Günlerdir Halepteki insanlık dramını konuşuyoruz. Çoğu kez sadece seyrediyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Geldikçe yapmaya gayret ediyoruz. Halep daha doğrusu Suriyenin tamamı artık dayanılacak gibi değil. Yürek dayanmıyor, vicdan dayanmıyor. Enkaz altında kalan insanlar, bedenleri paramparça olmuş çocuklar...
Suriye ve Halep artık Allahtan başka bir güçleri ve sığınıkları kalmamış, medetlerine de Allahtan başka kimsenin yetişemeyeceği kocaman bir ah! Aynı zamanda Müslümanların iki dünyada alnında taşıyacağı ayıbı, utancı, günahı ve çaresizliği...
Ülke TVde program yapan gazeteci Turgay Gülerin yayınladığı 2 dakikalık bir videoyu ben de izledim. Turgay Güleri gözyaşlarına boğan o videoyu ben izlerken sadece donakaldım. Küçücük bir çocuk, 9-10 yaşlarında KATİL ESEDİN bombalarıyla yaralanmış. Hastanenin olmadığı, kuytu, karanlık bir köşede doktorlar veya hemşireler müdahale ediyor ve bu çocuğun başı kanlar içinde... Hiçbir tıbbi mühimmat ve imkan yok. Narkoz da olmadığı için yara yeri uyuşturulamıyor.
Doktor yara bölgesini ki uyuşturmadan (ki yaranın neredeyse tamamı yara içinde) ameliyat ederken o minik çocuk canının yandığını hissetmemek için ağlayarak ayetler okuyor. Dedim ya Allahtan başka bir sığınağı kalmamış. Hızlı hızlı ayetleri okuyor, bir taraftan da acı bir ameliyat...
Bu çocuk ameliyat esnasında Allaha sığınmışken bir an şu ayetler dökülüyor dilinden; Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb/ Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb/ Seyeslâ nâren zâte leheb Bu ayetlerden bize de pay düşer mi? Bakın ne diyor mealen; Ebu Lehebin elleri kurusun, O kahrolsun ve hem kahrolacak da/ Malı ve kazandığı şeyler ona fayda vermedi/ O alevli bir ateşe girecektir
Biz; Tebbet yedâ ebî Esed dersek kurtulur muyuz? Bu bizim ayıbımızı, utancımızı, günahımızı, ahımızı alnımızdan siler mi? Ben bu çocuğu izlerken aklıma birden bundan 3-4 yıl önce yaşadığım bir olay geldi. Küçük kardeşimin (şuan 9 yaşında) 5-6 yaşlarındayken oyun esnasında başına isabet eden bir taş sonucunda başı yarılmıştı. Babamla birlikte hastaneye götürmüştük ve hemşire başına pansuman yapmak için bizden de yardım istedi. Babam babalık duygusuyla benden önce hareket etti ve kardeşimin başını tuttu. Başı kanlar içinde olan ve yarası açılmış olan kardeşim sessizce pansumana dayanırken babam daha fazla dayanamayıp oradan ayrıldı ve ben hemşireye yardım etmeye başladım. O yara karşısında ben de dayanacak gibi değildim ama kardeşimin sessizliğinden cesaret alarak son dakikaya kadar bekledim.
Küçük bir oyun kazası ve küçük bir yara sözünü ettiğim değil mi? Suriyeli Aylanların, Ümranların, Zeyneplerin acısı karşısında esamesi okunur mu? Elbette hayır. O gün o yaraya dayanamayan bizler bugün maalesef her gün hatta her dakika Suriyenin her yerinden gelen ve son günlerde Halepte şahit olduğumuz yüzlerce hatta binlerce ceset ve yaralı karşısında sadece izleyici konumundayız. Kendi yaramızdan daha çabuk alıştık Suriyenin bu yarasına, kim bilir belki de alıştırıldık.
İsrailin Filistine yaptığı canımızı bu kadar yakmadı. Her gün kanlı dişlerini Filistinlilere gösteren İsrail bizi bu kadar mağlup etmedi. Çünkü Suriyede, Halepte minik çocuklara bu katliamı yapan, bu zulmü yapan, kadınlara tecavüz eden de bizim gibi inandığını ve bizim iman ettiğimiz her ne varsa ona iman ettiğini iddia ediyor. Bakın İran! Bakın Esed! Hatta bakın DAEŞ! Bunu inkar mı edeceğiz? Bunu görmezden mi geleceğiz? Hayır, bunlar bizim inandıklarımıza inanmıyor, bunlar Müslümanım demiyorlar mı diyeceğiz? Bunların İslamın izzetli adını kullanmıyorlar mı diyeceğiz? Gerçeklerimizden mi kaçacağız?
İran da bizim eserimiz hem de tüm canavarlığıyla. Esed de bizim eserimiz hem de tüm katilliğiyle... DAEŞ de bizim eserimiz hem de tüm teröristliğiyle... Evvela bunu kabul edeceğiz. Bu gerçekler elbette ABDnin, Rusyanın, ABnin ve 7 düvelin bizler üzerindeki ve coğrafyamızdaki kanlı ellerini görmezden gelmemize sebep değil ve olamaz. Ama biz de böyle oldukça onlar da var olmaya devam edecekler.
Her Suriyeli ye bir belki de bin hayat borçluyuz. Halepten Türkiyeye gelecek olanlara önceden gelmiş olan Suriyelilere davrandığımız gibi davranamayız. Onların onuruna, namusuna, vicdanlarına, yaşam haklarına tüm benliğimizle ve daha samimi bir şekilde sahip çıkmak ve onları korumak zorundayız.
Evet, biliyorum Türkiyeyi de zor günler bekliyor. İstanbul Beşiktaşta PKKnın yapmış olduğu alçak patlamanın neticesinde 44 polis ve vatandaşımız şehit oldu, yüzlercesi yaralı. Bu saldırı ilk olmadığı gibi son da olmayacak. İstanbuldan Halepe kadar katiller ve caniler sürüsü ile mücadele ediyoruz. PKK, TAK ismiyle ortaya yeni bir örgüt attı ve bu örgütle bir bağının olmadığını öne sürdü. Bu şekilde Türkiyede yapacakları tüm saldırıları TAK ismiyle yapıp uluslararası arena da PKK/PYD ismiyle meşruiyet ve her türden destek kazanacaklar.
ABDde Trump ile yeni bir dönem başlıyor. Trump, Esedle anlaşacak ve bunu yaparken PYDye de desteğini sağlayacak. Çünkü onlara göre PYD meşru ve lazım olan bir terör örgütü. Rusya ve İranın yaptıkları zaten ortada. Cumhurbaşkanının milli seferberlik çağrısını bir de bu minvalde okumak lazım. Yani işimiz hiç olmadığı kadar zor. Ama ben bu ülkede yaşayan halkımızın Türküyle, Kürdüyle başka bir emsali olmayacak kadar büyük bir ferasete, basiret ve inanca sahip olduğunu da biliyorum, bunun için ilk etapta milli seferberlik çağrısıyla Haleplileri kurtaralım ve onlar için halk olarak seferber olalım. Elimizden veya dilimizden ne geliyorsa...