Meşruiyet ve Haklılığın Hendeklerdeki Ahvali!


  • Oluşturulma Tarihi : 26.12.2015 09:14
  • Güncelleme Tarihi :
Meşruiyet ve Haklılığın Hendeklerdeki Ahvali! yazının resmi

    Ağustos ayından beri PKK, YDG-H ve HDP’nin başlatmış olduğu ve neticesi sadece zulüm, şiddet, gözyaşı, kan, göç kısacası acı olan öz yönetim ve öz savunma girişimlerine bakıldığında doğrusu PKK, YDG-H ve HDP’NİN öz yönetimin ve öz savunmanın ne anlama geldiğini bilmediği apaçık ortadadır.

    Kendi halkına şiddeti ve zulmü reva gören bir anlayış öz yönetim veya öz savunma ile değil ancak öz katliam, en hafifi öz zalimlik ile açıklanabilir. Geldiğimiz yeni hal itibariyle kendi meşruiyetini ve varlığının geleceğini halkının yaşamından, haklarından, huzurundan daha öncelikli ve önemli gören bir aklın ve zihnin sözde savunduğunu iddia ettiği halkına hiçbir faydası söz konusu olamaz.

     Kürt mes’elesi Türkiye’nin en kadim ve en köklü mes’elesi. Üzerinden zaman geçtikçe ve bir çözüm yolu bulunmadıkça doğurduğu sonuçlar itibariyle eskimeden çok daha kadim bir hal almakta ama bir o kadar da yeni bir mes’eleye dönüşmekte. Aynı zamanda savunulması, sebep ve sonuçları bağlamında çok masum ve meşru bir mes’eledir. Bunun için haksızlıklar, yanlışlar, adaletsizlikler karşısında takınılacak tavır, izlenecek yol ve yapılacak siyaset de bu mes’elenin meşruiyetinin devamı açısından mes’elenin bizatihi kendisi kadar hayatidir. Mes’eleyi çözmeye yönelik attığınız adımlardan bir tanesi bile insani, vicdani ve yasalar çerçevesinde meşru değilse mes’elenin demeşruiyetini zedelemeye yetebilir.  

    Teoride cumhuriyetle yaşıt olan fakat eylemsellik anlamında neredeyse son 35 yılını ağır bilançolarla geride bıraktığımız Kürt mes’elesi çözüm sürecinin başladığı güne kadar PKK’nın tüm tahrik ve saldırılarına, HDP’nin ülke ve millet diline aykırı üslubu,  milli menfaatlerden uzak yüklenmiş olduğu uluslararası misyonuna rağmen meşruiyetini korudu. Gerek Türk halkının olaylara bakışı ve sosyolojik tespitler gerekse hükumet ve devlet mantığının Kürtler lehine dönüşümü ve değişimi son yıllarda mes’elenin meşruiyetini artırıcı bir seyir oluşturmuştu.

    Fakat bu her zaman böyle olmaz. Devlet kendi ulusal güvenliğine, milli menfaatlerine ve kamu düzenine herhangi bir zarar gelmesi halinde bunu yapan kendi vatandaşı dahi olsa karşı çıkar ve kendi ‘’meşru güçlerini’’ (güvenlik, polis, asker, medya vs.) kullanır. Şuan Türkiye’de Kürt mes’elesi adı altında fakat mes’ele ile yakından uzaktan bir ilgisi olmayan öz yönetim ve öz savunma ilanları da evvela devletin egemenliğine, kamu düzenine ve otoritesine; halkların asayiş ve refahına bir başkaldırı olduğu için devlet de kendisinin meşru olan tüm güçlerini kullanıyor ve kullanmak zorunda bırakılıyor. Devlet bunu yaparken kendince doğru olduğuna inandığı bir şey yanlış bile olsa yanlışlığını kabul etmez. Nasıl ki, PKK’nın yaptıkları kesinlikle yanlış hatta saçma olmasına rağmen PKK’ya göre doğru ise devletin yaptıkları çok daha doğru ve doğaldır.

      Bu durum doğal olarak her geçen gün Kürt mes’elesinin meşruiyetini ve haklılığını gerek sosyal tabanda gerekse siyasi ve yasal anlamda sorgulatmaya başladı. Bugün artık halklar arasındaki kutuplaşma ve devletin her geçen gün dilini ve elini sertleştirmesi de maalesef bunun bir ürünü. Yani önceden devlet ve halk tarafından meşruluğu kabul görmüş bir mes’ele ve haklılıkları, masumiyetleri ve mağduriyetleri vicdan muhasebesiyle yüzleşilmiş bir halk bugün PKK’nın hendeklerine maalesef gömülmüş vaziyette. Artık neredeyse bu ülkenin bir ‘’Kürt mes’elesi yokmuş ve her şey sadece PKK adında bir örgütün terör saldırılarının bir sonucu ve devlet de hem PKK’ya hem de ona destek çıkan halka karşı kendini koruyor’’ algısı oluşmuş durumda.

      Halbuki Kürtler tarihlerinin en büyük ve en önemli siyasi avantajını, demokratik haklarını demokratik şekilde talep edebilme fırsatını ilk kez AK Parti döneminde elde etmişken; ellerine silahı alıp bu ‘bölge bizimdir ve sadece biz yöneteceğiz, sizi bu bölgede tanımıyor ve kabul etmiyoruz’ şeklinde şiddet temelli bir siyaset yürütmek ancak mes’elenin meşruiyetini sorgulatır ve Kürt milletinin haklılığını ‘’doğal olarak’’ ortadan kaldırır. Evet, şu net ki; son 35 yıllık gerçekleri bir kenara bırakıp Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan gelişmelere ve PKK’nın son 1 yıl içinde yaptıklarına bakarak bir analiz yaparsak ‘’Kürtler ve PKK haksız, adaletsiz ve suçlu iken mağdur olan taraf devlettir.’’sonucu net bir biçimde ortaya çıkacaktır. Faka,t Allah’tan bu ülkenin tarihten gelen bir gerçeği var ki, PKK’nın bu aymazlığı Kürt milletinin yüzüne daha hafif şekilde vuruluyor.

    Yani şunu belirtelim ki;  bugün yaşanan, artık insani, vicdani ve demokratik anlamda verilmesi gereken hakların talep edilme mücadelesi ve ezen ulus olarak ezilmekten kurtulma çabası değil; apaçık bir devletin otoritesini, egemenliğini ve varlığını reddederek onun sınırlarında kendi iktidarını ve halkının üzerinde de saltanatını kurma savaşıdır. Hiçbir zaman öz yönetim de olmadı öz savunma da.. Halk da bunu biliyor ve halk da bundan bizar olmuş durumda.

     Bakın Sur’da bir vatandaşın dediği de her şeyi özetlemiyor mu zaten?  “İşte biz böyle, boynumuzu kırıp çıktık, evimiz eyvanımız târûmar, ama dilimiz lâl.” Evet, bir Kürdistan var idiyse de artık PKK eliyle tarumar ve harabe.. Bir millet var idiyse de artık PKK eliyle lal ve biçare.. 

 

Meşruiyet ve Haklılığın Hendeklerdeki Ahvali!
İsimsiz Köşe
Yazarımız Kim ?

İsimsiz Köşe