Birtakım Mes’eleler ve İzahlar…


  • Oluşturulma Tarihi : 24.02.2017 08:31
  • Güncelleme Tarihi :
Birtakım Mes’eleler ve İzahlar… yazının resmi

“Türkiye’de değişim neden zor?” sorusu her vakit tazeliğini korumakla beraber bu soruya bir türlü “net’’ bir cevap da verilememiştir. Siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel vb. tüm değerlerin ülkemiz sathında değişimi ve dönüşümü fazlasıyla külfetli ve zorlu bir vaziyettir.  Fakat özellikle siyasal değişim ve dönüşüm için yapılan teklif ve dile getirilen talepler ülkemizde fazlasıyla tepki alıp karşı bir reaksiyonla muamele gördüğünden, değişim ve dönüşümü hep konuşmamıza ve tartışmamıza rağmen bir türlü gerçekleştiremiyoruz.

Elbette bunun birtakım önemli sebepleri var. Özellikle daha önce de çoğu yerde ifade ettiğim “Kurucu dinamik ve paradigmaların, ülkemizin temelini şekillendiren kurucu ilkelerin varlığı” kendisine yönelik her karşı adımı kilitleme ve engelleme mekanizmasına sahip. Bu kurucu dinamik ve paradigmalar üzerinde şekillenen “asırlık” bir ülkede değişim ve dönüşümün hem isteyenler hem de karşı çıkanlar için zor olması pek tabiidir. Çünkü bir taraf öteden beri kendisinin varlık sebep ve gayesini, yaşam tutkusunu, dünya felsefesini bu dinamiklere bağlamış; bu uğurda kendilerine “Muhalif olan, ya da kendileri gibi düşünmeyen, kendiler gibi inanmayan ve yaşamayan” herkesi susturma, sindirme, ikna etme veya mahkûm etme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu sebepten dolayı değişim ve dönüşüme en çok bunlar karşı çıkar ve en çok bunlar korkar. Bunlar Türkiye’deki sol-sosyalistler, Kemalist siyasal, sosyal ve kültürel güç sahipleri ve bu fraksiyondan gelen tüm cepheler, yine hala varlığını en güçlü şekilde sürdüren Kemalist bürokrasidir.

Diğer taraftan, on yıllarca mevcut ilkeler sebebiyle hem siyasal, hem toplumsal, hem ekonomik hem de kültürel dünyadan uzak kalan daha doğru bir ifadeyle uzak bırakılmış, 10-15 yıl öncesine kadar inandığı gibi yaşayamayan ama birtakım “yaşananlara inanmak zorunda” bırakılan geniş bir kitle var ki, bunlar da Türkiye’de değişim ve dönüşümü en çok isteyen ve buna gayret eden kimselerdir. Bunların da mücadelesi artık bugün itibariyle en az karşı çıkanlarınki kadar kesin ve kararlıdır. Bunlara kendini dindar, muhafazakâr, kısmen milliyetçi olarak tanımlayan gruplar dâhil edilebilir. Yine “sekülerizme kaymamış” kendi gelenek ve kadim değerleriyle yaşayıp bu nedenle HDP ve PKK çizgisinden uzak kalan Kürtler de bu sınıfın içinde yer almakta ve Kürtler de değişimin hem bir parçası hem değişimin bir sebep ve sonucu hem de değişimi en çok dillendiren ve talep eden kesimlerden biri olarak öteden beri değişim sathında yerini almıştır.

Türkiye on yıllardır bu iki grubun karşı karşıya gelmesinden ve sürekli bir tartışma, çarpışma hali içinde olmasından dolayı maalesef arzu edilen ve istenen bir “siyasal kültür” inşasını da gerçekleştirememiştir. Ya da cümleyi ve anlamı tersinden kuralım. Türkiye’de mevcut hal itibariyle oluşan siyasal kültür; evrensel değerlerden uzak, uzlaşmacı değil çatışmacı, merkeziyetçi, farklılıklara tahammül edemeyen ve seçkincilik anlayışına mahkûm olmuş bir yapı şeklinde vücut bulmuştur.

Bu kısa özetten sonra; biz ülke olarak 16 Nisan’da önemli bir referandum için sandık başına gideceğiz. Bu oylamada 18 maddelik “mini bir değişim” paketini lehte ve aleyhte oylayacağız. Öncelikle tercihiniz ‘evet olur veya hayır olur’ bunu saygıyla karşılıyor ve vereceğiniz her kararı sizin hür iradenizin bir tecellisi olması hasebiyle o kararı verebilme hakkınızı sonuna kadar savunuyorum. Bu sebeple tekraren diyorum: “Evet diyecek olanlar Allah’ı inkâr etmeyeceği gibi, hayır diyecek olanlar da şeytan olmayacaklar!”

Ben bu referanduma sadece kısmi bir anayasa değişikliği olarak bakmıyorum ki, başta ilk 4 madde olmak üzere topyekûn bir anayasa temizliği olmadan ben bunu bir anayasa değişikliği olarak dahi nitelendirmek istemiyorum.  Kaldı ki, halkımızın çoğu 16 Nisan’ı “bütün bir anayasa değişikliği” olarak bilmekte ve “yeni bir anayasaya” oy vereceklerini düşünmekte ve tercihlerini bu yanlış bilgi üzerinde şekillendirmektedirler. Bu da doğrusu vahim bir olay..

Evet, dedim ki bu salt mini bir anaysa değişikliği teklifi değil. Bu aynı zamanda sn. Cumhurbaşkanı ve hükumet tarafından sunulan bir paradigma değişikliği teklifidir, kurucu dinamik ve ilkelerin kasvetli ve bunaltan atmosferinin kırılması için bir teklif ve ek olarak Türkiye’de herkesi kapsayacak bir zihniyet dönüşümünün yolunun açılma isteğidirAskeri, sivil ve bürokratik vesayetin yok edilmesi için büyük bir heves ve iştahtır.

Maddeler ama doğru ama yanlış, izlenen yol ve yöntem ama doğru ama yanlış, seçilen müttefikler ama iyi ama kötü, kuvvetler ayrılığı ama var ama yok, demokrasi ama gelişecek ama olduğu gibi kalacak; tüm bunlar ayrı tartışma konusu ve birçoğu (seçilen müttefik durumu hariç)  teknik mes’eleler olduğu için de şahsen ben pek önemsemiyorum.

Evet cephesinin amacı belli olmasa da bu değişimi gerçekleştirmekken, hayır diyenlerin amacı da örtülü dahi olsa bu değişim ve dönüşüme karşı güçlü bir direnç oluşturmaktır. Onun haricinde tartışılan, idari, siyasi, yönetsel maddeler işin teknik boyutu olmakla beraber kısa ve orta vadede vatandaşa doğrudan bir etkisi ve katkısı da olmayabilecektir. Vatandaş tercihini, üzerinde en çok durduğum “değişme evet veya değişime hayır” bakış açısıyla kullanacaktır, bunun pek farkında olmasa bile!  

Birtakım Mes’eleler ve İzahlar…
İsimsiz Köşe
Yazarımız Kim ?

İsimsiz Köşe