Çözüm İçin Meseleyi Anlamak ve Tarih Okuması Yapmak!


  • Oluşturulma Tarihi : 26.08.2015 06:14
  • Güncelleme Tarihi :
Çözüm İçin Meseleyi Anlamak ve Tarih Okuması Yapmak! yazının resmi

Devlet ile PKK arasında Kürt meselesinin çözülmesine yönelik başlatılmış olan ve üçüncü yılını geride bıraktığımız çözüm süreci, maalesef ülkenin ve bölgemizin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal şartların etkisi ve en çok da PKK'nın taşkınlık ve bahaneleri ile askıya alındı. Askıya alındı diyorum çünkü her şeye rağmen hiçbir şey ''kesin'' son bulmuş değil ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifadesiyle sürecin buzdolabına kaldırılmış olması, şartların olgunlaşması halinde tekrar çözüm masasının kurulabileceğini işaret ediyor.

En başından beri çözüm sürecinin ruhuna aykırı çok fazla söz ve eylem ile karşı karşıya kaldık. Sürecin başarılı bir şekilde son bulması Türkiye için çok hayatiyken süreci yöneten ve yürüten kadrolar bunun farkında olmayıp bazı hataları yapmaktan da geri durmadılar. Özellikle “çözüm süreci başladığı günden son bulacağı güne kadar hatasız, eksiksiz ve aksaklığa uğramadan; çok pratik ve her konuda başarılı devam etmeli” düşüncesi sürecin karşılaştığı en önemli teknik ve stratejik hatalardan biriydi. Yine sürecin çok kısa bir süre içinde (2-3-4 yıl) başarılı bir biçimde bitirilmesi gerektiğini vurgulamak Kürt meselesi gerçeğine aykırıydı. Yani Cumhuriyet ile yaşıt olan bu problem birkaç yıl içerisinde “oldu bittiye” getirilerek elbette çözülemezdi. Özellikle barış yapmanın savaş yapmak kadar kolay olmadığını, barış ve savaşın çok farklı şart ve zeminlerde gerçekleştiğini hep akılda tutmak lazımdı. Fakat bu önemli ayrıntılar maalesef göz ardı edildi ve geldiğimiz nokta da bunun bir neticesi.

Çözüm süreci her şeyden evvel güç, sabır, irade ve idare edebilme yeteneklerini istiyor. Müzakere süreci içinde karşılıklı güven ve sorumluluk duygusunun tam yerleşmiş olması gerekiyor. Bunların birçoğundan yoksun başlayan sürecin devam etmesi pak ala mümkün değildi.

Artık karşımızda yeni bir yol ayrımı var. Türkiye'nin bu meseleyi bir şekilde çözmesi gerekiyor. Fakat son 30 yıl içinde edindiğimiz tecrübe ve yaşadığımız gerçekler bize gösterdi ki, silahlı mücadelenin ölümlerden başka bir neticesi olmuyor ve sorun çözülemiyor. Bu ülkeye ve millete, insanımıza yazıktır deyip yeni bir tarih okumasının ve gerçeklerle yüzleşmenin de hâkim olduğu sürecin başlatılması lazım.

Kürt meselesini çözebilmek için evvela yapılması gereken Kürt meselesini anlamaktır. Evet, çözümün yolu meseleyi anlamaktan geçiyor. Anlamak bizlere var olan bu sorunun gerçeğini kabul ettirecek. Bugün gerek devlet gerek siyasi partiler ve gerekse halkın büyük bir çoğunluğu henüz bu gerçeği tam anlamıyla ve olması gerektiği gibi tüm orijinalliğiyle kabul edebilecek bir tarih okuması yapamamıştır.

