Geçtiğimiz hafta 12 Aralık Cumartesi günü Genç Barış İnisiyatifi Derneği tarafından İstanbul Özel MEF üniversitesinde düzenlenen Türkiye Gençlik Barış Çalıştayına katıldık. Çalıştayın konusu Ulusal ve Küresel Barışın Önündeki Engeller; Terörizm, mülteci ve söylem-medya idi. Konuşmacı olarak sadece biz gençlerin katıldığı bu çalıştayda barışın önündeki bu engeller çok kapsamlı ve verimli bir şekilde konuşuldu, münazara ve istişare edildi.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu çalıştay sayesinde şunun farkına ve bilincine bir kez daha vardık. Ülkemizin meselelerini konuşmada ve sorunlara çözüm üretmede biz gençlere çok pasif ve etkisiz roller biçilmiş. Biz gençler dün olduğu gibi bugün de hala arka planda ve çok gerilerdeyiz. Bu acı tablo yüzümüze vurdu ve bundan sonra da devam edecek gibi.
Kürt meselesi bağlamında terörizm, medya ve söylem ayrıca Suriye savaşı nedeniyle ülkemize ve dünyanın başka bölgelerine göç etmek zorunda kalan mültecileri konuşurken biz gençlerin ortaya atmış olduğu yeni fikirler ve çözüm önerileri aynı zamanda çözüme yönelik yapıcı projeler gerçekleştiği takdirde çok somut neticeler elde edilebilecektir. Biz de bunu yaptık ve Genç Barış İnisiyatifi Derneği aracılığıyla 1 gün boyunca konuştuklarımız TBMMde grubu bulunan tüm partilere gönderilecek ve çözüm masalarında bulundurmaları istenecek. Tabi bunu ne kadar dikkate alırlar orası meçhul hatta bizim fikirlerimiz dikkate alınmayacak kadar önemsiz de olabilir onlar açısından.
Aynı şekilde biz gençlerin iletişimi, diyaloğu ve farklı fikirlere saygı duyması, başkasının konuşma hakkına saygı duyulması; önemli meselelerin çözümü için sadece insan merkezli düşünülmesi ve insan söz konusu olduğunda hemen uzlaşılması gerçek anlamda devletimizin her kademesine örnek teşkil edecek muazzamlıktaydı. Bunun neden söyleme gereği duyuyorum: Bugün Türkiyede ama özellikle Doğu ve Güneydoğuda çok acı olaylar yaşanıyor. On yıllardır hatta bir asırdır devam eden kadim problemlerimiz, kronikleşmiş sorunlarımız maalesef her geçen büyüyerek en acı şekilde karşımızda duruyor. İnsanlar ölüyor ve insanlar öz yurtlarında garip, öz yurtlarında parya denecek kadar acı içinde kıvranıyor. İnsanlar hala dillerinden, ırklarından, etnik kökenlerinden ve sahip oldukları farklı değerlerden dolayı başka insanlar tarafından dışlanıyor ve hor görülüyorlar. Ama maalesef devlet aklının buna bir çare bulabildiği yok. Devlet aklı, şu an neyi düşündüğünü bile bilemeyecek ve bunu kendi halklarına anlatamayacak kadar olaylardan bi-haber ve uzak.
Hala TBBMde grubu bulunan siyasi temsilcilerimiz maalesef insan konusunda, insanın geleceği, çocukların geleceği konusunda bir masa etrafında oturabilmiş değiller ve uzlaşmaya da hiç yanaşma taraftarı değiller. Kürt meselesi uzunca bir dönem girdiği çözüm yolundan tahrikler, kışkırtmalar, reellikten uzak duygusal politikalar ve inatlar yüzünden maalesef en acı dönemlerinden birini yaşamakta. PKKnın ve YDG-Hın kendi halkını hendeklere gömme ve hendeklerde nefessiz bırakma girişimi karşısında devletin çok pasif ve etkisiz olması, hatta halka zarar verecek müdahale yöntemlerine girişmesi artık tahammül sınırını aşmış durumda. Sözüm ona bazı medya gruplarının Doğu ve Güneydoğuda yaşanan gelişmeleri toplu temizlik olarak nitelendirmesi ve devletin bunun karşısında hala sessiz kalması ayrıca talihsizlik ve ümitsizliği artıran bir durum.
Terörden bıkan, şiddetten hayatları zehre dönüşen halkın, istediği devlet merhametini ve ülkemizin batısında yaşayan insanlardan beklediği kucaklaşmayı görememesi, devletin halkımızın yanındayız sözlerinin de sadece sözde kalması ve ısrarla eskilere dönüleceğinin mesaj ve tehditlerinin verilmesi bu ülkeyi artık yaşanamayacak bir hale getiriyor.
Çözüm için halkı muhatap alması gereken devlet aklının, bir türlü halkın ne halde olduğunun farkına varamaması ve bu halk her zaman bize muhtaç izlenimi verircesine davranmasının acısı ileride çözüm için muhatap alınacak bir halk kalmadığında ve korkarım ki Türkiye tarihinin en karanlık gün ve kopmalarını yaşadığında anlaşılacaktır.
PKKnın zulüm ve adaletsizliği karşısında Kürt milletini adeta onlar bunu hak etmiştir dercesine şiddetli ve insana zarar veren müdahale yöntemlerinin kullanılması acaba ne zaman son bulacak. Terörist ile halkı birbirinden ayırt etmeden toplu temizlik girişimleri acaba ne zaman son bulacak.
Suriçinde, Licede, Nusaybinde, Silvanda, Silopide ve daha nice başka yerlerde yaşananları Ama canım onlar da PKKya destek veriyorlar, onlar da HDPye oy veriyorlar sözleri ile görmezden gelmek ya da devletin halka da olan şiddetini bu sayede meşrulaştırmak acaba insanlığımızın ve vicdanımızın geldiği boyutu anlatmaya yetebilecek mi? Sadece üzgünüm diyebiliyorum, sadece bunu demekle yetinmek istemediğimi de belirterek...
Tüm bunların çözümü için de biz gençlere ihtiyaç olduğunu da ayrıca belirtmem gerekiyor.
Son olarak bir telefon konuşmasında bir büyüğümün devlet aklı dediğimiz Recep Tayyip Erdoğandır sözü üzerine ve bir anlamda bu sözü biran onaylayarak; hala her meseleyi ama özellikle Kürt meselesini çözebilecek tek irade ve idare gücü de, samimiyeti ve merhameti de hala Erdoğandadır. Buna inanıyor ve buna güveniyoruz. Halkların barışa ve eşit, adil şartlarda olan birlikte yaşama isteğine olan ümidiyle kendisine gençler adına bu çağrıyı yapıyorum! Uğruna baldıran zehri içmeye razı olduğunuz ve bizim de razı olduğumuz o çözüm ve barış günlerini bu halka yaşatın.