Darbe dediğimiz olgu; demokrasiye, temel insan haklarına, insan hak ve hürriyetlerine karşı büyük bir ayıp ve suçtur. Fakat bu sadece Türkiyede olmadığı ve farklı zaman dilimlerinde dünyanın birçok ülkesinde de meydana gelebildiği için evrensel bir ayıp ve suçtur. Yani sadece Türkiyeye has bir ayıp ve suç olmaması bizi uluslararası arenada az da olsa teselli ediyor. Peki Bu evrensel ayıbın Türkiyedeki oluşumu nedir ve neden-nasıl oluştu?
Türk siyasi hayatı boyunca askeri vesayet ve darbeler asırlık bir gelenek halini almıştır. Modern Türkiyenin kuruluşunda etkin bir role sahip olan ordu kendisini kurulan devletin ve Atatürk İlke ve İnkılaplarının koruyucusu olarak görmeyi ilke edinmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü dönemlerinde askerin sivil yönetime müdahalesi olmamışsa da çok partili hayata geçişle birlikte her 10 yılda bir sisteme müdahale etmeye başlamışlardır. Ama ülkenin kurucu kadrosunun kendisi bizatihi asker olması ve Darbelerin haklı gerekçesi olarak gösterilen Atatürk ilkelerinin korunması o dönem ortaya çıktığı için tek parti döneminde darbeye gerek görülmemiştir.
Seçilmiş yönetimlere ilk müdahale 27 Mayıs 1960 tarihinde Adnan Menderesin başbakanlığını yaptığı Demokrat Parti hükümetine yapılmış ve bu darbe sonrasında hem anayasada hem de devletin kurumsal kimliğinde yapılan değişikliklerle ordunun yönetim üzerindeki vesayeti inşa edilmiş oldu. Bu da seçilmişlerin kontrolden çıktıkları düşünüldüğü her anda yeni bir müdahaleye zemin hazırladı.
Cumhuriyetin ilanından sonra ordunun bu şekilde sisteme ve sivil yönetime müdahale etmesini kendi başına bağımsız bir olgu olarak değerlendirmek konuyu daha iyi analiz etmemize engel olacaktır. Bu sebeple tarih boyunca Türk Ordusunun siyasal hayat içerisindeki yerini biraz irdelemek gerekir. 1923te temelleri atılan Türkiye Cumhuriyeti her şeyi ile yeni olan bir ülke olarak ortaya çıkmamıştır. Bin yıllık devlet geleneğinin ve siyasal kültürünün etkisi yeni kurulan devlette de kendisini göstermekle beraber bu gelenek ve kültürün kısa bir zaman içinde ortadan kalkması veya sivil yönetim tarafından ortadan kaldırılması beklenemezdi. Nitekim yeni devletin uygulamalarında da bu gelenek ve kültür kendi yerini çoktan almıştı.
Askerin iç siyasette oynadığı bu rol iç dinamiklerle birlikte aynı zamanda Osmanlı-Türk tarihi bağlamında da ele alındığında sisteme müdahalesinin hangi temellere dayandığı netleşecektir. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu Avrupa, Asya ve Afrikada geniş toprakları fetheden ve iki kez 1529 ve 1683te Viyana kuşatmasını yapan büyük bir askeri kuruluştur. Yükselme döneminde askerin dışarıya yönelik bu etkisi varken gerileme döneminde ise aynı ordu bu kez saray politikasına girdi ve yönetimdeki padişahın ve devletin düşmanlarından çok bizzat devlete ve padişaha bir tehdit oluşturmaya başladı. Yeniçeri dediğimiz bu ordunun yönetime müdahalesi zaman ve mekân değişikliği ile kendini güncellemiş ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca sürekli gerçekleşmiştir.
27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile ilk olarak başlayan müdahalelerin hepsinde 2 dinamik söz konusu olmuştur. İç ve dış dediğimiz bu dinamikler darbelerin ve müdahalelerin ordu açısından gerekçelerini, haklılığını ve meşruluğunu kapsamıştır. İç dinamikler darbe öncesinde ülke içerisinde oluşan siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, dini vb. problemlerdir. Mevcut sivil yönetim bu problemler nedeniyle ülkeyi sevk ve idare edemez hale geldiği için Ordu kendi müdahalesini bu sebeplerden gerekli ve haklı görür. Dış dinamikler yukarıda sıraladığımız iç dinamiklerin gerçekleşip darbeye zemin hazırlamasıyla darbe cuntasına destek, etki, yönlendirme veya darbe karşısında tarafsız kalmayı içerir. Yani çoğu kez iç dinamiklerle beraber darbeye destek veren dış müdahalelerin etkisi kendini çok net gösterir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinde ve sonraki kalkışmalarda bu iki dinamiğin etkileri farklı oranlarda söz konusudur. Fakat Türkiye Cumhuriyeti yönetimine ordu tarafından yapılan ve FETÖ kalkışması olarak tarihe geçen 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü iç dinamiklerden uzak ve salt dış dinamiklerle yani dış destek ve yönlendirmelerle meşru hükümete yönelik bir darbe kalkışması olmuştur. Çünkü ülke içerisinde siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, dini vb. herhangi bir sorun olmamasına rağmen bu kalkışmanın yapılması ancak dış dinamiklerle açıklanabilir. Yine ilk kez halkın darbeye karşı sokaklara çıkması ve direnmesiyle Türk siyasi hayatı içerisinde bir darbe teşebbüsü önlenmiş olarak tarihe geçti. 15 Temmuzun hem Türkiye demokrasisine etkisi ve katkısı hem de Ordunun sonraki süreçlerde takınacağı tavırlara vereceği yön yakın tarihin belirleyici etmenlerinden biri olacaktır.