Kürt meselesi nasıl çözülür sorusunu sormadan önce sorulması gereken sorunun “Türkiye'de Kürt meselesi neden ve nasıl çıktı sorusunu sorup cevap aramak lazım.” Bu soru sorulmadan ve cevabı bulunmadan sorunun nasıl çözüleceğini konuşmak bize 30 yıldır sadece vakit ve en önemlisi de insan kaybettirdi. Aynı şekilde meseleyi konuşmaya başlarken sadece son 30 yılı masaya yatırmak çözüme bir katkı sunmadığı gibi, sorunun daha da karmaşık bir hal almasına ortam yaratıyor. Çok teferruatlı bir şekilde 30 yıldan da öteye yani bir asır evvele inmek lazım. Kur'an'ı Kerim ayetlerini anlamak için Arapça dilinde kullanılan iki kelime var. “Siyak ve Sibak.” Bir ayeti anlamak için onun siyakına yani öncesine ve sonra sibakına yani sonrasına bakmak lazım şeklinde yorumlanır. Bu formülü bugün Kürt meselesinin çözümü için de kullanmakta fayda olacaktır. Yani bugünkü bu temel problem anlamak ve çözmek için problemin siyakına yani geçmişine ve sibakına yani geldiği son noktaya göz atmak tarih bir sorumluluktur.

Lozan antlaşmasını, öncesini ve sonrasını anlamadan, Kemal Atatürk, İsmet İNÖNÜ ile Kürt halkı arasında yapılan görüşmeler ele alınmadan ve birbirleriyle kurdukları iletişimi idrak etmeden bu soruna eğilmek anlamsızdır. Dersim olayını ve orada yaşananları hakkaniyet-perver duygularla anlamadan, Şark Islahat Planının gayesini ve içeriğini öğrenip yapılmak istenenlerle yüzleşmeden sorunun çözümünden yol almamız mümkün olmayacaktır. Şark ıslahat planının tüm maddeleri ama özellikle 11. 14 ve 17. maddelerinin ağır faturası çıkarılmalı ve hesabı edilmeli. İsmet İNÖNÜ'NÜN Hatıralar eserinde belirtiği, “….. Milli mücadelenin devamınca Kürtler ve Türkler canla ve başla beraberlik gösterdiler. Sonra Lozan Muahedesi yapılırken de Kürtler vatansever olarak Türkler ile beraber bulunmuşlardır. Kürtler Ermeniler gibi Lozan'a gelip müracaat etmediler. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda milli davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler' diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik.'' (Hatıralar, 2.cild. Syf 202) bu ifadesi ile sonra birçok kez ısrar ve tekrar ile belirttiği “Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behahamal Türk yapmaktır” sözü arsındaki çelişkilerin söylemlere, eylem ve politikalara yansımış olmasının bir muhasebesi yapılmalıdır.

Koçgiri yani Dersim olayının sanıldığı gibi Kurtuluş Savaşına ve Devlete bir tepki olarak değil; ''Türkiye Türklerindir'' anlayışı ile Turan ülküsü ile savaşa giren İttihad ve Terakki yönetimine ve emperyalistlerin emellerine bir tepki olduğuna dikkat çekilmeden, Şeyh Said İsyanı tüm gerçekleriyle anlatılmadan ve akabinde çıkarılan Takrir-i Sükun kanunu (sus yasası) önce hafızalara gerçek gayesi ile getirilmeden, sonra ebediyen hafızalardan silinmeden ve bunun sadece Kürtlerin demokratik haklarını yok etmekle kalmayıp çok partili hayata nasıl son verdiği ve sosyal düzeni nasıl alt-üst ettiği anlaşılmadan Kürt meselesini bugün sadece silah ile asla çözemeyiz. Kısacası bizi çok eski ama bir o kadar da yeni bir “çözüm süreci masası ve üzerinde toz tutmuş, küflenmiş ve kanla yazılmış belge ve bilgi bekliyor. Masaya oturmanın tam zamanı, yeni ölümler gelmeden…

Çözüm İçin Meseleyi Anlamak ve Tarih Okuması Yapmak!
İsimsiz Köşe
Yazarımız Kim ?

İsimsiz Köşe