1 Kasım seçimlerini de geride bıraktık. Türkiye önemli bir virajı kazasız geçti denilebilir. Özellikle partiler açısından düşündüğümüz zaman AK Parti beklenmedik bir zafer elde etti. Gücüne güç kattı ve 4. kez tek başına iktidar oldu. CHP bir değişim göstermezken MHP ve HDP tam anlamıyla hezimet yaşadı.
Doğrusu bu, hem AK Parti hem de muhalefet partileri tarafından çok da beklenmeyen bir sonuçtu ve bu haliyle toplumun tüm kesimlerine sürpriz oldu. Anket firmaları, analistler ve siyaset bilimcileri fena yanıldı. Özellikle kendini bastıra bastıra siyaset bilimci ilan eden, seçim öncesi gelişmelerin metodolojisini öğrettiğini iddia eden ve AK Partinin asla böyle yüksek bir oy oranı elde edemeyeceğini söyleyen Koray Çalışkan gibi analiz uzmanları(!) ise yanılmanın da ötesinde resmen afalladılar. Akademisyenlikten istifa sözleri de var ve unutmadık tabi, bekliyoruz.
1 Kasım seçimlerinden herkesin çıkarması gereken dersler var. AK Parti başta olmak üzere tüm siyasi partilerin ve yorumcuların, anket firmalarının ve tabi ki aydınlarımızın. Mesela; 7 Hazirandan beri sık sık konuştuğumuz bir konu: 7 Haziran seçimlerinde halkın mesajı hiçbir zaman koalisyon olmadı. Halkın, siyasi partilere uzlaşın dediğini iddia etmek Türkiye toplumunun siyaset sosyolojisini bilmemek anlamına gelir. Zaten 1 Kasım seçimlerinin neticesi de Türkiyede halkın kolay kolay uzlaşma ve koalisyona zemin hazırlamayacağının en önemli tarihi işareti oldu. Zaten geçmiş dönemlerde oluşan koalisyon hükumetleri de bir uzlaşmanın değil mecburiyetin ve siyaseten çaresizliğin ürünü olmuştur. 7 Haziran sonrası oluşan mecburi uzlaşma ihtimali 1 Kasımda yine halk tarafından ortadan kaldırıldı.
AK Parti herhangi bir seçimi kaybettiğinde bunu muhalefetin başarısına ve halkın bilinçlendiğine bağlamak, fakat AK Partinin yüksek bir oy olmasını ise salt halkın cahilliği, bir şey bilmemesi ve yanlışı tercih etmesiyle yorumlamak muhalefetin hal-i pür melalinin görünmesi açısından önemlidir.
Muhalefetin yapması gereken AK Parti gibi güçlü bir siyasi irade karşısında kendi söylem ve üslubunu halka kabul ettirmek ve halkı kendine ikna etmek değil; halkın söylem ve üslubuyla hareket etmek ve halka ikna olmaktır. HDP ve Selahattin Demirtaşın sabah akşam seni başkan yaptırmayacağız sözleriyle kampanyasını yürütmesine halk nasıl kani olacaktı? Ya da inadına barış deyip savaş ortamı yaratmasını ve halkın buna göz yummasını beklemesi halk tarafından nasıl karşılık bulacaktı? Halk, şiddetten ve terörden arındığını söyleyen bir HDPye 7 Haziranda şans tanıdı, fakat 7 Haziran sonrası bu şansını kullanamadı ve Kürtler tarafından cezalandırıldı.
HDPnin oy kaybetmesi elbette sadece son 5 ayda girdiği sığ söylemden, MHPnin de oy kaybetmesi her şeye hayır demiş olmasından kaynaklanmıyor. Bu iki parti Türkiyede zıt iki milliyetçi kutbu temsil etmekte ve Türkiyede şu an sözü edilen; kutuplaşma, ayrışma, nefret ve şiddet bu iki milliyetçi kutbun sorunu. 1 Kasımda hem HDPnin hem de MHPnin yüksek oranda oy kaybetmesi Türkiyede halkın, milliyetçilik ve etnik köken üzerinden bir ayrışma ve kutuplaşma istemediğini de gösteriyor.
Muhalefet partileri artık seçimlere hazırlanırken hükumetin eksik ve yanlışları kadar kendi eksik ve yanlışları üzerinden hareket etmek zorundadır. AK Partiye oy kaybettirecek kusurlarını bulma arayışına girerken; buna karşın kendilerini yıllardır muhalefette tutan ve rafa kaldırılmış hatalarını, kusurlarını teşhis etmedikçe ve özellikle halka cahil yakıştırmasını yapmaktan vazgeçmedikçe AK Parti iktidarda onlar ise muhalefette kalmaya devam edecektir.
Kısacası muhalefet partileri ile muhalif münevverlerimiz, analistlerimiz ve siyaset bilimcilerimiz artık kendi metodolojilerini AK Parti muhalifliği veya Tayyip Erdoğan nefreti üzerine değil de, gerçek manada ülkenin siyaset sosyolojisi, felsefesi ve dünden bugüne yaşanan realiteleri üzerine belirledikleri zaman belki kısmen başarılı olma şansını elde edebilirler. Aksi bir durumda muhalefet adına iç açıcı olmayan bu devir daim devam edecektir.
AK Partiyi de çok zorlu bir 4 yıllık dönem bekliyor. 1 Kasımda AK Parti de toplumun belli kesimlerinden emanet oy aldı ve bunu koruyabilecek mi, zaman içinde göreceğiz. Hem vaatlerini gerçekleştirme hem de ülkenin mevcut hâkim sorunlarını çözmeye devam etmesi açısından bu 4 yıllık dönemi nasıl geçireceği AK Partinin 2019da yaşanacak 3 önemli seçimin de bir anlamda hazırlığını yapmış olacak.