Evvel olarak milletimizin, âlem-i İslamın bugün 3. gününe iştirak ettiğimiz Kurban Bayramını tebrik ediyor, kardeşliğimizin pekişmesine, birlik ve beraberliğimizin kuvvetlenmesine vesile olmasını Allahtan temenni ediyorum.
1 Kasıma yaklaştıkça 7 Haziran artık geçerliliğini kaybetmeye başlıyor. Doğurduğu sonuçlar açısından çok önemli bir dönüm noktası olmasına rağmen, Türkiyenin 1 Kasım seçimlerine gidecek olması onu hükümsüz bir tarih kılacaktır. Öncelikli şunu belirtmekte fayda var. 1 Kasım seçimleri bir erken seçim değil. Türkiye 1 Kasımda erken seçim için sandığa gitmeyecek. Çünkü erken seçim şartlarının hiçbirinin gerçekleşmediği bir seçime doğru gün saymaktayız.
Erken seçim olabilmesi için 7 Hazirandan sonra kurulmuş olan bir koalisyon veya tek parti iktidarının olması lazım. Yani meclisten salt çoğunluk olan 276 güvenoyu ile icra görevine başlayan bir hükümetin varlığı gerekli. Bu mevcut hükumet 4 yıllık yasama ve icra süresi dolmadan birtakım ekonomik, siyasal, toplumsal veya bunların birkaçını ya da hepsini içinde barındıran krizler nedeniyle ülkeyi seçime götürmesidir. Mesela Türkiyede 1999-2002 yılları arasında kurulmuş olan ANAP-SOL-M koalisyon hükumeti döneminde yasama ve icra yılının dolmasına henüz 1,5 yıl kala Kasım 2002 tarihli erken seçim yaşanmış ve 3 Kasım 2002de AK Parti İktidarı kurulmuştur.( O tarihte yasama süresi 5 yıldır.) Aynı şekilde 2007 yılında yasama ve icra süresi tam dolmadan yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimi krizi nedeniyle AK Parti İktidarı ülkeyi erken seçime götürmüş ve 22 Temmuz 2007de tekrar tek parti iktidarını elde etmiştir.
Erken seçimlere yönelik Türkiye dışından başka bir örnek olay da yakın zamanda komşumuz Yunanistanda gerçekleşti. Ocak ayında sol kesime göre devrim ve büyük bir başarı, zafer edası ile iktidara gelen Syriza Partisi güvenoyu alıp yasama ve icra dönemi başladıktan 8 ay sonra görev süresi henüz dolmadan istifa etmiş ve Yunanistanı erken seçime götürme kararı almıştır. Netice olarak da 20 Eylül Pazar günü Yunanistan tekrar sandık başına gidip seçimini yaptı. Yani, seçimin önüne bir sıfat getirip sıfat tamlaması yapmak şart değil. Fakat ille de seçimin önüne bir sıfat gelmesi gerekiyorsa tekrar seçim, yeni seçim olabilir. Zaten 1 Kasımdan sonra 7 Haziran seçimlerinin kanaatimce bir hükmü kalmayacak ve sadece 1 Kasım seçimleri daha çok ön plana çıkacaktır.
Bu konuyu yazmama neden olan gelişme ise muhalif çevrelerin, muhalefet partilerin ve medyanın Cumhurbaşkanı Erdoğanın önceki yıllarda erken seçime karşı çıktığı, erken seçimi eleştirdiği konuşmaları ile 7 Haziran sonrası yine Erdoğanın Ülke gerekirse bir daha seçime gitmeli, tekrar seçim olmalı konuşmasını kıyaslayıp Erdoğanı ve AK Partiyi hedef haline getirmeleri. Bunu da tek parti iktidarını kaybeden Erdoğan ve AK Parti yeni bir şans için karşı çıktıkları erken seçim ile Türkiyeyi bir çıkmaza sürüklediler şeklinde temellendirmektedirler.
Üstelik şöyle de bir gerçek var: 7 Haziran sonrası yaşanan tablo Türkiyede ilk defa yaşanmakta ve ilk defa anayasa gereği koalisyon hükumetinin kurulamaması halinde ülkeyi erken seçime götürmek için oluşturulması gereken seçim hükumeti tecrübesini yaşamaktayız. Lakin gel gör ki erken seçimleri defaten yaşayan ama buna karşın seçim hükumeti olayına da ilk defa şahitlik eden bir ülke olarak bir kısım medya ve muhalefet bu durumu birbirinden ayırt edemiyor. Öyle tahmin ediyorum ki bu siyasi tecrübesizlikten çok bir anti-Erdoğan veya anti- AK Parti anlayışından kaynaklanıyor.
1 Kasıma Doğru
Seçimlere 35 gün gibi kısa bir zaman kaldı. Bu da gelip geçecektir elbet, tekrar seçim gündemine kilitlenen günler için geri sayımdayız. Çok şey konuşuluyor ve çok şey soruluyor. Sorulan en önemli soru da şu: 1 Kasımda da ya sonuçlar çok değişmez ve tekrar 7 Haziran tablosu çıkarsa ne olur? El Cevap: Tek parti, azınlık veya güçlü bir koalisyon hükumeti kurulur ya da anayasa gereği Cumhurbaşkanı veya meclis üçüncü seçimi de yaptırabilir. Ama Türkiye üçüncü bir seçimi kaldırabilir mi? Hayır. Onun için o seçenek devre dışı. Ama anayasa o hak ve yetkiyi vermiş.
Diğer demokratik ülkelerde koalisyon hükumetleri daha kolay ve daha pratik kurulabilirken ve birçok ülke koalisyon ile yönetilirken bu Türkiyede tam aksi bir durumda. Koalisyonlar kolay kurulamıyor ve kurulanlar da uzun ömürlü olamıyor. Çünkü Türkiyenin tüm istikrarsız, siyasi, sosyal ve ekonomik bunalımların birçoğu koalisyon hükumetleri döneminde yaşandı. Bir yılını doldurmadan değişen hükumetler gördü Türkiye. Bundan dolayı Türkiyede koalisyon denince 70ler, 80ler, 90lar diye başlanır söze ve o kâbus dolu günler anlatılır. Bunun için tek parti iktidarındaki ısrar ve uğraş haklı ve önemlidir. 7 Haziran seçimlerinde halk hiç koalisyon istemedi. AK Parti seçmeni koalisyon olsun diye fikir değiştirmedi. Ya da seçmen muhalefetin tabiriyle uzlaşın demedi. Türkiyede seçmen uzlaşın demez! Çünkü seçmenin kendisi birçok konuda uzlaşabilmiş değil. AK Parti tek başına iktidarı sadece 18 vekil eksiğiyle kaybetti ve bu bir koalisyon işareti mi, elbette hayır. Tek başına iktidara sadece 18 vekil kadar uzak olduğu için de koalisyon kurulamamış olabilir mi, evet olabilir ve gayet doğal. Peki, 1 Kasımda da aynı sonuç çıkarsa, yani koalisyon? O zaman seçmen uzlaşın demiş olur mu? Hayır? Türkiyede koalisyonlar gönüllü ittifaklar ve uzlaşmalar değil, zorunlu birlikteliklerdir. Kısacası işe pek yaradığı görülmemiştir. Sırf bundan dolayı bile 1 Kasımda halk uzlaşın demeyebilir.