Önceki bayramlarda olduğu gibi bu bayramda da Doğu ve Güneydoğuda ciddi bir korku vardı. Hem PKKnın bayram arifesinde ve öncesinde sokakları tahrik edip insanların bayram satışlarına engel olacak korkusu, hem de yeni bir kara bayram ilan edilme tedirginliği. Malumunuz daha önce çok yapıldı. Vatandaş kendi tezgâhını kurmuş bir şekilde satışını yapıyorken, evine ekmeğini götürme dert ve telaşındayken PKK sempatizanlarının anlık saldırı ve ateşlerine maruz kalıyorlardı. Çok insan bu şekilde ekmeğinden olurdu.
Yine herhangi bir olayda, daha çok kendilerinin kaynaklık ettikleri bir hadise nedeniyle; dinine, bayramlarına, ananelerine sadık ve çok bağlı Kürtlerin içine kara bayram diye yeni bir kavram çıkarıp bölgede bayramı yasak ederlerdi. Bu sene de halkın içinde bu kuşku ve korku vardı. Sokaklar alarmda, insanlar diken üstünde. Saat başı belli yerlerde bomba süsü verilmiş paketlerin ihbarı ve patlatılması bölgede bayram arifelerinde sabahlara kadar hareketli olan şehirlerin çok erken saatlerde sessizleşmesine ve herkesin kabuğuna çekilmesine sebep oldu.
Bölgede halk özellikle bu sene çok fazla yoksullaştı. Son 1 yıl içinde başlayan çatışmalı süreç hem vatandaşı hem de esnafı, tüccarı gereğinden fazla etkiledi. İnsanlar ellerinde bulunan nakit parayı da harcamak istemiyor. Çünkü olası bir olayda kendi ailelerini, çocuklarını alıp daha güvenli bir yere taşımak istiyor. Yapılan icraat ve çalışmaların birçoğu günübirlik ve günü kurtarmanın bir neticesi. Artık uzun soluklu, kalıcı yatırım ve çalışmalardan herkes uzak.
Devlet sosyal hizmetlerini hissettirmeye çalışıyor. Ama şu an için yetersiz. HDPli belediyelerin işgüzarlıkları, her şeyi sallapati yapma yöntemleri, işverenleri haraca ve rüşvete bağlama girişimleri karşısında devletin sosyal yatırım ve destekleri hala yetersiz. Sadece dağda bulunan PKKlıların ailelerine ve yakınlarına HDPli belediyelerce iş verilmesi ve belediyelerin üst düzey noktalarına getirilmeleri ve hadden fazla işçi alımı hem ciddi bir adaletsizlik doğurmuş hem de belediye yatırımlarının ve ekonomik hayatın çökmesine sebep olmuş durumda.
Belediyelere gidip iş isteyen vatandaşa dağa çıkmış veya dağda şehit olmuş yakınınız, akrabanız var mı? diye soruyorlar. Yakını olması yetmiyor, yakınlık derecesinin de birinci derece olması gerekiyor.
Halk, bunları zaruretten sıradaki belediye ve hatta genel seçimlere kadar sineye çekecektir. Halkın sandık dışında başvurabileceği bir mercii yok. İnsanların iyi niyetleri, destekleri gereğinden fazla suiistimal edildi. Halkın bu destek ve teveccühlerine karşı nankörlük yapıldı ve halk elbette faturayı bunlara kesecektir. Fakat halktan önce devletin daha hızlı sonuç verecek şekilde hareket etmesi gerekiyor. Hem bölgede yatırımların artması ve işsizliğin azaltılması hem de belediyelere alternatif olacak hizmet çalışmalarının yapılması noktasında devlete çok sorumluluk düşüyor. Halk, devleti hiç olmadığı kadar yanında görmek ve hissetmek istiyor. 2002ye kadar devletten kaçan bir halk PKKya sığınırken şimdi aynı halk yeni devletine sığınıyor ve el uzatıyor. El verme sırası yine devlette...
Yoksulluk...
Ben bu yazıyı okurken Sabah gazetesi yazarı ve ekonomi müdürü Şeref Oğuzun Seni Yarattım Ya! başlıklı yazısı yayınlanmıştı ve ekran açık okuyordum. Şeref Oğuz yoksulluğu tüm hatlarıyla anlatmıştı. Bizim yoksullar karşısında nerede olduğumuzu ve nasıl bir tavır sergilediğimizi yüzümüze vururcasına belirtmişti. Bunun da sebep olduğu toplumsal sorun ve suçları ele almıştı. Yazının sonunda ise bizim yoksullara yardım etmemiz gerektiğini, Suriyeli, Afrikalı mültecilere veya başka devletlerin halklarına yaptığımız yardım kadar kendi içimizdeki yoksullara da yardım etmemiz gerektiğini çok güzel örneklerle anlatmıştı. Şeref Oğuz bayram yoksullara da gelir demişti. Ben de diyorum ki; yoksul her zaman yoksuldur fakat biz yoksulları bir tek bayramlarda fark edebiliyoruz maalesef. Gönül ister ki her an onların yanında olalım. Fakat ihtiraslarımız, egolarımız, meşhur AVM hastalıklarımız kıt ihtiyaçlarımıza rağmen, sınırsız olan fakat üçüncü hatta dördüncü derece lazım olan kaynaklarımız yüzünden o yoksulları sadece bayramlarda fark ediyoruz. Ama bayramlarda bile gereği gibi onlara ne el uzatıyoruz ne de onları anlamak için bir uğraş veriyoruz.
Yazıyı Şeref Oğuzun yazısında anlattığı hikayeyi tefsir ederek bitireyim:
Zengin bir adam lüks arabasıyla soğuk bir kış vakti yolda giderken, arabasına yaklaşan bir kız çocuğunu görür. Ayakları çıplak ve zor durumda olan kızın soğukla nasıl baş ettiğini merak eder ve içi sızlar. Ve o kız için bir şeyler yapmaya niyet etmişken yeşil ışık yanar ve gaza yüklenerek oradan ayrılır. Ama adamın vicdanı hala kırmızı ışıkta kalmıştır. Sonra kendi kendine der; Allahım, bu insanlara yardım için neden bir şeyler yapmıyorsun? Bu soruya karşılık bir ses işitir: -Seni yarattım ya!
Merak etmiyor da değilim; Alvarlı Efe Hazretlerinin duası bir gün kabul olur mu!
Can bula cananını, bayram o bayram ola
Kul bula sultanını, bayram o bayram ola
Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola, bayram o bayram ola..