Başbakan Ahmet Davutoğlunun henüz danışmanken ve daha sonra dışişleri bakanlığına getirilerek hayata geçirmek istediği bir ilkesi vardı. Komşularla sıfır sorun politikası Türk dış politikası açısından çok önemli ve hayatiydi.
Çünkü soğuk savaş dönemlerinden beri hatta dünya savaşları da dâhil olmak üzere on yıllardır Batı bloku tarafından çok arkalarda tutulan ve sadece yeri geldiğinde bir araç olarak kullanılmak üzere bir acil yardım malzemesi niyetine elde tutulan Türkiyenin bağımsız dış politika girişimi için ilk ciddi hamlesiydi.
Komşu devletlerle sıfır sorun denildi ve AK Parti döneminin dış politikası uzun dönem bu ilke ile şekillendi. Bu ilke sadece komşu devletlerle olan problemleri minimuma indirmek ve iyi geçinmek değildi. Aynı zamanda on yıllardır ekonomik anlamda bağımlı olduğumuz Avrupa başta olmak üzere diğer Batı bölgelerine olan bağımlılığı azaltmaktı. İhracat ve ithalat yelpazesini Ortadoğu ve Afrikaya doğru hatta Doğuya taraf genişletmek yine bu ilkenin bir ayağıydı. Sadece ekonomik değil, komşu ve bölge devletleriyle dindaş olmanın verdiği avantajı kullanarak siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik birliği sağlayarak bölgenin Batıya olan bağımlılığını azaltmaktı.
Türkiye bu sıfır sorun politikasıyla bölgenin daha güçlü ve daha demokratik ülkesi olmanın avantajıyla ve tabi ki Osmanlının da bir anlamda 21.yy varisi olarak lider olma vasfını elde etmek istiyordu. Bunu başardı mı derseniz? Evet, başardı. En azından birkaç yıl öncesine kadar yani Arap Baharı dediğimiz sürecin başlamasına kadar bu liderlik vasfı hem Türkiye ama özellikle Recep Tayyip Erdoğanın şahsında vücut bulmuştu. Bu ilke ile birlikte Türkiye Ortadoğu toplumları üzerindeki etkisini çok artırmış ve ülkenin gelişimine, demokrasisine, ekonomisine kısacası tüm dinamiklerine rol model olmuştu.
Fakat bana göre hesaba katılmayan bir şey vardı. O da, bu ilkenin Ortadoğu gibi ateş çemberine dönüş(türül)en bir bölgede kısa vadede başarılı olsa bile uzun soluklu bir başarıyı nasıl sürdüreceğiydi.
Yani bu politikanın formülleri hazırlanırken olası bir Arap Baharının çıkmasıyla komşu devletlerle bu politikanın nasıl uygulanacağının hesaplaması yapılmamıştı. Doğal olarak Arap baharının baş göstermesi ve öncesinde de İsrailin Mavi Marmara saldırısı ile birlikte bu politikada tıkanmalar söz konusu oldu. Daha doğrusu mevcut konjonktürde bu politikanın çok mümkün olmadığı ve şartlara göre güncellenmesi gerektiğine dair bir kanaat oluştu.
Yani ister istemez devletlerle ve komşu devletlerle sorunlar çıkacak. Üzerinde çok kirli plan ve hesapların yapıldığı bu bölgede siz de o plan ve hesaplara bir şekilde dâhil oluyor veya dâhil ediliyorsanız komşu devletlerle sorun çıkmaması mümkün değil.
Her ne kadar AK Parti hükumeti ve Recep Tayyip Erdoğan, bu politikanın değiştirilmediği yönünde çok sert ve acımasız eleştirilere maruz kalsalar da bu politikanın hükumet tarafından güncellendiği ve dinamiklerinin değiştiği aşikâr.
Ankara, bu ilkesini komşu devletlerle sıfır sorun yerine komşu halklarla sıfır sorun şeklinde güncelledi. Tek kelimelik basit bir değişim gibi görünse de aslında çok mühim ve kalıcı bir değişimdi. Çünkü şu anlaşılmıştı: Geleceğe dönük söz konusu büyük devlet olma hayali ve idealinin yolu, devletleri oluşturan geçici hükumetlerden-rejimlerden çok o devletlerin en kalıcı temel unsuru olan halklarla iyi olmaktan geçiyor.
Ortadoğu toplumları üzerindeki etkisini artıran Ankara, namlusunu halkına çeviren rejimlere karşı durarak yeni Türk dış politikasının nerede durduğunu da göstermiş oldu. Baskıcı rejimlere destek verip bu ülkelerden yüklü miktarda ihale almak yerine zoru seçerek değerler üzerinden siyaset yapmayı ve Ortadoğu rejimlerinden ziyade halklarının yanında durmayı tercih etti. Komşularla sıfır sorun hedefi özellikle Müslüman coğrafyalarını etkilemek için önemli bir stratejiydi ve bu çerçevede başarılı oldu.
Mısırda önce Hüsnü Mübarek ve şimdi de Sisi rejimine karşı Mısır halkının yanında durması, Libyada önce ikilemde kalsa bile Kaddafiye karşı Libya halkının destekçisi olması, Tunus, Cezayir, Yemen derken şu anda zalim Esed rejimine karşı tüm tehlike ve risklerine rağmen Suriye halkıyla birlikte hareket ediyor olması elbette komşu halklarla sıfır sorun politikasının bir eseridir.
Son dönemlerde acı neticelerle sonuçlanan mülteci akınlarına karşı Türkiyenin yine açık kapı politikasını devam ettiriyor olması, bu yönde Batıya çok sert tepkiler göstermesi son dönem ilkesinin bir gereği ve bu ilke ile geleceğe dönük yatırımlar söz konusu. AB ile yapılan mülteci anlaşmasında bile kendi kârı ile birlikte mültecilerin hak ve güvenlikleri konusunda da hassas davranan bir Türkiye var.
Görünen o ki, Türkiye komşu halklarla sıfır sorun politikasını uzun bir süre daha devam ettirecek. Ortadoğu toplumları da Müslüman ama demokrat ve değişim yanlısı olunabileceğini Türkiyeyi daha yakından takip ederek gördü. Ayrıca bu politikanın asıl başarılı sonuçları yıllar sonra Ortadoğuda halkın değişime ve demokrasiye karşı göstereceği olumlu eğilim ile ortaya çıkacaktır ki bu da Türkiyenin bölgede lider ülke olma hedefinin gerçekleşeceği anlamına gelecektir.