Hal-i Pür Melalimiz Üzerine…


  • Oluşturulma Tarihi : 01.07.2016 07:48
  • Güncelleme Tarihi :
Hal-i Pür Melalimiz Üzerine… yazının resmi

Terör yine can aldı, yine yuvalar yıktı. Bu acı gerçeğimizi bir kez daha yüzümüze çarptı ve bize adeta şunu söyledi: “Ben peşinizi bırakmayacağım.” Terör; dini yok, ırkı yok, acıması, merhameti yok. Bu sebeple insanları, kitleleri hedef alırken kim olduklarına bakmaz; hangi dinden, mezhepten, ırktan olduklarını önemsemez. PKK Türkleri hedef aldığı gibi sözde temsilcisi olduğu Kürtleri de hedef alıp bir anda onlarca “insanını” katledebilir. 18 Kişinin cenazesinden sadece 60 kilo kalacak şekilde bir caniliğe, vahşiliğe imza atabilir.

IŞİD (DAİŞ) sadece ABD veya AB vatandaşlarını değil, kendi dünyalarına uymayan, kendi dar yollarına girmeyen her Müslümanı hedef almaktan çekinmez. Irak’ta, Suriye’de, Ortadoğu’nun her ülkesinde ve tabi ki Türkiye’de binlerce insanın katlinin müsebbibi ve baş katilidir.

Dolayısıyla terörle mücadele kapsamının genişletilmesiyle beraber izlenecek yol ve yöntemin de değişmesi gerekir. Zira gerek PKK’ya karşı Türkiye’de gerekse tüm terör örgütlerine karşı dünyada izlenen mücadele yönteminde bir eksiklik veya aksaklık var ki terör bitmiyor-bitirilemiyor. Buna küresel güç ve sermayelerin terör örgütlerine çanak tutmalarını, onları besleyip büyütmelerini de hesaba kattığımızda dünya her geçen gün daha da kötü bir hal alıyor.

Müslümanca yaşamayı, Müslümanca düşünmeyi, Müslümanca konuşmayı terk ettiğimiz ve birbirimizle ilişkilerimizde Müslümanlık dışında her kimliğe yer verdiğimiz için bugün yaşanan terör olaylarına maalesef kendi coğrafyamızda “ev sahipliği” yapıyoruz. Aslında farkındayız ev sahibi olmaya mecbur bırakıldık, fakat her şeye rağmen bu kadar da uzun sürmemeliydi.

Sadece sağlam bir kale olarak Türkiye kalmışken; birilerinin bu sağlam kaleyi de ele geçirmek veya burada yaşayanların başlarına yıkmak gibi bir gaye ve uğraşları var. Küresel güç ve sermayenin, Türkiye aleyhindeki tutum ve hareketlerine, terör örgütlerine desteklerine ve bizi dünya kamuoyuna karşı zor durumda bırakmalarına bir de bizdeki güvenlik zafiyetlerini, halkımız arasındaki ihtilafları, siyasilerimiz arasındaki samimiyetsiz ve itici iletişimleri eklediğimizde ileriye dönük umutsuz olmamak elde değil.

Türkiye ve İsrail İlişkileri Üzerine...

Mavi Marmara saldırısı ve katliamı sonrasında Türkiye ile İsrail ilişkileri yaklaşık 6 yıllık bir durgunluk süreci yaşamıştı. Son dönemlerde yapılan anlaşmalar neticesinde ilişkilerin “politik ve diplomasi” anlamında yeniden üst seviyeye çıkarılması ve aradaki soğukluğun kaldırılması kararı karşılıklı alındı ve onaylandı.  

Şunu söylemek gerekir ki; Türkiye’nin İsrail’e karşı sergilemiş oldu bu tavır ve öne şartlar sürmesi Müslümanlar için çok önemli bir gelişmeydi. AK Parti ama özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış oldukları politikalar günü birlik değil ileriye dönük ve uzun vadeli olmuştur. Birçok hesaplamalar ve planlar masada tutulmuştur. Bu sebeple 6 yıldır oluşan sıkıntının yine yeni bir uzun vadeli politika ve fayda için tersi yönünde revize edilmesi gerekliydi. Yüzde yüz istediğimizi elde edememiş de olsak, Gazze ile Filistin halkının ve siyasi haklarının konumlarında çok ciddi değişiklere vesile olamamış da olsak en azından bir farkındalık yarattık. Bir zihniyet değişim ve dönüşümüne öncü olduk.

Bu iyileşmeler karşısında İslami camiaların sitemlerini ve uyarılarını haklı ve samimi bulmakla beraber onlara şunu da hatırlatmakta fayda var: Devler arasındaki ilişkiler iki birey arasındaki ilişkilere benzemez. İki devletin birbirine düşmesi, ayrılmaları, sorun yaşamaları iki insanın sorun yaşamasına ve birbirlerine düşmelerine benzemez. Biz insanlar fıtrat gereği duygusal davranırız. Aldığımız kararlarda aklımızdan çok duygularımız rol alır. Bir insanı kafamızdan kalıcı bir şekilde silebildiğimiz gibi bir devleti de silebiliriz. Nitekim herhangi bir Müslüman’ın ne kalbinde ne de aklında İsrail’e dair herhangi bir iyi duygu ve düşünce yoktur. İsrail devleti biz Müslüman bireyler için bir terör ve işgalci devlettir. Katliamlarla, masumların kanıyla ayakta duran ve bu uğurda her şeyi yapmaya hazır cani bir yapıdır. 

Fakat devletler duygusal değil realisttirler. Realist olmak zorundadırlar. Bir karar verirken ileriyi düşünmek, bir adım atmadan sonraki adımları düşünmek ve yıllar sonrası olacakları hesap etmek zorundadırlar. Siyaset, ekonomik, sosyal hayatın her anını ilgilendirdiği için duygusal davranmak bunların hepsine zarar verir. Onun için bugün sorunlu olduğunuz bir devletle muhakkak barışacak, barışmak durumunda kalacaksınız. Çünkü çıkarlarınız, konjonktürel şartlar, siyasi ve ekonomi gücünüz, kitleler içindeki imajınız bunu gerekli kılar. Ama lehinize ama aleyhinize... Bu sebeple Devlete İsrail ile ilişkileri düzeltti diye yüklenmenin ve ona nizam vermeye çalışmanın reel dünyada bir anlamı ve karşılığı yoktur.

Hal-i Pür Melalimiz Üzerine…
İsimsiz Köşe
Yazarımız Kim ?

İsimsiz Köşe