15 Temmuz darbe girişiminin hala bir senaryo, bir oyun olduğunu birileri söyleyedursun. Biz de bu darbenin dış destekli olduğunu ve hangi saiklerle yapıldığını anlatmaya devam edelim. Çünkü şunu biliyoruz ki, bu darbe kesinlikle başka bir ülkeden ve istihbarattan destek almadan, en azından izin verilmeden yapıl(a)mazdı. 27 Mayıs, 12 Eylül darbelerinde bunu tecrübe ettik ülkece.
Arap Baharı ilk başladığında mevcut yönetimlerin düşmesi için Batı dünyası destek veriyor gibi görünmüştü. Biz Müslümanların kahiri de halk tarafından başlatılan intifadaya gönülden destek vermiştik. Sonrasında yaşanan hadiseler, yani Batının halk direnişlerine müdahale etmesi ve düşürülen kralların, devlet başkanlarının yerine yine kendi istediklerini getirmesiyle aslında olayın Arap baharından Arap kışına döndüğünü yakın zamanda müşahede ettik.
Arap baharıyla Batı için hedefin tüm Ortadoğu olduğu belliydi, fakat bunu ancak stratejik ve önemli 2 ülkeyi dizayn etmekle başarılı bir sonuca varabilirlerdi. O da İran ve Türkiye idi. Halk ayaklanmalarının İran ve Türkiyeye sıçraması onlar için hayati derecede önemli olacaktı. İranda kısmen kitleler şeklinde gösteriler olduysa da kendi iç dinamikleri ve farklı siyasi, sosyal, ekonomik yapısı buna müsaade etmedi.
Türkiyede ise kilit aktör Kürtler olarak seçildi. Yani bu ayaklanma önce Kürtler üzerinden denenecekti. Fakat başlayan bir çözüm süreci ve onun yaratmış olduğu olumlu hava vardı. Bu sırada Suriye iç savaşı başlamış ve bunun Türkiyeye sıçraması için birileri var gücüyle çalışıyordu. Devlet-PKK görüşmesi her geçen gün resmi ve yasal bir boyut kazanınca ve Kürtleri devlet aleyhine sokaklara çıkaramayınca yeni arayışlar başladı. (6-8 Ekim Kobane ayaklanması da başarılı olmamıştı.)
Bu esnada Batı dünyası için altın değerinde bir fırsat doğmuştu. 2013 yılının Haziran ayında başlayan Gezi ayaklanmasının ihalesini ilk günden itibaren aldı ve müthiş ekonomik desteklerle bu ayaklanmanın yaklaşık 40 gün boyunca birkaç il hariç tüm ülke sathına yayılmasına sebep oldular. Bu sayede hükumeti ve Recep Tayyip Erdoğanı devirecek ve istedikleri yönetimi oluşturabileceklerdi.
Gezi kalkışması çığırından öyle çıkmıştı ki, artık meselenin ağaç olmadığı gün gibi ortadaydı. Tüm AK Parti ve Erdoğan karşıtları ve düşmanları çok sevinçliydiler. Her gece; Erdoğan devrilecek art niyetiyle sabahlıyorken yine Recep Tayyip Erdoğanın müthiş dirayeti, gücü ve tabi ki halk desteği o kalkışmayı da bertaraf etmişti.
Halkın sokağa dökülmesiyle veya halk isyanlarıyla Türkiyede hükumetin değiştirilemeyeceği, Türkiyenin Suriyeye çevrilemeyeceği anlaşılınca artık bu yöntemden vazgeçen Batı içerideki uyuyan hücresini yani FETÖyü harekete geçirdi. Önce dershane tartışmasıyla bir karşı atağa geçen Paralel Yapı 17-25 Aralık sürecini kısa bir süre sonra yapılacak olan 30 Mart Yerel ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğanı devirmek için önemli görüyordu. Her türlü ahlaksız, ilkesiz ve haince kalkışmayı bu süre içinde yaptılar. Gel gör ki yine Erdoğan ve millete karşı mağlup olan bu yapı bu kez hükumetten gelen saldırlar karşısında savunmaya geçti.
İçerde bunlar olurken dış politikada da Türkiye zaman zaman AB ve ABDyi zaman zaman Rusya ve İranı kızdıran ya da sevindiren kritik ve stratejik hamleler yapıyordu. Fakat çoğunlukla AB ile ABD, Türkiyenin attığı dış politika adımlarından memnun değildi. En nihayetinde buluştukları ortak nokta Erdoğan devrilmeli oluyordu.
Sivil vesayet ile bu devirmeyi ve iç karışıklığı yapamayacaklarını anlayan Batı dünyası çözüm sürecinin bozulmasından sonra PKKya çok fazla destek verip uluslararası arenada meşruluklarını da artırdı. Yeni koz ve ümitleri bir kez daha PKK olmuştu. PKK hendeklerle Kürtleri sokağa çağırdı ve yeni bir devrimci halk savaşı başlattı. Kürtler bıktıkları bu 40 yıllık savaşta artık kurban olmak istemiyordu ve bu anlamda PKKya destek vermekten vazgeçti. Bölge harabelere dönmesine rağmen, hiçbir il ve ilçede destek verilmedi ve bölgeden çok ciddi bir göç başladı. Çok masum insan öldü ve öldürüldü. Ama orada da hayal kırıklığı yaşamışlardı. Ne Türkiye Suriyeye dönmüştü, ne de Erdoğan devrilmişti. Tek bir yol kalmıştı. O da; kendi çocuklarını harekete geçirmek ve bir askeri darbe yapmak. Türkiye Suriye gibi olamadıysa bari Mısır gibi olsun dediler.
TSK içinde darbe zihniyeti değişmişti, fakat her şeye rağmen FETÖ ile birlikte hala darbe meraklısı askerler vardı. Son zamanlarda PKK ile mücadele kapsamında birtakım yetkiler de alan askerle Batı destekli bir askeri darbeye kalkıştılar. Başarılı olacaklarına hep birlikte inanmışlardı. Her şey hazırdı. Tutuklanacaklardan, yeni Cumhurbaşkanı ve başbakana kadar
Bir şeyi hesap edemediler. Halkın, milyonların askeri darbeye karşı bu şekilde kahramanca mücadele ve müdahale edeceklerini unutmuşlardı. Onların tankı, topu, tüfeği bu kez de halkın inancına, halkın yumruğuna ve basiretli siyasi iradeye takılmıştı. 15 Temmuz da onlar için bir kâbusa ve hayal kırıklığına dönüştü. Bu kez onların çocukları olan FETÖ ve destekçileri kazanamadı. İkinci dalga, ikinci etap, B planı derken hala darbe riski var ve Recep Tayyip Erdoğana, onun halkına karşı TSKda darbe riski her zaman devam edecektir. Ama artık başarılı olamayacaklarını da fark etmişlerdir. Darbeyi onların çocukları yaptı, ama Anadolu çocukları ve irfanı kazandı.
Fehmi Korunu bu yazısında ABDnin darbedeki etkisi ve katkısı da çok net anlaşılabilir. Darbenin menşeini öğrenmek için faydalı bir yazı: http://fehmikoru.com/amerikan-parmagi-yoksa-yazilarin-anlami-ne/