelleme Tarihi : 28.02.2024 09:05

İç Anadolu bölgesinde ilçeler, toprak damlı köyler, bu köylerde nadir de olsa üç beşi kiremit kaplı, çatılı evlerde yaşayanlar bozkırın ortasında, çatlamış topraklar gibi elleriyle, gün yanığı tenleriyle birbirine benzer. Bin dokuz yüz yetmişli yıllar da Gemerek İç Anadolu’da iki, üç bin nüfuslu bir ilçe. Konum itibariyle Kayseri-Sivas kara yoluna yakın, Kalabayır’ın yamacına yaslanmış, önündeki küçük ovaya, karayoluna uzaktan bakar, sanırsın geri kalmışlığının nedenlerini düşünür. O zaman da farklı değildi, şimdi de değil. Yıllar geçmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Şimdi tek farkı, ilçenin 5 km uzağındaki Yeniçubuk kasabasıyla birleşerek Yeni Gemerek olarak adının değişmesi. O yıllarda Deniz Gezmiş’in Gemerek’te yakalanmasıyla ülke gündemine oturdu da uzun süre adı duyuldu, sonra yine unutulup gitti. Diğer ilçeler gibi özelliği olmayan, seçimlerden seçimlere gelip gidenlerinin çok olduğu bir Anadolu ilçesi olarak varlığını sürdürüyor. Deniz Gezmiş’in Gemerek’e geldiği belediye hoparlöründen duyurulunca zemheri ayazında herkes Kayser-Sivas karayoluna akın etti, Deniz Gezmiş’i görmek için. Zemheri ayazında silah sesleri gecenin karanlığını uzun süre böldükten sonra Deniz Gezmiş bir benzinlikte (Şimdi o benzinliğin yakınına Gemerek Devlet Hastanesi var.) yakalandı. O yıllarda Gemerek’in en büyük özelliği, yerli halkta komşuluk ilişkilerinin çok sıcak olmasıydı; ama yabancıya, köylüye karşı bu sıcaklığı, yakınlığı göremezsin, öyle değiller, nedendir bilinmez, köylüler, yabancılar biraz dışlanır. Yabancı olan herkes, konuşmalarda, tavırlarda bu dışlanmayı hisseder. Her şeye rağmen insanları, dost canlısı, insan sevdalısı, elindekini avucundakini paylaşan, paylaşımcı, insanların yaşadığı, açılıma, açıklığa kapalı bir belde. Yetmişli yıllarda Gemerek çarşısının uzunluğu yüz, yüz eli metre kadar. Çarşıda karşılıklı üç, beş bakkal, kasap, manav, postane, üç kıraathane, bir lokanta, lokantanın yanında bir fırın, iki berber, bir kitapçı, iki banka, uzaklarda bir yerde, içinde hiçbir sağlık gereci olmayan sağlık ocağı... Kitapçı, gazete satıcısı, aynı zamanda akışkan gaz (tüp bayi) ve Arçelik ürünleri satıcısı olan İsmet Kolcuoğlu; onun hemen yan tarafındaki dükkânda ağabeyi Ahmet Kolcuoğlu berberlik yapar. Çok şık giyinen, takım elbiseli, kravatlı, işinin ehli bir berber... Onun müşterileri, ilçedeki amir, memur tayfası. Bazen de ilçenin ileri gelenleri ona gelir tıraş olmaya. Kardeşi İsmet kendi halinde, günlük rutin işlerin peşinde ama tek başına işlere yetemeyecek kadar yoğun iş temposuyla gecesini gündüzüne katarak çalışır. Olur, olmadık zamanda tüp değişimi için sipariş gelir. Tüpün el arabasıyla sipariş verilen eve götürülüp ocağa takılması gerekir. Bunun için de elamana gereksinim var… Bu da okuldan (Gemerek Lisesi) çıktıktan sonra ya da hafta sonları Ahmet Serbest, Eyüp Duman ya da İlhan Soytürk’ün görevi. Dükkânda o an kim varsa o yapar.

İlçeye televizyon yayını gelmesiyle de televizyon satışına da başlanınca işler daha da çoğaldı. Evlere tüp götürüp takma işinden başka televizyon satışlarında çatılara anten kurma, yayın yakalama, televizyon çalıştırma… Gemerek’in içinde ya da köyde yaşayanlardan kime televizyon satılmışsa o eve gidilir, anten kurulur, yayın bulunur, alıcıya televizyon teslim edilir. Anten kurma işi genellikle cumartesi, pazar günleri yapılır. Televizyon ve anten malzemeleri Doch pikabın arkasına atılır, yaz mevsimiyse kasada, kış mevsimiyse İsmet Kolcuoğlu’nun yanına sıkış tepiş şoför mahallinde... Televizyon kurulacak köye, müşterinin evine gidilir. Televizyonu gören müşterinin eşi ya da çocukların gözlerinde televizyona kavuşma sevinci… Yazın neyse de kışın eksi -10,15 derecede buz tutmuş kiremit üzerinde anten kurmak zordur. Bir kişi çatıda, biri aşağı evin önünde, pencereye yakın yere konuşlanır. Üçüncü kişi de içeride televizyonun yanında. Çatıdaki anteni sağa sola, yansıtıcının bulunduğu tarafa çevirerek hareket ettirir. İçerdeki yayını yakalınca dışarıdakine seslenir, dışarıdaki de çatıya… Anten sabitlenir. 1,2 saatlik emek karşılığı televizyon alıcısından ellerinize sağlık çocuklar, sözü, ya da iki buçuk liralık bahşiş… O yıllarda İsmet Kolcuoğlu’nun kızı Betül 7,8, oğlu Balamir 5,6 yaşlarında daha küçükler. Balemir herkesin uğurcağı, ara sıra ablasıyla dükkâna gelir. Herkes onu Baloş diye sever. Hâlâ o sevenlerinin Baloşu’dur. İsmet Kolcuoğlu’nun dükkânının tam karşısında PTT var. Dükkanla PTT’nin birbirine uzaklığı 10, 15 metre... Telefon herkeste yok, olanlar da manyetolu. İl dışı telefon görüşmesi için PTT’yi ararsın, görüşmek istediğin numarayı söylersin, santral memuru numarayı size bağlar, konuşma o şekilde gerçekleşir. İsmet Kolcuoğlu’nun da işi gereği, il dışı televizyon satıcıları, gazete dağıtımcısı, tüp bayi gibi kişilerle sık sık görüşmesi gerekir. Nasıl olur bilinmez ama görüşme yapılırken konuşma kesilir… Görüşme yarım kalır, santral memuru da konuşmanın devam ettiğini sanıyor olmalı ki müdahale etmez... İsmet Kolcuoğlu kapının önüne çıkar “Nevinnnn, hat kesildi, hat kesildi” diye bağırır. Santral memuru Nevin tekrar hattı bağlar. (Nevin de Gemerekli PTT santral memuru) Yıllar geçti, anılar gibi o küçük ilçede yaşayanlardan birçok dost, arkadaş bu dünyayı teri diyar etti. Kalanlardan da ülkenin çeşitli kentlerine savulanlar oldu. Suyunu içtiğimiz, ekmeğini yediğimiz bu küçük ilçeye saygıyla…

Söz Demi: Anılarda Kalanlar
İlhan Soytürk
Yazarımız Kim ?

İlhan Soytürk