1 Kasım’ı hayati kılan ne oldu?


  • Oluşturulma Tarihi : 31.10.2015 07:54
  • Güncelleme Tarihi :
 1 Kasım’ı hayati kılan ne oldu? yazının resmi

   Yarın tekrar sandık başına gideceğiz. Aslında son 2 yıl içinde sürekli seçim atmosferinde olmamız ve seçim öncesi, seçim sonrası o politik ortamdan kurtulamamış olmamız toplumu gereğinden fazla gerginleştirdi. Aynı toplumun artık en ufak bir olay karşısında bile tahammül ve anlayış hali kalmadı. 7 Haziran’dan 1 gün sonra koalisyon görüşmeleri bile konuşulmamışken yeni bir seçimi konuştuk ve yarın sözünü ettiğimiz o yeni seçim günü.

    Gerek partiler gerekse seçmen açısından çok gergin ve her an pimi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba gibi geçen 5 ay geride kaldı. Yarınki seçimin sonuçları ne olursa olsun her şeyi yatıştıracağını temenni etmek düşer bize. Gerçekten Türkiye’nin artık düzlüğe girmesi ve asıl mes’elelerle,  asıl projelerle uğraşması ve içerden dışardan net bir şekilde ülke olarak kendini ifade etmesi gerekiyor.  Bu nedenle 1 Kasım seçimleri neticesi itibariyle çok önemli.

    Peki, seçim sonuçları nasıl olacak? 7 Haziran’dan farksız olacaksa 1 Kasım’ın bir manası olacak mı? Aslında 1 Kasım’ın en büyük manası, sonuçları 7 Haziran’dan farksız olma ihtimaline rağmen “tek parti iktidarı” için milletin de yeni bir seçime evet demiş olmasıdır. Çünkü parti tabanları hiçbir şekilde koalisyon istemiyordu. Zaten 18 milletvekili ile iktidarı kaybeden AK Parti seçmeni için yeniden sandığa gitmek büyük önem arz ediyordu. Bu da zaten gerçekleşti.

    Fakat şu soruyu herhalde artık sormak gerekiyor:  “AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan her seçime neden büyük bir önem ve varlık-yokluk mes’elesi üzerinden girer?” Özellikle son 4-5 yıl içinde girdiğimiz her seçim AK Parti ve seçmeni açısından bir önceki seçime göre çok daha kritik ve hayati olmuştur. 7 Haziran son 13 yılın en önemli ve kazanılması gereken seçimiyken 1 Kasım artık Türkiye için içerden ve dışardan ölüm-kalım seçimi halini aldı. Öyle tahmin ediyorum ki, sadece bir oyun bu kadar kıymet kazandığı ve o oyu almak için bu kadar uğraş verildiği başka bir seçim yaşanmamıştır. Özellikle AK Parti ve kitlesi tarafından bu “hayati” mücadeleyi görmekteyiz. Peki, bu salt bir iktidar mücadelesi mi? AK Parti’nin ve Erdoğan’ın kendi geleceklerini düşünme ve varlıklarını devam ettirme arayışı mı? Belki birçoğunuza göre cevap evettir ya da sadece “hiç sanmam” da olabilir. Ama bence ve benim gibi düşünenlerce ise o sorunun cevabı “kesinlikle hayır.”

