abdulkaharcacur@gmail.com
Tarih Tekerrür Etsin Fakat Nasıl?
Hükumet çözüm sürecinde yaptığı hatanın aynısını son 1 yıldır tekrar başlayan silahlı çatışma sürecinde Doğu ve Güneydoğuda tekrarlıyor. Çözüm sürecinin öncelikli mimarları kendileri olmasına rağmen bunu özellikle Kürt halkına ve Türk soluna anlatmamış bölgeyi adeta HDP ve PKKnın hâkimiyetine terk etmiş, milletin kahirinin aklında çözüm süreci HDPNİN bir başarısı ve eseri olarak yer etmişti. Zaten HDP en büyük güç kazanımını da çözüm süreci esnasında bu süreci biz başlattık ve bir barış olacaksa da bizim sayemizde olacak savunmasıyla Kürtler nezdinde önemli bir olumlu imaj elde etmiş ve özellikle 7 Haziran seçimlerinde bunun meyvelerini almıştı.
Temmuz ayında başlayan ve devam eden çatışmalı süreçte de hükumet özellikle Kürt halkına sürecin nasıl bittiğini, çözüm masasını deviren tarafın kendileri olmadığını ve PKKnın tahrik ve saldırılarını üslubunca anlatamadı. Yani bu operasyonlar devletin meşru egemenlik hak, yetki ve sınırlarına olan terör saldırılarının bir sonucu olmasına karşın; yaratılan algı ve bölgede halkta oluşan intiba bunun 80li, 90lı yıllardaki gibi topyekûn Kürtlere karşı yapılan etnik bir zulüm ve katletme girişimi şeklindedir. Bu algı ve imaj da yine HDP ve PKK tarafından oluşturuldu. Sonuç olarak yine HDP tarafından seslendirilen biz barışı isterken devlet savaşı başlattı ve bunca katliamlar, yıkımlar, göçler devletin eliyle gerçekleşmiştir politikası yaygınlık kazanmış oldu.
Bölgede çok büyük ve can yakıcı yıkımlar söz konusu. Operasyonların olduğu il ve ilçelerde evi, barkı, işyeri sağlam olan vatandaş yok denecek kadar az. Bölge ekonomisi ciddi bir gerileme ile karşı karşıya ve halk büyük maddi kayıplar yaşıyor. Terör korkusu nedeniyle yatırımlar durmuş, turizm sektörü ise kapanmış vaziyette.
Bu andan itibaren, her geçen gün PKK ve HDPden uzaklaşan, onların zulümlerinden kaçan ve ilk fırsatta onları cezalandıracak olan halkın devlete sahip çıkması ve devlete dair bir aidiyet hissini yeniden kazanması için devlete çok şey düşüyor. Bayram da yaklaşmışken devletin bölgede fiziki ve sosyal iyileştirmelere hemen başlaması lazım. Bölgenin tamamında oluşan mağduriyeti sosyal devlet olma bilinciyle gidermesi gerekiyor. Yapacağı fiziki iyileştirmeleri, halkı borçlanma hususunda kendisine bağımlı ve mecbur bırakmadan ve en makul biçimde gerçekleştirmesi her anlamda güzel sonuçlar verecektir.
Her mecrada özellikle vurguladığımız bir şeyi yine tekrar edeceğim. Bugünün devletinin Kürtlere karşı etnik bir kıyım ve saldırı planı içinde olmadığını biliyor ve buna inanıyoruz. Fakat operasyonlarda yapılan birtakım milliyetçi hareketler ve dışlamalar, milliyetçi Türklerin saldırı girişimleri maalesef bu düşünceyi yeniden yeşertmiştir. Devlet, yapılanın terör operasyonları olduğunu ve Kürtlerin de bu ülkenin asli unsurları arasında yer aldığını, onlara karşı bir asimilasyon ve susturmanın, etnik bir zulmün olmadığını açıkça göstermeli ve kanıtlamalıdır.
Türkiye 1920li yıllarda kendisini dünya ekonomisine dâhil etti ve 1950den sonra da sanayileşmeyle birlikte önemli bir büyümeye geçti. Türkiyenin bu büyümesine karşın, Doğu ve Güneydoğu eşit bir gerileme yaşamayı sürdürdü. İnsanlar işsiz ve topraksız kaldı. 1980den sonra ekonomide başlayan modernleşme, Kürtlerin ve elbette bölgenin ekonomik sorunlarını çözmediği gibi siyasal ve sosyal demokratikleşmeye de katkı sunmadı. Bu da milletin vatandaşlık haklarından etkin bir şekilde dışlandığını gösterdi. Çünkü bölgenin bu şekilde az gelişmişliği Türkiyenin geneli gibi bir az gelişme değil, Türkiye içinde istisna- hususi bir az gelişmiş bölgeydi. Halk da bundan muzdaripti.
Anlattığım bu talihsiz ilerlemenin neticesi olarak; Kürt meselesinin baş göstermesinden, PKK gibi bir hastalığın türemesine ve bugün yaşanan terör olaylarının hepsine baktığımızda kime ait olduğunu bilmediğim; olaylar ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ya da ne kadar aniden ortaya çıkarlarsa çıksınlar, oldukça uzak bir geçmişe dayanan uzun hazırlıkların sonucudurlar sözünün haklılığını görmekteyiz.
Bugün devlet önemli bir imtihan veriyor. Aynı zamanda büyük bir fırsatı da elde etmiş durumda. Doğu ve Güneydoğuya ait o istisnai ve hususi durumu son 12-13 yıl içinde ortadan kaldırmaya azami gayret gösterdi. Ama bugün çok daha büyük bir gayret ve hassasiyetle çalışmalı ve bölgeyi yeniden kazanmalı. Kazanmalı sözüm imardan, ekonomiye, sosyal ve kültürel hayattan, siyasete kadar her şeyi kapsıyor.
Sıradaki seçim 2019da ise devletin 3 yıl, ama yok 1 hafta sonra ise 1 hafta kadar süresi var. Devlet istekli mi değil mi bekleyip göreceğiz. Tarihin bu kez AK Parti hükumeti eliyle Eski Türkiye şeklinde mi yoksa 2002 sonrası Yeni Türkiye olarak mı tekerrür edeceğini yakından müşahede edeceğiz.