   Çünkü Türkiye’de soldan sağa tüm muhalif duruşlarını ve söylemlerini AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı ve bu karşıtlığın yarattığı nefret üzerine inşa eden ve bunun için zaman-mekân gözetmeksizin Türkiye aleyhinde propaganda yürüten bir birleşim karşısında, Türkiye lehine bir duruş sergilemek bugün “sadece” AK Parti’nin omuzlarında bir yük ve sorumluluk oldu. İdeolojileri, ilkeleri, felsefeleri ve geçmişleri birbirinden çok farklı olmasına rağmen bunların hepsini bir kenara bırakıp AK Parti karşıtı bir blokta yer almak muhalefetin en büyük hayali ve hedefi oldu. Bunu Etyen Mahçupya’nın ağzından dinlediğimizde olay daha da net anlaşılacaktır. “Toplumsal ayrışma sürecinin tarihselliğini, Kemalizm’in ‘ideolojik çeper’ yaratma stratejisinin geri tepmesini anlayamayanlar bir süre kendilerini ‘AK Parti karşıtı blok’ hayaliyle oyaladılar. Oysa CHP/HDP türü solculuğun MHP’nin genetiğine aykırı olduğunu biliyor olmak için okula gitmeye gerek yok. Mesele söz konusu solculuğun AK Parti’nin bizzat varlığına karşı bir ideolojik konumu ifade etmesidir. Oysa MHP yönetimi iktidarın birçok uygulamasını eleştirse bile, varlığını sürdürmesinin ‘milliyetçilere’ sağladığı hayat alanının ve dönüşüm imkânının farkında. AK Parti’ye ontolojik karşıtlığın bir adım ötesinin MHP’ye ontolojik karşıtlık olduğu ortada. Dolayısıyla ‘solun’ MHP’yi araç olarak kullanma yönünde ‘gayri ahlaki’ bir hayal peşinde olduğu belliydi… ( AK Parti’siz Hükumet Ne Zaman? Başlıklı yazısında, 29.10.2015)

   Evet, bugün Türkiye’de solculuk demek AK Parti karşıtı olmak demektir, Türkiye’de MHP milliyetçiliği kendilerini bile yok edebilecek sol ile AK Parti karşıtı blokta yer alabilmektir. Kürt siyasi hareketi iddiasında olan HDP’nin 90 yıllık Kürt düşmanlığıyla kendilerini tatmin eden Kemalist rejim ile kol kola girmesi “sadece bu rejimin Kürtlere karşı baskı ve asimilasyonunu kıran, Kürtleri yokluktan maddi ve demokratik varlık sahasına dâhil ve davet eden” AK Parti karşıtlığından kaynaklanıyor.

    Daha düne kadar “imam ve ordusu’’ diyerek düşman belledikleri ve bugün ülkenin tüm kurumlarına sızmış, bürokrasiyi rehin almış, iç ve dış medyası ile Türkiye’nin başına adeta çorap örme derdinde olan paralel yapı ile CHP, MHP, HDP ve dahi Saadet Partisi sadece AK Parti ve Erdoğan nefreti üzerinden bir araya gelebildiler.

    Tek Türkiye ve Ölümsüz Kahramanlar gibi Kürtleri çamurlaştıran, kart-kurtlaştıran paralel yapı dizilerinden sonra HDP eş başkanlarının o dizilerde rol alabilecek kadar cemaat sever hale gelmeleri ve gidip dost cemaatlerini ziyaret etmeleri, karşılıklı sırt sıvazlamaları demokrasi ya da özgürlükler ile değil ancak AK Parti nefreti ile izahı mümkün olur.

    Doğal olarak böylesi kirli bir nefret ve intikam ordusu karşısında AK Parti’nin 1 Kasım’a da bu kadar önemle hazırlanmış olması ve 1 Kasım’ı son 13 yılın en önemli seçimi olarak anlatması da sadece bir propaganda ya da kendi geleceğini garantiye alma söylemi değil, bizatihi Türkiye için de bu ölümcül konjonktürde yaşam mücadelesi vermektir. AK Parti’nin birçok hata ve kusuruna rağmen ben de hakkaniyetperver duygularla 1 Kasım’ı bu derece önemli ve hayati görüyorum. Yanılmayı umarak, yarınki seçimlerde sonuçların 7 Haziran’dan çok da farksız olmayacağını düşünme ümitsizliğine rağmen…

 1 Kasım’ı hayati kılan ne oldu?
İsimsiz Köşe
Yazarımız Kim ?

İsimsiz Köşe

Kabul Ediyorum
İlkses Gazetesi olarak sistemimizde sadece sizin izinleriniz doğrultusunda bilgilerinizi kullanıyoruz. Detaylı Bilgi cookie script